Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2430.95
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Aralık 2020

Eğitimcilik oynamaktan vazgeçmeliyiz!

Sıra dışı bir akıntının içinde anlamlı bir yol bulmaya çalışıyoruz. Şartlar çok zor, donanımımız bu zorlu şartların gereksinimlerini karşılamakta yetersiz kalıyor. Böyle olunca anlık tedbirlerle baş etmeye çalışıyoruz. Ancak mevcut şartlarınızı, imkânlarınızı ve gereksinimlerinizi yönetsel bir akılla kombin edemezseniz payınıza anlık tedbirlerin gelgitinde iki ileri bir geri şekilde salınmak düşüyor. Salındığınızın, bir çelişkiler yumağında debelendiğinizin farkındaysanız bu sizin için büyük bir sorun. Ancak bizim problemimiz şu ki, böyle büyük bir sorun yaşadığımızın farkında bile değiliz. Çok rahatız o yüzden. Hele hele bu çelişkileri, bu salınmayı gerçeklikle büsbütün bağımızı koparan fantastik bir söylemle mistifiye etmişsek!

Bir denetim ve denge mekanizmasından da yoksun olduğumuz için dışımızdan gelecek bir uyarıcıdan, uyandırıcıdan da yoksunuz haliyle. Frenleri boşalmış bir kamyon gibi kontrolsüz şekilde ölümcül bir yolculukta seyrediyoruz ancak yolculuğumuzun gerçekliğinden bihaber şekilde birbirimize “nasıl da hızlı sürüyoruz” diyerek gaza daha çok yüklenmeyi telkin ediyoruz. Herkes bu manzaranın gelişim dinamiğine uygun kendisinden beklenilen şekilde bir rol icra etmeyi de olabildiğince ciddiye alıyor. Hayatımızın pek çok alanında bunları gözlemlemek mümkün olduğu gibi eğitim alanında da gözlemlemek mümkün. Ancak yaşadığımız hayatın gerçekliği yanında bir tür sığınma mekanı olarak inşa ettiğimiz ve gerçeklikteki sertlik nedeniyle büsbütün yurt edindiğimiz bu fantezi alanı sadece ne tür hayat yaşadığımızı gölgelemiyor aynı zamanda ne tür bir hayat peşinde koşmamız gerektiğine ilişkin imkânı da peşinen öldürüyor.

Dönelim eğitim alanına. Bir gerçeklik olarak yaşadığımız eğitim alanı, öğrencilerimizin büyük bölümünün “uzaktan eğitim” adı altında sürdürülen faaliyetlere katılmadığı, katılanların büyük bölümünün -öğretmen ve öğrenciler dahil- aldığı verimin son derece düşük olduğu bir yapıya ilişkin birbirini besleyen basit, kuşatıcı ve uygulanabilir adımlar atmak yerine sanki bu yeni platformda bir problem yokmuş gibi davranmaya, konuşmaya devam ediyoruz. 30 kişilik sınıftan 3 kişinin katıldığı veya hiç kimsenin katılmadığı dersleri sürdürmeye devam ediyoruz. Daha bir kaç gün önce ÖSYM, YKS 2020 Raporu’nu yayımladı. Paylaşılan istatistikler bugün bir fetiş haline getirilen kitlesel yüz yüze eğitim formatında nasıl bir başarı sergilendiğini gözler önüne seriyor. Gerçekliği olmayan bir dünyada ömür tüketemeyiz, tüketmemeliyiz. Gerçekliği örtbas ederek, yok sayarak nesiller boyu bir hayal aleminde yaşayamayız. Eğitimin gerçekliği bu haldeyken MEB, kendisini zorlu koşulların tabiatına uygun olmayan işleri yapmaya zorluyor, eğitimcileri bu kısır şartların aşındırıcılığında “eğitimcilik” oyunu oynamaya zorluyor. Çeşitli platformlarda görülen paylaşımlardan anlıyoruz ki, eğitimcilerimizde bu oyunu oynamaktan hiç imtina etmiyorlar. Herkes oyunu gayet ciddiyetle oynuyor. Eğitim nedir? Eğitim faaliyetlerimizden maksadımız, muradımız nedir? İlişki nasıl olmalıdır, nerede olmalıdır? gibi sorularımızın bugün ne bir cevabı var, ne bir anlamı ne de olması yönünde bir arayışımız var. Her şey pürüzsüz şekilde oluyor. Hepimiz de bu pürüzsüzlüğü başarımızın ve niteliğimizin göstergesi olarak almakta çok iştahlıyız. Oysa bu pürüzsüzlük bir başarı ve nitelik alameti sayılmak yerine, varlığı, varlığının anlamı belli olmayan bir uyum aparatının göstergesi olarak alınmalıdır. Varlığımıza, varlığımızın niteliğine katkı sunacak iş ve işlemler yerine kendi için amaca dönüşen bürokratik uygulamalara kol kanat germek, onların değişen koşullarda da sürmesi için kendimizi olmadık maceralara sürüklemek kendi varlığımıza, kendi niteliğimize kast etmektir. Bizi gerçeklikten koparan bu sarsıcı süreçte de uyanmayacaksak, zorlu gerçekliğimizle yüzleşemeyeceksek acaba ne zaman, nasıl ve şüphesiz niye uyanacağız, kendimize geleceğiz, kendi gerçekliğimizle yüzleşeceğiz? Zor zamanlarda yapamadığımızı normal zamanlarda nasıl yapacağız, niye yapacağız?