Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2495.47
BIST 100
9644.3
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Edebiyatınız eğer yerli değilse size ait değildir

Marmara Basın Yayın Yüksekokulu mezunu, iletişim uzmanı ve siyasal danışman Dursun Kuveloğlu, basın dünyasından edebiyat dünyasına ve romancılığa geçişini Milat'a anlattı.
Edebiyatınız eğer yerli  değilse  size ait değildir
30 Kasım 2015 01:00:00
Marmara Basın Yayın Yüksekokulu mezunu, iletişim uzmanı ve siyasal danışman Dursun Kuveloğlu, basın dünyasından edebiyat dünyasına ve romancılığa geçişini Milat'a anlattı.

Ülkemiz insanının en fazla taarruz altında olduğu husus, kültürel asimilasyon ve kültür emperyalizmidir. Yüzyılı aşkın bir zamandır devam eden bu taarruzun, önemli bir aşınma ve erozyona sebep olduğu inkar edilemez.

Edebiyat ve sanat dünyasında kadim bir oligarşik yapı var. Üç beş kişiyi geçmeyen edebiyat baronları, istediğini parlatıyor, sahneye sürüyor. İstemediğini görülemez, duyulamaz ve bilinemez hale getiriyor. Akredite edilmeyen yazarları gün ışığına çıkarmıyor.

İletişimci, siyasal danışman, analist Dursun KUVELOĞLU, şimdi de romancı kimliğiyle karşımızda. "[email protected]" isimli deneme kitabıyla yazma serüvenine başlayan Dursun KUVELOĞLU'nun ilk romanı, Osmanlı Hanedanı'nın yurtdışına çıkarılması konusunu işleyen "Soylu Sessizlik" romanıu2026 Ardından 1917 öncesi ve sonrasında Kafkasya'daki gelişmeleri konu edinen "Batum Çıkmazı" romanı yayınlandı. Ardından sırasıyla 1915 öncesi, sırası ve sonrası Ermeni meselesinin anlatıldığı "ŞAHSENEM-Kılıçla gelen kılıçla gider" romanı ile 1980 öncesi olayları konu edinen, "Koyu Gri Seneler-78 Kuşağı" romanıyla sesini iyice duyurdu. Şu sıralar yeni projeleri üzerinde çalışan ve DT Repertuarında sahnelenmeyi bekleyen "Arıza Aşklar" isimli bir de tiyatro eseri bulunan Dursun KUVELOĞLU'nu, siz kıymetli Milat Gazetesi okurlarına tanıtmak istedik.

YAZMA ARZUM VOLKAN GİBİ

Milat Gazetesi: İletişim mezunusunuz. Yazarlığa geçiş nasıl bir sürecin sonunda gerçekleşti?

-Bir yazar olarak lisansımın iletişim konusunda olmasının faydasını gördüm, görmeye devam ediyorum. Her şeyden önce hedef kitleyi, toplumu doğru okuyorum. İletişim eğitiminin, yazma becerimi geliştirdiğini de düşünüyorum. İletişim sahasından hiç kopmadım ama çocukluğumdan/gençliğimden itibaren içimde karşı konulamaz bir volkan gibi duran yazma arzuma teslim oldum diyeyim.

TARİHİ ÖĞRENMEYİ SEVİYORUM

Milat Gazetesi: Tarihi roman yazmayı tercih etmenizin sebebini, son yıllarda tarihe ve romana yönelik ilginin artışına bağlayabilir miyiz?

- Tarihimizi öğrenmeyi seviyorum ve yazarken, en azından çalıştığım dönemi daha iyi öğrenme ve okurla paylaşma imkanını yakalıyorum. Tam manasıyla tarihi roman yazdığımı da iddia edemem. Çünkü tarihi roman, başlangıç zamanı ile bitiş anı itibariyle sadece tanığı olmadığımız dönemi ifade etmez. Tarihi romandaki olaylar, kişiler ve yaşananlar birebir gerçeklerle örtüşmelidir. Yazarken yan karakterlere ve kurguya da başvurduğum için, yazdığım eserlerin yüzde yüz tarihi roman olduğunu iddia etmem doğru olmaz. Zaman ve mekan olarak tarihi dönem ve olayları konu ediniyorum dersem daha doğru olacaktır.

YABANCI YAZAR HAYRANLIĞI

Milat Gazetesi: Bir yazar olarak, Türk edebiyatı hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

- Son yıllarda herkes bir şeyler yazıyor. Aforizma denilen sabun köpüğü eserler çoğaldı. Hiçbir kalıcılığı olmayan, edebi gelenek oluşturma misyonundan uzak eserler ortalığı kapladı. Öte yandan, düzenli okur kitlesi kadar yazarımız var. İlk başta bu zenginlik gibi görülebilir ama nasıl ki ses ve görüntü kirliliği var; yazı kirliliği de var. Bu iklim sahtedir ve edebiyatın gelişmesini sağlamaz düşüncesindeyim.

Diğer yandan Tanpınar dahi şikayet eder: "Okur, yabancı yazarı seviyor" diyereku2026 Böyle bir moda var. Son yıllarda bu daha da belirginleşti. Bakkal, manav adlarının dahi yabancı markaları ve isimleri taklit ettiğini dikkate alacak olursak, oluşan bir atmosferi çok da şaşırtıcı bulmamak gerek. Oysa en fazla milli ve yerli olması gereken edebiyat ve sanat sahasıu2026 Bunlar milli ve yerli değilse, zaten size ait değil demektir. Hangi kültürü taklit ediyorsa ona aittir.

