Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2425.58
BIST 100
9707.7
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 Ocak 2021

Ehliyet ve liyakatsizliğin bedeli…

Hayat verilmiş büyük bir nimet ve emanettir. “Mahkeme kadıya mülk değildir” atasözünün ifade ettiği gibi mal mülk, makamlar emanettir. Ömrün de bir ömrü olduğunu biliyoruz. Evet, her şeyin geçici olduğunu bilen kişi şükrün ve tefekkürün deva olduğunu da bilir.

Vatan sadece bir toprak parçasından ibaret değildir, emanettir. Vatan yurttur, yuvadır, anadır. Geçmişimiz ve geleceğimizdir. Uğrunda ölenlerin emanetidir bize vatan. Bazı şehirler var ki vatan gibidir. İstanbul, misyon ve kimliği itibariyle böyledir ve bir şehirden ötedir. İl il, ilçe ilçe saymaya gerek var mı? Türkiye, her karışı ile bize verilmiş büyük bir emanet ve nimettir...

Hz. Ömer’den bir alıntı: “Ben devlet malından nefsimi yetim malı derecesine indirdim, zengin olursam ondan kaçınırım, muhtaç olursam ihtiyacım kadar ondan yerim, zengin olursan geri öderim.” Bu hassasiyetimizdir ki işimizde devletin mumu ile şahsi mumun ayırımını yaparız.

Gaye Allah’ın rızası ve kulun memnuniyetini kazanmaktır. Allah’ın rızası doğayı, ormanı, toprağı, havayı, suyu özetle; Allah’ın yarattığı her şeyi emanet ve nimet bilmektir. Nimete şükür ise Allah’a ibadet sayılmıştır.

Makamlar ve mevkiler geçicidir. Ehliyet, liyakat ve dürüstlük kalıcıdır. Adalet ise bir işi istediğine değil, ehliyet ve liyakat sahibine vermektir.

İstanbul bize Fatih’in emanetidir. Bugünlerde bu emanetin ehline verilmemesinin sıkıntısını yaşıyoruz. Barajlarda su yok sen kalkıp musluk aparatını çözüm görüyorsun! Doğal afetlere boynumuz kıldan incedir ancak İstanbullu “Temel atmama törenin” bedelini ağır ödüyor. İstanbul için tehlike çanları çalıyor! İmamoğlu, “Her şey güzel olacak...” dedi, İstanbul bir buçuk yılda hurdaya çıktı.

“Köyün birinde bir papaz varmış ancak kader ve dua anlayışı biraz farklıymış.

Bir gün yaşadığı köyde sel felaketi yaşanmış. Herkes köyü terk ediyormuş. Ama papaz bir türlü yerinden kımıldamıyormuş. Sonunda en yakın arkadaşı arabasıyla gelip selenmiş, “Haydi arabaya atla, köyde kimse kalmadı, barajın kapakları patladı ve büyük sel olacak haydi gel” demiş. Ama papaz “Tanrı beni kurtarır sen git” demiş.

Sonra sular yükselmeye başlamış, yardıma gelen bir arabayı ve onun ardından gelen kayığı da reddetmiş. Yine “Tanrı beni kurtarır” diyerek istememiş.

Sular o kadar artmıştı ki, papaz evin bacasına çıkmış ve yardıma gelen bir helikopteri de aynı şekilde geri çevirmiş. Sonra da boğularak ölmüş.

Tanrı katına yükselince sormuş: “Tanrım sana güvenmiştim, niçin benim dualarımı kabul edip beni kurtarmadın” diye sitem etmiş.

Karşılığında şu cevap gelmiş: “Denedim hem de çok denedim, önce sana arabasıyla komşunu gönderdim. Sonra ardından kayık gönderdim. Ama sen kabul etmedin. En sonunda helikopter gönderdim ama onu da kabul etmedin. ”

Eminim siz de benim gibi düşünüyorsunuzdur…

İstanbul’un bu felaketi yaşayacağı belliydi. “Temel atmama töreni” inadı ile felaket işaretleri önceden geldi. Eğer İmamoğlu’nun inadı devam ederse “Hazırın arkası tez gelir” ve İstanbul biter çünkü İBB Başkanı çözümden çok polemik ve sorun üretiyor. En son İBB’nin düzenlediği Şeb-i Arus törenlerinde ezanın ve Kur’an’dan ayetlerin Türkçe okutulması ile tek parti döneminin hatırlatıldığını biliyorsunuz.

Boş laflarla peynir ekmek gemisinin yürümeyeceği gibi işlerin de el ucuyla tutmakla başarılamayacağı çok net görüldü. İstanbul azıya alınmış büyük gemiler gibi liyakatsizliğin bedelini ağır ödüyor. İstanbul, İstanbul olalı böyle iş bilmezini görmemişti.

Evet, niyeti halis olmayanın akıbeti hayır olmaz. Yine eskiler der ki “kirli elden temiz iş çıkmaz.” Bunların hepsini İstanbul bugünkü yönetim zamanında gördü.

Hırsın, ihtirasın ve liyakatsizliğin bedelinin ağır olacağı ta başından belli olmuştu.