Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.83
Gram Altın
2427.64
BIST 100
9722.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Namaz için mekruh vakitler ve kutuplarda namaz bahsi

Farz namazların vakitleri vardır. Nafile namazlar da kendilerine göre belli zamanlarda kılınırlar. Öte yandan kişi her zaman namaz kılabilir ancak gün içinde mekruh vakitler vardır ki, bu vakitlerde hiçbir namaz kılınmaz. Öte yandan İslam'da namaz vakitleri güneşin hareketlerine göre belirlenirken, 6 ay gece 6 ay gündüzün yaşandığı kutuplarda ise farklı bir usule uyulur. Mekruh nedir, namaz için mekruh vakitler ne zamandır, kutuplarda nasıl nama
Namaz için mekruh vakitler ve kutuplarda namaz bahsi
21 Nisan 2018 14:58:00
Farz namazların vakitleri vardır. Nafile namazlar da kendilerine göre belli zamanlarda kılınırlar. Öte yandan kişi her zaman namaz kılabilir ancak gün içinde mekruh vakitler vardır ki, bu vakitlerde hiçbir namaz kılınmaz. Öte yandan İslam'da namaz vakitleri güneşin hareketlerine göre belirlenirken, 6 ay gece 6 ay gündüzün yaşandığı kutuplarda ise farklı bir usule uyulur. Mekruh nedir, namaz için mekruh vakitler ne zamandır, kutuplarda nasıl nama

Farz namazların vakitleri vardır. Nafile namazlar da kendilerine göre belli zamanlarda kılınırlar. Öte yandan kişi her zaman namaz kılabilir ancak gün içinde mekruh vakitler vardır ki, bu vakitlerde hiçbir namaz kılınmaz. Öte yandan İslam'da namaz vakitleri güneşin hareketlerine göre belirlenirken, 6 ay gece 6 ay gündüzün yaşandığı kutuplarda ise farklı bir usule uyulur. Mekruh nedir, namaz için mekruh vakitler ne zamandır, kutuplarda nasıl namaz kılınır sorularının cevapları haberimizde.

Mekruh Vakitler

Farz namazlar için müstehap vakitler olduğu gibi, genel olarak namaz kılmak için uygun olmayan, yani namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler de vardır. Mekruh vakitler iki kısımdır. Bir kısmında hiçbir namaz kılınmaz, bir kısmında ise özellikle nafile namaz kılınmaz, kaza namazı kılınabilir. Hiçbir namazın kılınamayacağı üç mekruh vakit şunlardır: 1. Güneşin doğmasından yükselmesine kadar olan zaman (şüru00fbk zamanı ki bu yaklaşık 40-45 dakika civarındadır) . 2. Güneşin tam tepe noktasında olduğu zaman (vakt-i istiva) . 3. Güneşin batma zamanı (guru00fbb) . Gurup vakti, güneşin sararıp veya kı- zarıp artık gözleri kırpıştırmadan rahatlıkla bakılacak hale geldiği vakittir. Bu vakitte sadece, o günün ikindi namazının farzı kılınabilir. Nafile namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler: 1. Fecrin doğmasından sonra sabah namazının sünneti dışında nafile namaz kılınmaz. 2. Sabah namazını kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar, 3. İkindi namazını kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar, 4. Akşam namazının farzından önce, 5. Bayram namazlarından önce, ne evde ne camide, 6. Bayram namazlarından sonra, camide, 7. Arafat ve Müzdelife cem'leri arasında, 8. Farz namazın vaktinin daralması durumunda, 9. Farza durulmak üzere k a met getirilirken (Sabah namazının sünneti bundan müstesnadır) . 10. Cuma günü hatibin minbere çıkmasından cuma namazı sona erin- ceye kadar nafile namaz kılınmaz.

