Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2419.99
BIST 100
9756.03
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 May 2022

Böyle olmaz

Bayram adalettir, demek geliyor içimden. Elimizden geldiğince vicdana yaklaşmak, vicdanı dışarıya, gün ışığına ve geceye çıkarmak, onu sokak-meydan kılmak, hatta hodri meydan kılmak çabası. Öyle olması için herkesin elinden geleni, kalbinden geleni yapmaya çalışması da bayram hazırlığı olmalı…

Topluca yapılan aç kalma eylemi hangi dinde var? Herne kadar ideal manada yapılmıyor, eşit açlık ve eşit tokluk sağlanamıyorsa da ona ulaşmaya katkı sunacak tertemiz ve yeninenen bir çaba değil mi oruç?

Bütün ibadetlerin bir yanı hep adaletli bir dünyaya katkı sunan anlam ve çabalarla dolu…

Bizim yaşadığımız Ramazan’a dönersek; büyük hocaların boşluğa bakmaktaki ısrarı, çetrefilli (!) sorulara karşı ürettiği sözüm ona İslam’ı, bitmeyen esatîr/masal modu, yorumsuz ya da yeni bir şey söylemeyen, hep gözleri yerde veya boşluğa doğru bakarken yapılan tevatür aktarımı, aktarımı, aktarımı, nazı, niyazları ve erkekler ağlamaz inancını derinden sarsan, ağlak tiplerin bitmeyen gözyaşlarına rast geldikçe eskisi gibi erkek egemen bir Din/Ramazan yaşadığımıza dair ön yargılarımdan vazgeçiyor gibiyim. Onlar ağladıkça biz kadınlar dik durmayı, dinin, yaşamın direği olmayı öğreniyoruz. Yalnız ağlama biçimine dair eğitmenlik yapabiliriz. Gerçi onların yerine emek vermek ve savaşmaktan gözlerimiz yaşarma kabiliyetini kaybetmek üzere… Herneyse, takılmayalım artık bu konulara. Bekleme yapmayalım. Devam edelim. Yine her tv kanalında erkekler anlattı durdu dini. Anlatmalara doyamadılar. Tekrarlara… Yeni bir şey söyleyememeye… Dinleyenler dinledi. Bayıldı. Ayıldı. Herkese din algısı, dini yaşamı, Ramazan idraki, Ramazan’ı ihyası, dini, yaşamı kutlu olsun.

Bu ayda inmeye başladığına ve orucu onun gönderilişine şükretmek amaçlı, okuma sakinliği elde etmek amaçlı tuttuğumuza inandığımız Kuran, Kitap en genel, felsefi anlamda nasıl bir mesajla çağlara seslenmiştir? Neden bir Kitab’ımız olmalıdır? Kitapsız mıdır insan? Kitab’ını okuyor mu? Okuduğunu, okuyup bitirdiğini, hatmettiğini mi sanıyor? Müslümanların kitaplarını okuma şekli hakikaten bir okuma mıdır? Telaffuz etmek okumak eylemini tastamam gerçekleştirmeye birebir karşılık gelir mi? Böylesine, her gün, her Cuma, her kuran kursunda, her ramazan okunan, hatmedilen bir Kitab’ın toplumu nasıl bu kadar cahil kalmış, gelişmemiş olabilir? İlim, bilgi, bilim, teknoloji, sanata doğru varoluşa en üst bir amaç koyan, insana hazır akıl değil, sorgulayarak, araştırarak inanmasını teklif eden ve zihinsel, bedensel her tür çabasını ortaya koymasını tetikleyen bir Kitab’ın toplumu olarak İslam toplumları kitaplarını yansıtan hayatlara mı sahipler? Din ve Kitap onlara ahirete, ötelere inanın derken dünyayı, şimdi’yi olanca gücünüzle inkâr edin, dünya hayatı için hiçbir çaba sarf etmeden salt ibadet edin, kendiniz için bencilce yatırımlar yapan zenginler gibi sevap biriktirin, ibadetlerin toplumsal etki ve sonuçlarını, ruhlarını boş verin mi demiştir? Dememiş midir? E peki neden böyle yaşamaktadırlar?

Artık bunları ve buna benzer biriktirdiğim, sürekli artan ve değişen diğer bütün soruları sormayacağım. Hayatımız boyunca dönüp toplumumuza bunları sorduk. Cevapsız kaldık…

Hepsini denize attım soruların.

Herkes adı belli, etiketli veya adsız, sessiz kendi yoluna devam edecek nasılsa. Nasılsa “senin dinin, yolun, yordamın, yöntemin, bakışın, yaşayışın sana, benim ki bana diyen ince çatallanmalar, makaslar, yol ayrımlarını görecek, görüyor nasılsa…

Artık gökyüzüne bakacağım.

Sana da bana da bakıp duran gökyüzü ile gözlerimi birleştireceğim.

Sen de baksana! Sanki gökyüzü yekpâre kanat. Kuşlar makaslıyor. Ve çakılıp kalan, artık ahenkle dönmeyen, fırıldaklaşan dünyaya uçmayı atıyorlar küçük küçük. Özgür düşünmeyi, bağlılığın yaşattığı istediği kadar özgür olmakla, bağsızlığın yaşatacağı istemediği kadar özgür olmak arasında bir yere… Atıyor kuşlar: kırparak göğü…

İçlerinden biri – muhtemelen adada serpilmesine ve aşık olup evlenmesine vesile olduğum yüzüklü martıydı bu- kalbime kondu ve fısıldadı: “Hayırlı bayramlar! Böyle olmaz sevgili anneciğim. Toplumsal bir tövbe, değişim yaşamak zorundasınız. Bir ispat derdiyle yapılan aşırılıklardan, bayraklaştırılan, şova dönüştürülen ve sade yaşamı, yalın kalpliliği üzen her şeyden vazgeçmek, saf, fıtri, doğal dine ve yaşama geri dönebilecek şekilde değişmek zorundasınız. Yalnızca kötüden değil, iyiden bile daha iyiye değişmek...”