Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Mart 2017

CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ İLE İLGİLİ SORULARA CEVAPLAR

Geçen haftaki yazımıza bazı itirazlar geldi. itiraz edilen konulara cevap vermeye çalışacağım. Söz konusu getirilmek istenen sistemi beğenmeyenler ya da Türkiye için faydalı olmayacağını düşünenler olabilir. Bundan doğal bir durum da yok. Ancak konu ile hiç alakası olmayan hususlar ya da bu sistem başkanlık sistemi ile örtüşmüyor gibi gerekçeleri ise yersiz buluyorum. Zira şu an halihazırda uygulanmakta olan sistemde tam olarak Parlamenter sistem değil. Amacımız Başkanlık ya da Parlamenter sistemi kutsamak değil. Söz konusu değişiklik ağırlıklı olarak hükümet modelinin belirlenmesi ile ilgili. İsteğimiz ise bize en uygun olan modelin getirilmesidir. Aksi takdirde hangi sistemin diğerinden daha iyi olduğu ile ilgilenmediğimiz gibi krallıkla/monarşi yönetilen Avrupa ülkeleri olduğu gibi parlamenter sistem ve eyalet sisteminin beraber olduğu -Almanya- ülkeler de bulunmaktadır. Bu o ülkenin sosyolojik, tarihsel ve geçirdiği süreçlerle ilgilidir. En son İtalya koalisyonların kurulamaması nedeni ile hükümet kurmak için gerekli meclis çoğunluğunu %50 den %40 a indirdi. Bunun antidemokratik olduğunu ya da ülkeyi geriye götürdüğünü söylemek ne kadar doğru olabilir ki?

Etrafımızdaki gelişmeler bizi o ülke vatandaşlarından daha çok ilgilendiriyor. Ancak siyasi duruşumuza verdiği katkı oranında! ABD'de karı/koca Clintonlar ve baba/oğul Bush devletin en tepesini 25 yıl işgal etti. Bunlar ABD'de tartışılmadı. Ya da Rusya'da Medvedev u2013 Putin dönüşümlü başkanlık sistemi! Bu da Rusya'da tartışılmıyor. Türkiye'de de tartışılmadı. Azerbaycan'da Aliyev eşini, yardımcısı olarak atadı. Bu durum Türkiye'de daha çok yankı uyandırdı. Bize "Saltanat" korkusu verilerek sürekli bir tartışma ortamı oluşturuluyor. Cumhurbaşkanının yetkisi üzerinden de bu tartışmalar sürekli tekrarlanıyor. Tabi bizde tam olarak ne istediğini söyleyen yok. Monarşinin hakim olduğu İngiltere mi yoksa eyalet sistemi ile yönetilen Almanya sistemini mi istiyoruz?

Şimdi hafta içinde gelen sorulara geçelim.

Cumhurbaşkanı Meclisi feshedebiliyor mu?

Değişiklik paketinde Cumhurbaşkanının Meclisi, Meclisin de Cumhurbaşkanını fesih değil seçime götürme hakkı bulunmakta. Burada hep konuşulan "denge sistemi" buraya yerleştirilmiş olmasıdır. Şöyle ki Cumhurbaşkanı Meclisin seçime gitmesini istemesi durumunda kendisi de seçime gitmek zorunda kalacak. Ve 1 dönemini bitirmiş sayılacak. Hem siyasi risk alacak hem de dönem kaybedecek. Meclis Cumhurbaşkanının seçime gitmesini istemesi durumunda kendiside seçime gidecek. Bu durumda Cumhurbaşkanının dönem kaybı olmayacak. Seçilmesi durumunda dönem kaybı olmayacak. Ancak milletvekilleri için süre sınırlaması olmadığı için onlar sadece siyasi risk alacaklar. Bir milletvekili istediği kadar seçime girebilecek. Burada Cumhurbaşkanı meclise hakim olur ve milletvekilleri onu fazladan 3 yıl daha görev almasını sağlayabilirler. Bu durum teknik olarak mümkün. Bu sınırsız bir süre değil. Eğer meclis ister ve halkta bunu ister ise bu mümkün olabilir. İstemez ise o zaman mümkün değil.

Partili Cumhurbaşkanının seçtiği vekil ve hakimler ne olacak, Yüce Divan söz konusu olursa bu durumda bu kişiler Cumhurbaşkanı aleyhine hareket edebilirler mi?