EDEBİ DİL FARKLILAŞTI

Milat Gazetesi: Yerliyi beğenmeme, yabancıya hayran olmanın sebebi sizce nedir?

-Bunun çok teferruatlı sebepleri var elbette. Ben bir tanesine dikkat çekmek isterim. Tarlanın vaziyeti neyse, o tarlada yetişen de anca o kadar olur. Ülkemiz insanının en fazla taarruz altında olduğu husus, kültürel asimilasyon ve kültür emperyalizmidir. Yüzyılı aşkın bir zamandır devam eden bu taarruzun, önemli bir aşınma ve erozyona sebep olduğu inkar edilemez. Edebi dil ile pratikteki dil arasında bir denge lazım. Elbette bu dengenin tamamıyla uyumlu ve dengeli olması beklenemez. Ama bizdeki kadar büyük bir uçurum da dünyada yok. Çünkü dünyadaki toplumlar hala yüz sene üç yüz sene önceki klasiklerini okuyup anlayabiliyor. Biz dildeki yozlaşma, bırakınız o kadar eskiyi, 40-50 sene önceki dile anlamakta zorlanıyor. Edebi dil ile sokakta konuşulan dil arasındaki makas açıldıkça edebi esere yönelik ilgi de azalır. Çünkü edebiyatın dili, hedef kitlenin dilinden uzaklaşmıştır. Daha doğrusu başka bir boyutta kalmıştır.

YAZARIN ESERİN ÖNÜNE GEÇTİ

Milat Gazetesi: Yazarın önündeki engeller konusundaki düşünceleriniz nelerdir?

-Popülizmin egemenliği, popüler olana yönelim, bana göre yazarın ve eserinin önündeki en büyük engeldir. Kant, "Düşünüyorum, öyleyse varım" demişti. Şimdi ise "Görünüyorum, öyleyse varım" noktasına gelindi. TV'de, gazetede, dergide, sosyal medyada ne kadar görünüyorsan, o kadar varsın!

Eskiden şiir, roman, hikaye; yazarın önündeydi. Romanın ismi yahut romanın kahramanı çoğu kere hepsinin önünde gider ve hepsinden çok bilinirdi. Yani, eserden yazara gidilirdi. Şimdi ise yazardan esere gidiş söz konusuu2026 Böyle olunca rekabet, edebi eserin kalitesinden değil, popüler olma derecesinden tayin ediliyor. Böylece popüler olanın eserleri daha çok okunuyor.

EDEBİYATTA OLİGARŞİK YAPI

Milat Gazetesi: Bu yapıyı doğuran yahut besleyen temel etkenler nelerdir?

-Siyasi kutuplaşma başlıca etken. Herkes kendisinden gördüğü, kendi cemaatinden gördüğünü okumaya öncelik veriyor. Ötekileştirdiğini yok sayıyor, değersizleştirmek için elinden geleni yapıyor. Diğer eserler yahut yazarlar karartmaya uğruyor, görünmez oluyorlar.

Diğer önemli bir etken ise edebiyat ve sanat dünyasındaki kadim oligarşik yapıdır. Üç beş kişiyi geçmeyen edebiyat baronları, istediğini parlatıyor, sahneye sürüyor. İstemediğini görülemez, duyulamaz ve bilinemez hale getiriyor. Akredite edilmeyen yazarları gün ışığına çıkarmıyor.

OKUR-YAZAR KÖPRÜSÜ

Milat Gazetesi: Toplum ile yazar arasındaki köprülerin zayıflığının başka sebepleri de vardır sanırımu2026

-Elbette pek çok sebebi var. İfade ettiğim sanat baronları ve popüler olana yönelme hastalığının yanı sıra, bazı yazarların bu yapının oluşmasında kabahatleri azımsanamayacak kadar büyüktür. İyi, nitelikli ve çarpıcı eserler noktasında bir fukaralık var. Okurun hayal ve algı dünyasını hafife alan bir yazı kirliliği de söz konusudur. Bir de milli ve yerli edebiyata karşı aşılamaz kompleks de cabasıu2026 Edebiyat ve sanat adamı, toplum mühendisliği yapamaz, yapmamalıdır da! O zaman ortaya konulan eser edebi eser, sanat eseri değil, propaganda metni olur. Türk edebiyatının hastalıklı yanlarından biri de burada yatar. Kompleksten bahsettim. Bir örnek vereyim: Demirperde ayaktayken Bulgaristan'da edebiyatçılar toplantısı yapılır. Atilla İlhan'dan öğreniyoruz. O yıl Türkiye'den Atilla İlhan ile Melih Cevdet Anday davetliler arasındadır. Katılımcılardan bir yazar M.C.Anday'a sorar: "Türk edebiyatının klasikleri nelerdir?" M.C.Anday, "Bizde klasik yoktur." diyerek kestirir atar. Konuşmaya şahit olan Fransızların ünlü şairi Lous Aragon, "Nasıl olmaz? Elsa'ya şiirleri yazarken ilham kaynağım, Fuzuli'nin Leyla ile Mecnunu olmuştur." der. Kadim ve köklü bir medeniyeti ve onun kültürünü reddeden, kültürel geçmişi 70-80 seneden ibaret zanneden bir zihniyetin varlığı ortadayken, okurun edebiyata ilgisi ve bağı nasıl oluşsun?