Kutuplarda Namaz

Vakit namazın şartı olduğu gibi, namazın vacip olmasının da sebebidir. Buna göre bir bölgede namaz vakitlerinden biri veya ikisi gerçekleşmiyorsa o vakitlere ait namazların, o bölge halkına farz olmaması gerekir. Diyelim ki bazı yerlerde senenin bir mevsiminde daha şafak kaybolmadan fecir doğa- rak sabah namazının vakti girmektedir. Bu durumda orada yatsı namazının vakti gerçekleşmeyeceği için, yatsı namazı kılmak gerekmez. Fakat mesele- nin özü üzerinde düşünen mudakkik fakihlere göre vakit, namazın bir şartı, sebebi ve alameti olsa da, namazın asıl sebebi ilahu00ee hitaptır. Bütün müslümanlar beş vakit namaz ile mükelleftirler. Bu sebeple bir bölgede her- hangi bir namazın vakti gerçekleşmiyorsa veya tam olarak belirlenemiyorsa orada yaşayanlar, namaz vakitleri tam olarak belirlenebilen en yakın bölge- deki namaz vakitlerine göre bir takdir ve belirleme yaparak namazlarını kılarlar. Aynı şekilde güneşi uzun bir müddet batmayan veya doğmayan yerlerde en yakın bölgeye itibar edilmesi gerekir. Nitekim bu bölgelerde ya- şayan insanlar günlük hayatlarını da güneşe göre değil 24 saatlik bir zaman dilimine göre düzenlemektedirler.

Niyet

Niyet "azmetmek, kesin olarak irade etmek, kastetmek" demektir. Daha açık bir ifadeyle kalbin bir şeye karar vermesi, hangi işin ne için yapıldığının açıklıkla farkında olunması demektir. Namaz hususunda niyet Allah için safiyetle namaz kılmayı istemek ve hangi namazın kılınacağını bilmektir. Namazın geçerli olması için niyetin gerekli olduğunda İslam bilginleri it- tifak etmişlerdir. Ancak çoğunluk bunu sıhhat şartı sayarken, Şafiu00eeler ve bazı Maliku00eeler rükün sayarlar. Niyetin kalp ile yapılması esas olup dil ile söylenmesi şart değildir. Bu- nunla birlikte ayrıca dil ile de söylenmesi daha iyi olur ve bu tarzda niyet, çoğunluğa göre müstehaptır. Kalpten geçirilen ile dil ile söylenen birbirine uymuyor ise, kalpten geçirilene itibar edilir. Maliku00eeler'e göre ise dil ile söylenmesi caiz ise de söylenmemesi daha iyidir. Hanefu00ee mezhebine göre farz namazlar, vitir namazı, adak namazı ve bayram namazları için belirleme şarttır. Mesela "bugünkü sabah namazına" diye niyet edilir. Fakat vakit içerisinde, o vaktin hangi vakit olduğunu bil- mek kaydıyla "bu vaktin farzını kılmaya" diye niyet edilmesi de yeterlidir. Fakat cuma namazında, vaktin namazına niyet etmek yeterli olmaz, çünkü vakit cuma vakti değil, öğle namazının vaktidir.

Nafile namazlar için "falanca namazın ilk sünnetini veya son sünnetini kılmaya niyet ettim" diye niyet edilir. Bununla birlikte, ister müekked isterse gayr-i müekked olsun nafile namazlarda, "falanca namazın sünnetini" diye bir belirleme yapmak şart değildir; sadece namaz kılmaya niyet edilmesi yeterlidir, fakat belirleme yapılması daha iyi olur. Özellikle teravih namazı kılarken, "teravih namazına" veya "vaktin sünnetine" diye niyet edilmesi daha ihtiyatlı bir tutum olur. Cemaate yetişip de imamın farzı mı yoksa tera- vihi mi kıldırdığını bilmeyen bir kimse, farza niyet ederek imama uyar. Eğer imam farzı kıldırmakta ise, uyan kişinin farzı sahih olur; imam teravihi kıl- dırmakta imişse, uyan kişinin kıldığı namaz nafile olur, fakat yatsının far- zından önce olduğu için teravih namazı yerine geçmez. Niyet ederken hangi farz namazın kılındığının belirlenmesi (tayin) şart olmakla birlikte, eda veya kaza şeklinde bir belirleme yapmak gerekli değildir. Çünkü kazaya kalmış bir namaz, eda niyetiyle kaza edilebileceği gibi, henüz vakti çıkmamış bir namaz da kaza niyetiyle eda edilebilir. Cemaatle namaz kılınması halinde imama uymaya da niyet edilmesi gere- kir. Fakat imamın, imamlığa niyet etmesi şart değildir. Arkada kadın cemaat bulunması halinde, kadınların iktidasının sahih olabilmesi için imamın onlara imam olmaya niyet etmesi gerektiği söylenmiştir.

