Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
34.65
Gram Altın
2497.76
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

22 Eylül 2020

Bir Şehri Diri Kılmak

Doğu ve Güneydoğu Anadolu şehirlerinde bazı duruşmalara katıldıktan sonra Urfa’ya yolu düşen yazar-avukat-düşünür Ali Aktaş Bey ile verimli bir sohbetimiz olmuştu. Sohbetten sonra kendisine “Efsane Nehir Fırat” kitabını takdim etmiştim. Kendileri alicenaplık göstermişler. Sosyal medyada bir mesaj paylaşmışlardı. Mesajı şöyleydi.

“Urfa; ilim, felsefe, hikmet ve irfan ile var edilmiş ve yoğrulmaya devam eden bir şehir. Şair ve Yazar Eyyüp Azlal ve sevgili hocamız, dostumuz Mahmut Kaya ile ilmin, hikmetin ve irfanın çoğaldığı bir şehir. Dünya iyi insanlar sayesinde güzelleşiyor.”

Yapılan bu iltifatı bize çok gören ehl-i nâdândan biri şu nasibsiz mesajı yazmıştı:

“Urfa? Hiç gülesim yoktu, her sokakta bir peygamber kabri.. Sahte kabirler!”

Tepkimiz gecikmeden verilmişti.

“Hocamız, senin gibi talihsiz değil. Ölülere, kabirlere değil sağlarla sohbete gelmiş.”

Şimdi bunu niye söylüyorum. Evet, Urfa’da peygamber mezarları, evliya türbeleri çoktur. Ama Urfa’da yaşayan bir edebiyat var, yaşayan bir kültür var, bir folklor var. Bu şehir bir müze şehir olabilir ama insanları müzelik değil. Bu şehirde türbeler, mezarlıklar çok olabilir ama insanları mezarlık değil, türbelik hiç değil.

Urfa; türbelerden, mezarlardan çok esnaf, mekân ve çarşısıyla yaşayan bir şehir ve buraya gelen insanlara da canlılığı, diriliği motive ediyor. Urfa’daki Bakırcılar Çarşısı, Eskici Pazarı, Gümrük Hanı gibi birçok çarşı var. Kapalı Çarşıda ise esnafın mutad zamanlarda Ahilik duası ederek açtığı nadide bir mekan. Burayı ziyaret eden turistlerin meraklı ve şaşkın bakışları esnafın yaptığı dualara karışıyor. Bu mekanın-mekanların- sanırım albenisi de buradan geliyor. Bu esnafın çoğu Ahilerin okuduğu Fütüvvetnâmelerden de haberdardır. İçlerinde bu fütüvvetnâmeleri okuyan esnaf da vardır.

Geçtiğimiz günlerde bu şehrin yerlisi olduğunu iddia eden bir güruhun nasipsiz konuşmalarına şahit olmuştum. Gümrük Hanında terzi esnafının ne işi var. Falanca esnafın ne işi var, bunları buralarda çıkarmak lazım. Birileri de demiyor ki kardeşim burası vakıf, burayı yaptıran Rıdvan Ahmet Paşa’nın vakfiyyesi var. Fakir yetkili biri olsaydı. Rızvaniye vakfının Vakıfnâmesini alıp bu mekanların en güzel yerlerine asardım. Belki asılmıştır da ben görmemişim.

Bu mekânların bir tasvirine de göz atalım. Tarihî Çarşılarda babadan, dededen aldığı terbiye ile günlük ticaretini yapan yerli esnaf var. En çok isotçu esnafı, şekerci esnafı, kahveci esnafı, çaycı esnafı, terzi esnafı, halıcı esnafı gibi meslek erbabı yer almaktadır. Gerçi buralarda çayı, kahveyi, biberi baharatçı esnafı adıyla iş yapan da var ama esas olan bu baharatların kokusu birbirine sindiğinden dolayı ayrı satmaktır. Bunu bilen Urfalılar ona göre alışverişlerini yapmaktadır.

Bu tarihi mekanlarda mukim olan esnafın şehrin canlılığı adına şöyle bir faydası vardır. Esnaf hem birer kültür taşıyıcısı hem de tarih içinden günümüze bu şehirdeki mesleklerden örnekler sunmaktadır. Ayrıca esnafın çoğu “Sıra Gecesi” terbiyesi ile yetişmiş olup aralarında hafız, gazelhan ve mevlithan olanlar da var. Bu gelenek devam etmektedir.

Bu çarşıların birinde kazancılık yapan Merhum Kazancı Bedih, sağlığında birçok turistin bakışları arasında işini icra ediyordu. Hiç unutmam, sene Miladî iki bin idi. İskender Pala ve Muhammed Nur Doğan Hocalarımız bir panel için Urfa’ya gelmişlerdi. O zamanlar özellikle İskender Pala Hocanın ısrarı ile Kazancı Bedih’in dükkanını aramaya koyulduk. Bir iki esnaftan adres sora sora merhumu Kazancılar Çarşısında iki metrekarelik dükkanının önünde bulmuştuk. Bizi karşısında gören Bedih Usta, gelen müşteriyi de üzmemek adına “Ben bu kazanını ikindi vakti tamir ederim. O zaman gelir, alırsın.” demişti. Bizim için de kaçak çay söyledi. Kendisi de tütün tabakasını çıkarıp kaçak cigarasını sardı. Sözün sultanları arasında geçen o muhabbete doyum olmuyordu. Burası İstanbul’da Cemal Reşit Rey Konser ve Konferans salonu değildi. Urfa’da Kazancılar Çarşısıydı.Ve bu çarşıdaki bir esnafın ünü, şöhreti dört bir diyara ulaşmıştı.