Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Tin suresinin okunuşu ve meali

24 Eylül 2020 10:46:02
Tin incir anlamına geliyor. Mekke döneminde nazil olan Tin suresi 8 ayeti kerimedir. Tin suresi Kuranı Kerimde 95. sırada yer alıyor. Ancak iniş sırasına göre 8. sure. Tin suresinde İman edip iyi işler yapanlar övülmüş, hesap ve cezayı yalan sayanlar kınanmış. Peki Tin suresinin okunuşu nasıldır? Tin suresinin meali nasıldır? İşte Tin suresinin okunuşu ile meali..

Tin incir anlamına geliyor. Mekke döneminde nazil olan Tin suresi 8 ayeti kerimedir. Tin suresi Kuranı Kerimde 95. sırada yer alıyor. Ancak iniş sırasına göre 8. sure. Tin suresinde İman edip iyi işler yapanlar övülmüş, hesap ve cezayı yalan sayanlar kınanmış. Peki Tin suresinin okunuşu nasıldır? Tin suresinin meali nasıldır? İşte Tin suresinin okunuşu ile meali..

TİN SURESİNİN TÜRKÇE VE ARAPÇA OKUNUŞU İLE MEALİ

بِّسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ وَٱلتِّينِ وَٱلزَّيْتُونِ

Tîn’e ve zeytûn’a andolsun.

Tîn 2 (Mealleri Karşılaştır): Ve tûri sînîn(sînîne).

وَطُورِ سِينِينَ

Sinâ dağına andolsun,

Tîn 3 (Mealleri Karşılaştır): Ve hâzel beledil emîn(emîni).

وَهَٰذَا ٱلْبَلَدِ ٱلْأَمِينِ

Bu güvenli şehre (Mekke’ye) andolsun ki,

Tîn 4 (Mealleri Karşılaştır): Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).

لَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ فِىٓ أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ

Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.

Tîn 5 (Mealleri Karşılaştır): Summe redednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne).

ثُمَّ رَدَدْنَٰهُ أَسْفَلَ سَٰفِلِينَ

Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.

Tîn 6 (Mealleri Karşılaştır): İllellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe lehum ecrun gayru memnûn(memnûnin).

إِلَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ

Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır.

Tîn 7 (Mealleri Karşılaştır): Fe mâ yukezzibuke ba’du bid dîn(dîni).

فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِٱلدِّينِ

(Ey insan!) Böyle iken, hangi şey sana hesap ve cezayı yalanlatıyor?

Tîn 8 (Mealleri Karşılaştır): E leysallâhu bi ahkemil hâkimîn(hâkimîne).

أَلَيْسَ ٱللَّهُ بِأَحْكَمِ ٱلْحَٰكِمِينَ

Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?

TİN SURESİNİN TEFSİRİ

Yüce Allah kendisinin ilim, sanat ve kudret sıfatlarını gösteren dört önemli varlığa yani insanın maddî gıdalarından olan incir ve zeytine ve mânevî gıdası olan vahyin indiği Sînâ dağı ile “emin belde”ye (Mekke), insanların muhtaç oldukları maddî ve mânevî ikramların mükemmel örneklerine yemin ederek insanı en güzel biçimde yarattığını, hem bedenen hem de ruhen yükümlülük alabilecek yeteneklerle donattığını ifade buyurmuştur (insanın seçkin yaratılışı ve üstünlüğü hakkında ayrıca bk. İsrâ 17/70).

Bir görüşe göre incir ve zeytin, mecaz olarak bu ağaçların çokça bulunduğu toprakları, yani Akdeniz’in doğusunda bulunan Filistin ve Suriye’yi simgelemektedir. Kur’an’da adı geçen peygamberlerin çoğu bu topraklarda yaşadıkları ve tebliğde bulundukları için bu iki ağaç cinsi bu peygamberlerin dile getirdiği dinî öğretilerin sembolü olarak kabul edilmektedir. Kezâ “tîn” ve “zeytûn” kelimeleri hakkında, ilkiyle Mekke’deki Mescid-i Haram’ın, ikincisiyle Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’nın kastedildiği gibi daha başka sembolik izahlar yapılmıştır. Ancak Şevkânî’nin de haklı olarak belirttiği gibi bu tür yorumların aklî ve naklî dayanağı yoktur (V, 545-546).

Âyette Sînâ dağı için kullanılan sînîn kelimesinin Habeşçe veya Nabatça olduğu ve “verimli, bereketli, bol ağaçlı” veya “mübarek” anlamına geldiği belirtilir (Râzî, XXXII, 10; İbn Âşûr, XXX, 421). Mekke’nin “güvenli şehir” olarak anılmasının sebebi ise gerek İslâm’dan önce gerekse İslâmî dönemde buranın bir barış kenti olarak tanınması ve orada her türlü kan dökmenin yasaklanmasıdır.