Niyetin Zamanı

Niyetin iftitah tekbiriyle birlikte yapılması efdaldir. Fakat niyet ile tekbir arasında namaz ile bağdaşmayacak bir iş bulunmaması şartıyla, tekbirden önce de niyet edilebilir. Tekbir alındıktan sonra yapılan niyet çoğunluk tarafından kabul edilen görüşe göre geçerli olmaz. Diğer bir görüşe göre Sübhaneke'den veya eu00fbzüden önce edilen niyet ile namaz ge- çerli olur. Öteki mezhepler niyet ile tekbirin yakın olmasına önem vermişler- dir. Özellikle Şafiu00ee mezhebinde niyetin hemen tekbirden önce veya tekbirle birlikte yapılması gerekir. Namaza başlarken yapılan niyetin namaz sonuna kadar hatırlanması şart değildir. Bu bakımdan bir kimse bir vaktin farz namazına niyet ederek namaza başlasa, daha sonra nafile kılıyormuş gibi bir zan ile namazını ta- mamlasa, farz namazı kılmış sayılır.

NAMAZIN RÜKÜNLERİ

İftitah Tekbiri İftitah "başlamak, kapıyı açıp girmek" anlamındadır. İftitah tekbiri (tahru00eeme) , namaza başlarken alınan tekbir olup "Allahüekber" cümlesini söylemektir. İftitah tekbiri, bütün mezhep imamlarına göre farz olmakla birlikte Hanefu00ee imamlar bunu rükün değil şart olarak, diğer üç mezhep imamı ise rükün olarak değerlendirmiştir. İftitah tekbiri Hanefu00ee mezhebinde rükün değil şart olmakla birlikte, rükünlere çok yakın oluşu sebebiyle bir rükün gibi değerlendirilmesi ve rükünler arasında ele alınması yanlış olmaz. İftitah tekbirinin şart veya rükün kabul edilmesi şeklindeki görüş ayrılı- ğının pratik sonucu şudur: Bir kimsenin setr-i avret, necasetten taharet veya istikbal-i kıble şartını, iftitah tekbirinden sonra yerine getirmesi durumunda kıldığı namaz, iftitah tekbirini şart sayanlara göre geçerli, rükün sayanlara göre ise geçersizdir. Söz gelimi kolu başı açık olarak tekbir alıp namaza du- ran bir kadın iftitah tekbirinden sonra kolunu başını örtse Hanefu00ee imamlara göre namazı geçerli, ötekilere göre geçersizdir. Bilen ve söylemekte güçlük çekmeyen kişi iftitah tekbirinde Allahüekber demelidir. Allah'ı yüceltme, O'nun büyüklüğünü ikrar anlamı taşıyan "Allahü kebu00eer", "Allahü azu00eem" gibi başka sözlerle tekbir alındığında, farz yerine gel- miş olur. Fakat "estağfirullah" (Allah'tan bağışlanmak dilerim) veya "bismil- lah" gibi dua anlamı taşıyan ifadelerle tekbir alınacak olursa farz yerine gel- miş olmaz. Yine bir kimse Arapça dışında bir dilde tekbir getirecek olsa, Ebu00fb Hanu00eefe'ye göre bu da yeterlidir. Hz. Peygamber'in tekbir alırken ellerini omuz hizasına kadar kaldırdı- ğına dair rivayet bulunduğu gibi, kulak hizasına veya kulaklarının üstü hizasına kadar kaldırdığına dair rivayetler de vardır. Bu rivayetlerin birleşti- rilmesi durumunda, tekbir alırken başı hafifçe öne eğerek başparmak kulak memesine değecek şekilde elleri kaldırmanın uygun olduğu belirtilmiştir. Tekbir cümlesinde "Allah" kelimesinin ilk harfi olan A harfini uzatarak "u00c2llah" yahut "Aallah" veya "Eallah" diye tekrarlayarak okumak caiz değildir. Bu şekilde okumak manayı bozacağı için, farz yerine getirilmemiş ve namaz geçersiz olur. İmama uymak üzere ayakta alınan iftitah tekbirinin tamamen kıyam halinde alınması şarttır. Buna göre, rüku00fb halinde bulunan imama uyacak olan kimse, kıyam halinde Allah deyip, ekber lafzını rüku00fba vardıktan sonra diyecek olsa, imama uyması sahih olmaz.

