Andımız tartışması ne gösteriyor?
Danıştay’ın Andımız ile ilgili yeni kararının ardından mevzu yeniden ülke gündeminde. Andımız uygulaması lehine taraf olan kesimlerin hem
sesi çok çıkıyor hem de motivasyonları çok yüksek. Yıllarca bu uygulamanın yanlışlığını
dile getirip kaldırılmasını talep eden kesimler ise çekingen, kararsız hatta
bazıları mahcup.
Niye böyle peki? Nasıl oluyor da birkaç yıl öncesine kadar siyasal bir
karikatür derekesine düş(ürül)müş bir uygulama bugün hukuki korumadan yoksun
kaldığı halde özgüveni yüksek bir toplumsal destekle karşılık buluyor?
Teferruatlı analizlere gerek yok açıkçası. Ne ekerseniz onu biçiyorsunuz, neye alan açarsanız alan açtığınız
şey tarafından belirlenmeye başlıyorsunuz. Bir ucunda CHP’nin diğer ucunda
MHP’nin yer aldığı milliyetçi söylem ulusal ve bölgesel gelişmelerin
yönlendirmesiyle AK Parti’nin de beslendiği bir ideolojik-politik
kaynağa dönüştü. Ayrışmanın neredeyse teknik detaylara dönüştüğü bu yeni topyekûn milliyetçileşme sürecini Andımız tartışmasının
ard alanını da dikkate alarak yürütmekte fayda var.
***
Danıştay’ın mevcut kararı, içeriği ve zamanlaması itibariyle bir takım
siyasal mühendislik imaları barındırmıyor değil açıkçası. Bu detaylara girmeden
sadece Danıştay’ın 2018’de aldığı karar ile birlikte düşünüldüğünde bile bu
kararın ülkemizdeki hukuki işleyişin ne halde olduğunu göstermesi açısından
hayati önemde olduğunu da not edelim bir kenara. Bu üzerinde durulması gereken
önemli ancak ayrı bir bahis.
Bu vesileyle üzerinde durmak ve altını çizmek istediğim iki husus var: Birincisi yukarıda da kısmen değindiğim
ve gittikçe derinleşip yaygınlaşan milliyetçileşme dalgası. İkincisi ise tartıştığımız
Andımız uygulamasının kendisi. Önce ikincisinden başlayalım. Andımız; mantığını,
kurgusunu, felsefesini 1930’ların siyasal ikliminden alan ve belirli bir
devlet-toplum ilişkisine, belirli bir ideolojik-politik zihniyete yaslanan bir
uygulama. İçeriği de problemli, şekli ve uygulaması da problemli. Bir tür
siyasal ayine dönüşen bu eğitim ritüeli sadece varlık bulduğu koşullardan
günümüze uzanan basit bir uygulama olarak düşünülmemeli. Bu ritüel, aynı
zamanda devlet-toplum ilişkimizin, siyasal sistemimizin dönüşümü anlamında
sembolik göstergelerden birisine dönüşmüş durumda. Dolayısıyla tartışma
statükonun değişip değişmeyeceği ile doğrudan ilintilidir. Tam bu noktada yeri
gelmişken bir hususun da altını önemle çizmekte fayda var. Andımız kendi başına
değil yaslandığı mantıksal kurgu, felsefe, tasavvur ile mücadele konusu
edilmedikçe Türkiye’nin hiçbir değişim yaşamadığını/yaşayamayacağını söylemek
gerekiyor. Nitekim bugün yaşadığımız şey de açık ve net bir şekilde budur.
***
Gelelim diğer hususa. Milliyetçileşme dalgası
olarak yukarıda ifade ettiğim bu husus sadece Andımız tartışmasını değil
ülkeyle-hayatla kurduğumuz ilişkinin kaderini de tayin ediyor. Birkaç yıl
öncesine kadar 1930’lardan kalma bir siyasal mühendislik karikatürü olarak
görülüp değerlendirdiğimiz Andımız yukarıda da belirttiğim gibi taraftarları
tarafından özgüvenle savunulurken uygulamayı eleştirenler pek sahne almıyorlar,
almak istemiyorlar. Bazıları çekingen, bazıları mahcup. Neredeyse fırsatını
bulsalar nedamet getirecekler. Bu bireysel bir zafiyet veya konjonktürel bir
tavır olarak görülmemeli. Bu, destursuzca sahiplenilen bir söylemin varsayıldığı
şekilde şişede durduğu gibi durmayacağının sayısız örneklerinden birisi.
Söylemi basit bir kelime ve kavram seti olarak görürseniz, mecburen kullanmak
zorunda olduğunuz teknik alet edevat çantası olarak görürseniz ne tür bir
deformasyon yaşayacağınızı kestirmenizin imkânı olamaz. Bugünkü çekingenlik,
mahcubiyet bu deformasyonun müşahhas görünümü. Dolayısıyla Andımız tartışması
üzerinden görülmesi gereken şey sadece Danıştay’ın vermiş olduğu karar değil.
Bu karar üzerinden kimlerin ne tür refleksler verdiği, kimlerin ne tür
reflekslerden yoksun kaldığı gibi çok daha önemli bir boyutu var meselenin. Ayrıca
bağlantılı olarak şu da yok mu? Dün açık ve net bir nitelik yoksunluğu, seviye
düşüklüğü göstergesi sayılan ve Türkiye’nin mutlak surette geride bırakması
düşünülen bir prangası olan Andımız, ülkemizde ciddiyetle konuşuluyor, tartışılıyor.
Üstelik dün karikatürken, dün yüzüne bakılmazken bugün anlamlı bir şekilde
eleştirilmekten, özgüvenle karşı koyulmaktan muaf bir şekilde. Dünün yüzüne bakılmayan
uygulamaları, söylemleri hayatımızda daha çok yer kaplıyorlar bugün. Karşı
koyacak anlamlı bir direnç odağının olmayışı yüzünden olsa gerek. Ne çok yol
aldığımızı düşünüyorduk hâlbuki. Görünen
o ki bir arpa boyu bile yol alamamışız.