“En güzel biçim” diye çevirdiğimiz ahsen-i takvîm tamlaması bu bağlamda insana Allah tarafından verilen en güzel ve en mükemmel biçim ve yapıyı, bu sayede insanın, yeryüzü varlıkları içinde gerek fizyolojik gerekse ruhsal yetenekler bakımdan en mükemmel ve en seçkin canlı olarak yaratılmış olmasını ifade eder. Yaratılmışların en mükemmeli olan insanda bulunan –âyetteki deyimiyle– bu güzelliğin kaynağı, Allah’ın onu kendi eliyle yaratıp ruhundan üflemesi (bk. Sâd 38/72), “kendi sûreti üzere” (kendi sıfatlarından ona –insanlık düzeyinde olmak üzere– lutufta bulunarak) yaratması (bk. Buhârî, “İsti’zân”, 1; Müslim, “Birr”, 115), onu yeryüzünde halife kılması (bk. Bakara 2/30; bilgi için bk. Süleyman Uludağ, “Ahsen-i Takvîm”, DİA, II, 178) vb. lutuf ve inayetleridir. Müfessirler Allah’ın insandan daha güzel mahlûku olmadığı kanaatindedirler. Zira Allah insanı canlı, bilen, irade sahibi, konuşan, işiten, dinleyen, gören, düşünüp tedbir alan, hikmetle hareket eden ve bütün bu özellikleri sayesinde fizik bakımdan kendisinden daha güçlü varlıklar üzerinde bile hâkimiyet kurabilen bir varlık olarak yaratmıştır ki bütün bu vb. sıfatlar aynı zamanda ilâhî sıfatların bir kısmının ondaki yansımaları, tecellileridir (krş. Şevkânî, V, 546).“Sonra onu aşağıların aşağısına (esfel-i sâfilîn) indirdik” ifadesini müfessirler iki türlü yorumlamışlardır: a) İnsanın aşağıların aşağısına indirilmesi, onun bedensel ve zihinsel gelişmesini tamamladıktan sonra fizyolojik ve psikolojik olarak gerilemeye başlaması; algı, hâfıza ve düşünme kapasitesinin gittikçe zayıflamasıdır. Nitekim başka âyet-i kerîmelerde bazı insanların güçlendikten sonra “erzel-i ömür” denilen ömrün en zayıf ve sıkıntılı çağına eriştirileceği ifade buyurulmuştur (bk. Hac 22/5; Yâsîn 36/68). Yaşlanma, müminler için de inkârcılar için de geçerli olan kaçınılmaz bir durumdur. Buna göre 6. âyet, inanıp iyi işler yapan yaşlı kimselerin, itaatlerinden ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmelerinden dolayı kesintisiz ödül alacaklarını, bedenen ve zihnen gerileseler bile mânen ilerleyeceklerini ifade eder. b) Bu ifade, yaratılış amacına uygun hareket etmeyip ahlâkî değerleri hiçe sayan ve en güzel biçimde yaratılmış olmanın şükrünü yerine getirmeyenlerin cehenneme indirileceğini gösterir. c) Bize göre “Sonra onu aşağıların aşağısına (esfel-i sâfilîn) indirdik” ifadesiyle şu gerçek ortaya konmaktadır: İman etmeyen ve sâlih amel (iyi, erdemli, dünya ve âhiret için yararlı işler) yapmayan kimseler, Allah Teâlâ’nın insana verdiği, onu yaratılmışların en mükemmeli kılabilecek imkânları kötüye kullanmış oldukları için, hayatın başlangıç noktasından ileriye doğru gitmek, kesintisiz gelişme ve ecir alma imkânından yararlanmak yerine geriye, insandan geri canlılar âlemine doğru gitmiş, alçalmış olacaklardır.

İnsanların yaratılışına, üstün yeteneklerine, onların istifadesine verilen nimetlere temas edildikten sonra sağlıklı bir düşüncenin insanı imana götürmesi gerektiği, bütün bu kanıtlara rağmen dini inkâr etmenin ilim ve akıl yönünden sağlam bir dayanağının bulunamayacağı vurgulanmaktadır.

Âyetteki dîn kelimesini “âhiret ve yargı günü” olarak anlamak da mümkündür. Bu da sonuçta dinin ve inanmanın bir gereğidir.

“Allah hüküm verenlerin en âdili değil midir?” cümlesi, Allah’ın evreni ve evrendeki varlıkları hikmet ve adalet ölçülerinde yaratıp yönettiğini, dünyada peygamberleri aracılığıyla en doğru ve âdil hükmü verdiğini, âhirette de yine en âdil hâkim olarak mahlûkat arasında hüküm vereceğini ifade eder. Sözün soru şeklinde olması hükmün kesinliğini gösterir. Hz. Peygamber bu âyeti okuyanın, “Evet, öyledir; ben de buna şahitlik edenlerdenim” demesini tavsiye etmiştir (bk. Tirmizî, “Tefsîr”,