Kıyam

Kıyam "doğrulmak, dikelmek, ayakta durmak" demektir. Namazı oluş- turan ana unsurlardan biri olarak kıyam, iftitah tekbiri ve her rek'atta Kur'an'dan okunması gerekli asgari miktarı okuyacak kadar bir süre ayakta durmak anlamına gelir. Farz ve vacip namazlarda ve Hanefu00ee mezhebinde benimsenen görüşe göre sabah namazının sünnetinde kıyam bir rükündür. Gücü yeten kişi bu rüknü yerine getirmeden, mesela oturarak farz veya vacip bir namaz kılarsa namazı geçerli olmaz. Yine bir kimse, çekiliverse düşeceği bir tarzda, duvara veya bastona yaslanarak namaz kılacak olursa, namazı geçersiz olur. Nafile namazlarda ise kişi, ayakta durmaya gücü yettiği halde oturarak da namaz kılabilir. Hasta veya ayakta durmaya gücü yetmeyen kişiden kıyam vecu00eebesi düşer. Bu kişi oturmaya güç yetiriyorsa, namazı oturarak kılar. Bu durumda oturma, o kişi için hükmen kıyam yerine geçer. Oturmaya da gücü yetmiyorsa nasıl kılabiliyorsa öyle, uzanarak veya ima ederek kılar.

Kıraat

Sözlükte "okumak" anlamına gelen kıraat, "Kur'an okumak" demektir. Namazda bir miktar Kur'an okumak gerekir. Namazda Kur'an, kıyam ha- linde iken yani ayakta dururken okunur. Namazda okunması gereken asgari miktar, kısa üç ayet veya buna denk bir uzun ayettir. Namazın asıl iskeletini oluşturan ve biçimini veren kıyam, rüku00fb ve secde gibi rükünlere nisbetle kıraat, namazın zait rüknü olarak kabul edilir. Bu yüzden, kıyam, rüku00fb, secde ve son oturuş, gerek cemaatle namaz kılarken gerekse tek başına namaz kılarken terkedilmediği halde, kıraat, imama uyan kişiden düşer. Kıraat nafile namazların, vitir namazının ve iki rek'atlı namazların bütün rek'atlarında, dört veya üç rek'atlı farz namazların ise herhangi iki rek'atında olması farzdır. Kıraatin ilk iki rek'atta olması ise vaciptir. İkinci rek'attan sonraki rek'at veya rek'atlarda Fatiha su00fbresini okumak Hanefu00ee imamlardan yapılan bir rivayete göre vacip, diğer bir rivayete göre ise sünnettir. Hanefu00eeler'in farz namazların ilk iki rek'atı dışında Fatiha su00fbresinin okunmasını sünnet kabul etmeleri, farz namazları iki rek'at esası üzerine değerlendirmelerinin bir sonucudur. Seferde dört rekatlı namazların kısaltılıp iki rek'at olarak kılınması gerektiğindeki ısrarlarının da bu noktayla ilgisi vardır.

