Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.63
Gram Altın
2492.72
BIST 100
9524.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

14 Ağustos 2022

Allah'a inanmıyorum ama Müslümanım!

Fransız ihtilali kalıntısı antik köşe yazarı, Sovyet en kazı gazetesindeki köşesinde şöyle yazıyor:

İslam’ın sondin, Hz.Muhammed’in son peygamber, Kuran’ın da son kutsal kitap olduğuna inanmak bağnaz bir duruştur. Ortadoğu’da daha sonra yeni bir din çıkmadıysa, buna engel olan İslam’ın acımasız kılıcı olmuştur. Eleştiriyi “küfür” ve “sapıklık” sayan ve ölümle cezalandıran onlarca ayetten sadece birini (Nisa Suresi, 89. ayet) buraya aktaracağım:

“Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse, onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün.

Din, yoksulların ve ezilenlerin tesellisidir.

Sadece bir dine inanarak insana yaraşır bir hayat düzeyine erişmiş tek ulus yoktur.

Uygar toplumlarda Tevrat ve İncil özgürce incelenmekte, vahiyle mi indiği yoksa insanların kaleminden mi çıktığı özgürce tartışılmaktadır”.

Kur’an’ın vahiy olduğunu “akıl sahipleri” daha ilk kelimesinde anlar, ama “akıl sahipleri”

Mevcut Tevrat ve İnciller ’in insan kaleminden çıktığı tartışma konusu değildir ve bu dağdaki çobanın bile malumudur.

Nisa 89 Suresi’ni bir sonraki ayetlerden kopararak aklınca İslam’a gol atıyor, güya Kur’an’ın ayıbını yakalıyor.

İnternetin olduğu bir dünyada böyle basit hinlikler sadece yapanı gülünç duruma düşürüyor.

Garip ve tuhaf olan, sözde eleştiride bulunup İslam’abelden aşağı ve yerden yere vuranların “en iyi Müslüman”ın da kendileri olduğunu iddia etmeleridir.

Meyhane zevzekliği ve loca boşboğazlıklarıdüşünce ve fikir diye topluma yutturmaya kalkıyorlar.

Türkiye’nin son iki asırdaki en büyük sorunu sömürge aydınlarının toplumun azımsanmayacak belirli bir yüzdesini aralıksız zehirliyor olmalarıdır.

Aziz Nesin, yaşarken “bana küfredenler, benim aleyhimde konuşanlar cenazeme gelecekler ve beni öven sözlerle uğurlayacaklar. Buna katlanamam, onun için cenaze töreni istemiyorum,Türkiye’de mezarlıklar dinlere göre ayrılmışlardır, bense Müslümanların ‘yatacak yeri yok’ dediklerindenim” demiş cenaze namazı istememiş cenazesi de mezarlığa değil, kurduğu vakfın bahçesine törensiz gömülmüştü.

Aziz Nesin kadar tutarlı, net, cesur olamıyorlar.

Sorbon’lu ilim adamları, A. Benningsen ve Lemercier C. Quelquejay’ın Sovyetler Birliğinde dinler, inançlar üzerine araştırma yaparlar.

1917 Bolşevik devriminden sonra, Komünistler, Sovyetlerde genel bir politika başlatır, dinlere savaş açarlar. Bu genel politikadan Sovyet esiri Müslümanlar da nasibini alırlar.

Öyle ki; Sovyetler kurulduğunda tüm Orta Asya’ da 26.279 (Buhara ve Hive hariç) cami bulunmaktayken 1955 de bu sayı 1312 ye, 1964 de ise 250 ye kadar düşer.

Sovyetler, halkın inançlarını yok etmek için uyguladığı devlet politikalarının yanı sıra, halkı da bu uğurda örgütler.

İşgal altındaki Müslüman ülkelerde, bu sivil toplum kuruluşları, her ülkede “Militan Allahsızlar Birliği”, “Militan Hüdâsızlar Birliği”, “Militan Dinsizler Birliği” gibi değişik isimlerle faaliyet gösterirler.

“Militan Allahsızlar Birliği”ninüye sayısı 1920’lerde birkaç yüz iken 1940’larda yüz binlere ulaştı.

Yoğun çalışmalar sonunda Sovyetler, hedeflerine ulaşır, toplumu büyük oranda dinsizleştirirler.

Sovyet araştırmacı S. Dorjenov’un kayıtlarına göre; Och üniversitesinden, “Allah’ a ve peygambere inanmayan Kırgız bir Profesör, Müslüman sayılmamaktan şikayetçidir.

Yine, Moskova “Asya Halkları Enstitüsü”nden Tacik iki profesör ise Allahsız oldukları halde “domuz eti yemedikleri” ve “Tacik” oldukları için “Müslüman olduklarını” iddia etmişlerdir.

Tacik ve Kırgız profesörlerin benzerleri Türkiye’de mebzul miktardadır.

Dinsizleştirilen Sovyet toplumları bizim Pravda yazarının hayallerinin ve beklentilerinin aksine kalkınmış ve uygar bir toplum olamamışlardır.

Halen de durumu kurtarmış değillerdir.

İnanmadıkları Allah’ın bahşettiği petrolleri ve doğalgazları olmadığında sadece sıfırdırlar.

Sovyetler yıkılırken Sovyet halkları bir avuç buğdaya muhtaçtılar. Günde 3 öğün yemek bulamıyor, açlık çekiyor, sadece kahvaltı ile günlerini geçiriyorlardı.

Dinsiz Sovyetler yıkılıp sınırlar açılınca karınlarını doyurmak için Türkiye’ye akın ettiler.

Sömürge aydınlarının tesellisi olan dinsizlik “yoksul ve ezilmişlerin” karınlarını doyurmuyor.