Dolar (USD)
32.50
Euro (EUR)
34.67
Gram Altın
2478.43
BIST 100
9530.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Mart 2021

Ağır gündem ve çifte maliyet

Yoğun bir gündemle yol almaya çalışıyoruz. Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesinden HDP’ye kapatılma davası açılmasına, Andımız tartışmasından İstanbul Sözleşmesinin Cumhurbaşkanı kararnamesiyle feshedilmesine, Reform tartışmalarından ekonomik alandaki sert dalgalanmalara uzanan pek çok hadiseyi şu son bir iki hafta içerisinde yaşadık. Her biri toplumsal-siyasal fay hatlarının üzerine oturan dolayısıyla hayatımızı doğrudan etkileyen bu başlıklar sadece göndermede bulundukları alan itibariyle değil aynı zamanda içinde yer aldıkları sosyal-siyasal yaşam ve ilişki ağının niteliğine ilişkin gösterdikleri itibariyle önem, anlam ve ciddiyet taşıyorlar. Bizatihi varlıkları itibari ile yani ülkenin gündemini meşgul ediyor olmaları itibariyle bu başlıkların önemini, anlamını ve ciddiyetini çarpan etkisiyle büyüten diğer bir husus ise bu başlıkların neredeyse yüzyılı aşan bir süredir değişik isim ve tanımlamalar altında Türkiye’nin gündeminde yer alıyor olmalarıdır. Bunun yanı sıra diğer bir önemli husus ise yine toplumsal-siyasal hayatımızın organizasyonundan beslenen bu sorun başlıklarının kavranma, tartışılma biçimi ve düzeyidir.

O halde bugün yakıcı gündemimizin parçası olarak önümüzde duran bu başlıkların tarihsel-toplumsal döl yatakları dikkate alınarak ele alınmalarını elzemdir. Sorunları çözmeyen, aksine büyüten dil ve yaklaşım ile ülkenin bugünü ve yarınları adına yüzleşmek durumundayız.

***

Türkiye’de yukarıda değindiğim sorun başlıklarında olduğu gibi mevzunun bir “doğru bilgi”, “doğru içerik” sorunu olduğu düşünülüyor. Hatta bazı yerlerde “içerik” bile belirsizleşerek gözetilen veya gözetildiği iddia edilen “yüce amaç”a bağlanıyor. Böyle olunca yani “doğru içerik”, “doğru bilgi”, “yüce amaç” süreci, ilişkiyi, yol ve yöntemi gölgeleyen bir hal aldığında ne ötekiyle konuşmanın bir anlamı kalıyor ne de mücadelenin merkezi olan, olması gereken siyasetin imkânı kalıyor. Konuşma, anlamlı konuşma ancak ötekinin anlamlı bir mevcudiyeti söz konusuysa mümkün olabilir. Aynı şey siyaset için de söz konusu. Türkiye uzlaşmazlık alanlarını kendi tikellikleri içinde gören ve o tikellik içinde çözmeye çalışan aktörlerin yüksek motivasyonlu mücadeleleriyle sorunlarını çözmeye çalışıyor. Böyle olunca da ne dar ve özgüveni düşük kimlik siyasetinin neden olduğu handikapları görebiliyoruz ne de ihtiyaç duyduğumuz şeyin ancak ötekileri de içeren sınırları geniş ve konuşma, tartışma düzeyi derin bir siyaset olduğu gerçeğini fark edebiliyoruz.

Hele hele devletin ideolojik ve baskı aygıtlarının belirleyici güç olarak işe koşulmasının kendisinin işlevsel bir siyaset olduğu, bunun emsalsiz bir mücadele olduğu şeklindeki kavrayış büsbütün izaha muhtaçtır. İzaha muhtaçlığı yanında yukarıda sıraladığım soru başlıklarının kronikleşmesinin ana nedeni olarak önümüzdedir. Bu kavrayış, Türkiye’yi meşru ve makul bir çözüm üretmekten mahrum bıraktığı gibi kendisini de meşru ve makul bir aktör olmaktan da çıkarıyor maalesef.

Çifte maliyet oluşturan bir durumu bir kurtuluş mücadelesi zannetmek de ayrı bir basiretsizlik olsa gerek.