Dolar (USD)
32.57
Euro (EUR)
34.93
Gram Altın
2425.17
BIST 100
9722.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

31 Mart 2023

​Çatladığımızda içimizden çıkacak olan.

Geçenlerde okuduğum bir haberin başlığı şöyleydi; “Şaşırtan olay, yumurta içinden yumurta çıktı!”

Trajikomik gibi görünen bu haber, insanı umulmadık bir tefekkür yolculuğuna çıkaran ve bu yolculuk sonucunda insana sarsıcı bir soru sordurtan derinlikli bir içeriğe sahip aslında. Haberin insanı tefekküre çıkartan yolculuğu, ‘içimizde ne olduğu’ sorusuyla başlarken; ‘Çatladığımızda içimizden çıkacak olan ne?’ sorusuyla nihayete eriyor.

Etimolojik kökeninde çatlamak fiili, ses yansımalı bir sözcük olarak ifade edilir. Fakat bir vazonun çatlamasından ziyade doğum öncesi hareketliliği ifade eden yanı daha ağır basıyor. Dolayısıyla yumurtanın çatlamasından daha normal görülebilecek bir ‘çatlama’ türü olmadığını düşünebiliriz. Bununla beraber her çatlamanın yeni bir doğumun habercisi olmadığını, hatta bazen zamansız harekete geçen yanıyla bir felaketin habercisi olduğunu da biliyoruz. Bu nedenle çatlamak, basit bir kırılma noktası değil; şartların, olgunlaşmanın beklenildiği, iç dünyadan gerçek dünyaya açılan pencereden kafa uzatılıp orada yaşanabileceğine kanaat getirebilme cesaretidir. Dolayısıyla çatlamak fiilinin sonuçlarından etkilenecek olan her cesaret sahibi, aynı fiile maruz kalmasına rağmen farklı sonuçlarla yüzleşir. İşte onlardan bazıları…

***

Cevizin çatlaması, içinde ne olduğuna dair bir merakı tetiklemiyor olsa da içindeki meyvenin biricikliğini merak eden insanın, inanç açlığını giderir. Oysaki karpuzun çatlaması, kendine ait çatırdama sesi ile beraber içinin güzelliğine olan merakı da cezbeder. Fakat her ikisi de çatladıklarında içinden çıkacak olanı, İlahi bir kusursuzlukla -yaratıldığı gibi- içlerinde taşımanın rahatlığında can verirler.

İnsan elinin çatlaması, soğuğun ve rüzgârın işareti olabileceği gibi işyerinde veya tarlada verilen emeği gösteren derin vadiler de olabilir. Eldeki çatlakların çokluğu hayatın çetin şartlarını gösterirken, bu çatlakların içini dolduranların ise deri altına nüfuz etmiş ‘rızık tohumları’ olduğu bilinir. İşte el çatlayınca içinden çıkacak olan bu tohumlardır.

Bir duvar çatlamaya başladığında ise işler oldukça değişir. Önce çatırdar, sonrasında büyük bir gürültü çıkar. Uğultular, birkaç dakika sonrasında yakılan ağıtlar ve yankılanacak bina dahi bulamayan feryatlar… Dilden düşmeyen dualarla parmakların birer tırmığa, ellerin ise küreğe dönüşmesi… “Duvarlar üstüme üstüme geliyor.” diyen şairin gizlediği tüm manaların bir anda kendini açık etmesi… Her gece yatağa uzandığımızda seyre daldığımız o duvarların, çatlamayla başlayacak bir hazin sonla bizi tehdit edişi... İşte çatladığımızda içimizden çıkacak olan, o tehdide maruz kalmayacak bir hayat sürememenin acısı olacak.

Gelelim can alıcı soruya: Peki, biz çatladığımızda içimizden bir insan çıkacak mı?

Eşrefi mahlûkat ve ahsen-i takvim üzere yaratılma şerefi, içimizde bir ‘insan’ taşıdığımızın en büyük alameti elbette… Fakat İslam’ı yalnızca ritüel olarak yaşama rahatlığımız, modern dünyanın türlü tuzaklarıyla birleşince yaratılışımızdan gelen alametler yerini sonumuzu getirecek afetlere bıraktı. Dolayısıyla çatlamamız halinde içimizden çıkacak olanı hepimiz biliyoruz. Bilmediğimiz; dünya hırslarıyla içimizde biriktirdiklerimizin, çatladığımız zaman içimizden çıkmasını arzu ettiğimiz şeyler olmadığıdır. İşte çatladığımızda içimizden çıkacak olan bu gerçektir.