Kıraat konusundaki bu kurallar, Hanefu00ee mezhebinde, imam olan için ve tek başına kılan için söz konusudur. İmama uyan kişinin kıraat yükümlü- lüğü yoktur; kılınan namaz açıktan (cehru00ee, aşikare) okunan namaz ise imamı dinler, değilse susar. Diğer üç mezhepte ise kıraatin asgari miktarı her rek'atta Fatiha su00fbresi- nin okunmasıdır. İlk iki rek'atta Fatiha'dan sonra Kur'an'dan bir su00fbre veya birkaç ayet daha okumak (zamm-ı su00fbre) sünnettir. Bu mezheplerde kıraat, imam ve yalnız başına kılan için olduğu gibi imama uyan için de geçerlidir. Şu var ki imama uyan kişi, sessiz namazda Fatiha'yı ve ardından eklenecek bir su00fbreyi, sesli namazda ise Şafiu00eeler'e göre sadece Fatiha'yı okur; Maliku00ee ve Hanbelu00eeler'e göre bir şey okumayıp sadece dinler. Ahmed b. Hanbel'e göre, tercihen hem dinlemeli, hem de imam ara verdiğinde okumalıdır. Besmele Şafiu00ee mezhebine göre Fatiha su00fbresinden bir ayet olduğu için, besmelenin okunması da kıraat vecu00eebesinin bir parçasıdır, yani namazın farzlarındandır.

Kur'an Mealiyle Kıraat

Fakihlerin namazda kıraat rüknünü diğer rükünlerden daha hafif tut- tuğu, bunun yerine getirilmesinde azami kolaylıklar gösterdiği, hatta bazan -imama uyan kimsede olduğu gibi- bunu aramadığı görülür. Bunun için de kıraat rüknünün ifası için bir ayetin okunması yeterli görülmüş, böylece Arapça bilmeyenlerin veya telaffuzda zorlananların da yerine getirebileceği ortalama bir ölçü konulmuştur. On dört asırlık İslam geleneği içinde, namazda kıraatın ana dille olması taleplerinin ve bunu konu olan tar- tışmaların ciddi ölçekte gündeme gelmeyişi de bu kolaylıktan kaynaklan- maktadır. Kıraatin namazda farz olması, Kur'an'ın tanımında mana ve lafız ayırı- mını veya böyle bir ayırımın yapılıp yapılamayacağını da gündeme getir- miştir. Fakihlerin çoğunluğu böyle bir ayırıma gerek görmezken Ebu00fb Hanu00ee- fe'nin Kur'an tanımında manaya öncelik verdiği, lafzı da bu anlamın kalıp- ları olarak gördüğü bilinmektedir. Ancak bu tartışma namazdaki kıraat rük- nünün ifa şekline ilişkin olup, bütün fakihlere ve İslam bilginlerine göre -ibadetin biçimi haricinde-, Kur'an'ın anlamının öncelikli olduğu, onu oku- maktan ziyade anlamanın ve içeriğiyle ilgili tefekkürün ana gayeyi teşkil ettiği kuşkusuzdur.

Ebu00fb Hanu00eefe'den başka bütün müctehidlere göre Arapça ezberleyip okuya- bilen kimselerin namazda Kur'an'ı asıl dilinden Kur'an'dan okumaları farzdır. Hanefu00ee mezhebine göre Arapça'ya dili dönmeyen veya ezberleyemeyen kimseler öğreninceye kadar namazda Kur'an'ı (anlamını, mealini) kendi dil- lerinde okuyabilirler. "Zelletü'l-k a ru00ee" bahsinde görüleceği üzere "Namazda, kıraat rüknü ye- rine getirilirken Kur'an'dan olmayan bir kelime okunursa namaz bozulur." Namazda önemli olan ibadet şuurudur. Okuduğunun manasını da bilmek ve namazda bunu düşünmek isteyenler, okuyacakları Kur'an'ın namazdan önce mealini okurlar, manasını buradan anlarlar, namazda Kur'an'ı asıl dilin- den okurken bu mana ve içerik üzerinde düşünebilirler. Ancak namazın şekli açısından daha önemli ve gerekli olan, manayı anlamak ve düşünmek değil, ibadet bilinciyle belli bir biçim ve davranışın yerine getirilmesidir. Kaldı ki, dinu00ee ayin ve törenlerin hemen bütün din ve inanışlarda belli bir sembolizm ve bi- çimsellik içerdiği bilinmektedir. Hatta ibadetin haz ve gizeminin biraz da bu biçimde saklandığı söylenebilir.