Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2496.34
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 Haziran 2023

​Bilinmeyen hataların özrü

Hayat muammalarla dolu bir sır küpü gibidir. Ne ağzı açılır, ne içi görünür… Kudret arılarının sırladığı bu küpün içinde ne olup bittiğini arifler feraseti ile görebilirken altıncı hissine güvenenler de sezgileri ile tahmin etmeye çalışır. Kader, takdir ve kaza sarmalında akar gider mecrasına doğru.

Dostlar arasında haberleşme, selamlaşma, zaman zaman bir araya gelip sohbet etmek dostluğun, muhabbetin, meveddetin olmazsa olmaz hasletlerindendir. Arada hiçbir sorum yok iken aniden kesilen selamlaşmalar, bir sokakta rast gelindiğinde yönünü değiştirmeler, bir mecliste karşılaşıldığında bir birinden göz kaçırmalar, görmemezlikten gelmeler, selam vermemek gibi hususlar insanı ister istemez “acaba ben ne yaptım” sorularına muhatap ediyor. Gün boyu bu şüpheler, endişeler ve muammalar bir değirmen misali döner durur beyninizde. Zira akla gelebilecek her ihtimal ve her sebep sır perdesine bürünmüştür.

Her sır, varlığının farkına varanları cezbeder ve onları merak kapılarını ardına kadar açmaya zorlarken aynı anda kişinin içine bitmek tükenmek bilmeyen şüphe tohumu ekip, o kişiyi faraziye ve ayağı yere basmayan tasavvur taşlarına vura vura hırpalar.

İçinize düşen şüphelerin sır perdesini aralayıp arkasını görmek iştiyakı sizi esir aldığında yemeden içmeden kesilirsiniz. Bir divane gibi düşersiniz sokaklara. Sokaklar kimi zaman kalabalığıyla ritim tutar içinizdeki kaynayan volkanlara… Kimi zaman da susar ve ayak seslerinizden yeni şarkılar besteler yalnızlık makamında.

Gece olup başınızı yastığa koyduğunuzda Necip Fazıl’ın deyimiyle o yastık kafanızı emen bir süngere dönüşür. Süngerleşen yastık önce uykularınızı somurur, sonra efkâr ateşiyle tutuşturulan ve içli içli yanan bir cigaradan süzülen duman misali odanın tavanında bin bir çeşit kılığa bürünerek dimağınızı meşgul eder. Birbirine kavuşmaya hasret kalan kirpikleriniz, sabaha kadar bitmek bilmeyen gecenin üzerine ilmek ilmek bir yorgunluk şalı dokumakla meşguldür. Ardından başlarsınız kafanızın içinde kurguladığınız senaryo gereği hayali diyaloglarla meseleyi tartışmaya. Konuşan da, dinleyen de sizsinizdir aslında. Ağlayan da, gülen de...

Diyaloglar uzar, kavgalar uzar… Sorular cevapsız, cevaplar yetersiz, sözler kifayetsiz, dil ve hal aciz kalınca tahammül burçlarına iflas bayrağını çekersiniz. Nihayet sabahın kapısını çalarsınız uykusuzluktan şişmiş ve kan çanağına düşmüş gözlerinizle. Güneşin ilk ışıkları pencerelerden süzülüp odanızın sağı solunu kolaçan edip geceden kalan hafakanlarınızı kırk yıllık bir dost gibi koluna takarak dağların zirvesine çıkarır sonra da bulutların sırtına bindirip sizin gün boyu hallerinizi izlettirir. Aynı zamanda o gece icra edilecek ıstırapları tasarladıktan sonra grup vakti gelince de hafakanlarınızı odanıza bırakıp gider kor kızıl ışıklarıyla.

Kafanızda dolaşan bu bin bir sual ile uykusuzluğa direnen gözlerinizi, uykunun şifa dolu ummanına daldırmak hevesiyle akşamı ederken yine kalbinizi mutmain edecek bir cevap bulamadan evinize dönersiniz. “Ben ne yaptım acaba?” diye başlayan bu sualler, yüzünüzdeki tebessümün katili, içinizdeki ateşin muharriki olarak yakanıza yapışıp kalır.

Tıpkı merhum Müslüm Baba’nın “olsa da konuşsa kalbimin dili” dediği gibi kalbinizi göğsünüzden çıkarıp muhatabınızın avuçlarına bıraksanız bile ne derdinizi dinleteceğinize, ne de inandıracağınıza zerre kadar inancınız kalmamıştır.

Yaptığınız her hata için özür dilemek bir erdemliliktir. Yine işlediğiniz her günah için de nasuh bir tövbe inancınızın gereğidir. Ama yapmadığınız hatanın özür dilemesi, işlemediğiniz bir günahın tövbesi nasıl olacak? Bir soğukluk var ve sizden kaçılıyorsa buna sebep olan bir hatanız da vardır demek ki. Kendi kendinizi hesaba çekip tüm fiillerinizi, söylemlerinizi, eylemlerinizi vicdan duvarına yansıtıp milim milim mercek altına tuttuğunuz halde bir şey bulamıyorsanız ve muhatabınız da en ufak bir açık vermiyor ve düşünce dünyanızda sizi bu muhasebeye tekrar tekrar zorluyorsa artık hayat bir işkenceden başka bir şey olmayacaktır.

Sormak istediğinizde buna fırsat verilmiyorsa, sürekli bahaneler üretilerek yan yana gelip olmuş veya olacaklarla yüzleşemiyorsanız bu işkence daha da büyüyecektir. Hele hele yok sayılıyorsanız ıstırabınız bir nebze daha artacaktır. Ya da birileri size nispet ediliyorsa… Ya da yüzleşseniz de hiçbir şey yokmuş gibi davranılarak size evhamlı muamelesi yapılıyor ve umursanmıyorsanız içinizdeki kuyular daha da derinleşir, kuytularınız izbeleşir, sokaklarınız çıkmaza döner.

Kim bilir belki de siz kafanızda büyütüyorsunuzdur. Evhamlanıyorsunuzdur yok yere. Asalında bir hatanız ya da günahınız yoktur ama siz kendi kendinizin günahını alıyorsunuzdur? Olamaz mı yani? Öyle ya yapmadığınız hatanın özrü, işlemediğiniz günahın tövbesi en başta sizi muhatabınız nezdinde suçluymuş durumuna düşürebilir.

Velhasıl karışık mevzu.

Sel akar deresini bulur, üzerindeki tortuları oraya buraya saçarak. Anlaşılmak zor vesselam.