Yüksek Yargının oluşumunda değişik ülkelerin değişik uygulamaları bulunmakta. HSK (eski HSYK) ile Anayasa Mahkemesinin (AYM) oluşumuna ilişkin bir sorun olacağı iddia ediliyor. AYM ve HSK çok önemli bir organ. Bu organın tarafsızlığı çok önemli. Bu organı 2010 öncesi Cumhurbaşkanı oluşturuyordu. 2010 sonrasında ise bir kısmının kendi içinde seçimle gelmesi öngörüldü. Ancak bu da sorunu çözmedi. Şimdi ise Meclis ve Cumhurbaşkanı tarafından ataması öngörülüyor. İtiraz da tam bu noktaya geliyor. Cumhurbaşkanı ve onun oluşturduğu meclisin seçtiği bir HSK ne kadar tarafsız olacak? Bu soruyu soran kişilerin kaçırdıkları nokta her zaman Ak Partinin %50 oy alacağı üzerine kurulu. 2. Bir sorun ise eski alışkanlıklar üzerine kurulu. Zira bu tür kurumlar hala ülkenin bekası için "muhalefet" odağı olarak şekillendirilmek istenmekte. Seçilecek kişiler Hakim/Avukat/Savcı/Öğretim görevlisi gibi sıfatlara haiz olmak zorunda. Seçimler bu kişiler arasından yapılacak. Yoksa Cumhurbaşkanı ya da Meclis yoldan geçeni bu kurula atayamıyor. AYM'nin ne kadar önemli bir kurul olduğunu bu ülke insanı olarak çok iyi bilmekteyiz. 367 kararı gibi apaçık hukuksuz kararlar almış olan AYM'nin nasıl bu kararı alabilmiş olduğunu sorgulamayan/sorgulatmayan bir zihniyet var. Tamam yargı bağımsız olmalı. Ancak bağımsızlık kadar önemli olan konu tarafsız da olması gerektiğidir. Bağımsız ama taraflı bir hakem ancak zarar verir. Baktığınız yere göre bu kurulları şekillendirebilirsiniz. Bu konudaki eleştirileri anlamakla birlikte burada her şey Cumhurbaşkanının yapacağı hatalar üzerine kurulmakta. Oysa bizler hiçbir ciddi delil olmadan partiyi kapatmak ve de liderini yasaklamak için açılan trilyon davasını, iktidardaki partiye laikliğe karşı odak olduğu gerekçesi ile açılan kapatma davasını gördük. Bu nedenle siyasi saikle hareket ederek milletin iradesi üzerine vesayet makamı olarak oluşturulacak bir organ ile mücadele söz konusu. Bu makamlara gelen kişiler işlerini değil de işlerine geleni yaptıkları için bu konuda düzenleme yapılıyor. "iktidar olan ancak muktedir olamayan" siyasi iradeyi muktedir yapmak için her kurumun seçilme kriterleri yeniden belirleniyor. Bu yapılırken de AYM üyelerinin görev süreleri değişik tarihlerde biteceği ve atamalar her biten üye için yeniden yapılacağı için hiçbir zaman AYM'nin üyeleri bir grubun belirlediği kişiler olmayacak. Burada ayrı bir sorun da siyasetin gücüne ve bu siyasilerin her zaman işlerini yaptırabilecekleri kişileri seçecekleri ve bu kişilerinde yanlı olacakları üzerine kurulu. Ancak şu ana kadar daha çok yaşadığımız sorun seçimle gelenleriniktidar olamaması ve yargının bunda bu güne kadar oynadığı rolün görülmek istenmemesi!

  1. madde gereğince Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile eyalet sistemine geçilebilir mi?

Öncelikle bu teklifin MHP, Ak Parti ortak çalışması olduğunu unutmamak gerekiyor. 2. Husus ise Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, Kanun Hükmünde Kararname, kanun nedir? Bu hususa bakılması gerekiyor. CB kararnamesi asla bir Kanun Hükmünde Kararname değildir. 104. Maddenin okunması durumunda CB kararnamesi ile neler yapılabileceği çok net olarak görülmektedir. Meclis yine de bu şekilde bir kararname yayınlanması durumunda toplanıp hemen bu konuda bir kanun çıkartabilir ki bu durum da kararname geçersiz olur. Denge sistemi burada da bulunmaktadır.

Ya Kılıçdaroğlu gelirse? Ya da kötü birisi gelirse?

Halkın genelinin ferasetine güvenmek zorundayız. Yeni sistemin iyi tarafı %50 gibi bir oranda oy almadan kimsenin başa gelememesi. Bu da her 2 kişiden birinin oyunu alması demektir ki bu çok ciddi bir orandır. Kişinin seçimde vaatleri kadar o güne kadar yaptıkları ve kimlerle yol yürüdüğü de seçmen açısından önemli olacaktır. Bu durumda da %14'lerle başbakan çıkaran meclisler, fırıldak milletvekilleri ve de kirli pazarlıklar son bulacaktır.

Avrupa Yerel Özerklik Şartı?

İlginç bir şekilde bu da soruldu. Anayasada hiç yer almayan bir konu. Yine bu konuda çok hassas olan MHP bile bunu gündeme getirmezken bu hususun dile getirilmesi bana çokta iyi niyetli gelmiyor.

PKK, HDP hayır diyor 17 Nisan sabahı Güneydoğu %100 hayır derse ne yapacaksınız?

Bu sonuçlar açıklanınca görebileceğimiz bir husus. Öncelikle güneydoğu halkını tanımayan ve onların yaşadıkları zorlukları yaşamadan oradaki insanlar adına karar vermek doğru değil. 2. Husus bu ülkede hep beraber yaşamamızın önündeki engelleri oluşturanlar o bölgedeki insanlar değil. O bölgedeki insanlara dün yapılanlar. Bunlar görüldü. Çözüm için adımlar atıldı atılıyor. Her şey hem o bölge için hem de bizler için daha iyi olacak.

Son söz. Kimin evet kimin hayır dediğinin önemi yok. Önemli olan tercihimizin nedeni. @CavitTatli