Dolar (USD)
32.50
Euro (EUR)
34.81
Gram Altın
2439.59
BIST 100
9705.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

04 Şubat 2023

Hakikat(sizliğ)in Tezahürleri

Görüntülerin gerçekliğe egemen olduğu bu çağda, meseleyi basitleştirerek söyleyecek olursak, görüntülerin kaybolduğu anda insan gerçeklikle aniden karşı karşıya kalmaktadır. Bir hayal aleminde yaşayıp da bir müddet sonra o hayalden kurtulmak gibi yani.

Sürekli görüntülerle (=hayallerle) yaşamanın ne mahsuru var ki? Hayallere dalalım, renkli görüntüler arasında mutlu olmaya çalışalım. Hayatın tüm hakikati bununla bitiyor olsa sorun yok. Fakat insanın nereden geldiği ve nereye gideceği gibi bir gerçek sürekli yanıbaşımızda dururken sadece sorunu biraz daha ertelemiş ve görmezden gelmiş olursunuz. Post/modern dünya insanın bu hakikatle karşı karşıya gelmemesi için onu görüntülere boğmakta, hakikat sorularını sürekli ertelemekte ve sahte mutluluk emojileri boca etmektedir.

Jean Baudrillard, bu görüntü bolluğu ve egemenliğini analiz ederken, insanın Tanrısal hakikate sırtını döndükten sonra, birden hakikat yaratmak sorunu ile karşı karşıya kaldığını belirtmekteydi. Esasen modernlik yeni bir hakikat yaratma ya da hakikatin adresini değiştirme anlamında bir faaliyete girişmişti. Fakat bunda başarısız olunca, postmodernlik “hakikat” fikrini gündemden kaldırmak istedi.

Bu postmodern strateji insanla gerçeklik arasında sürekli muğlak alanlar yaratarak, görüntüleri gerçekliğin yerine ikame ederek “gidiş nereye?” sorusunu unutturmaktadır. Bugün bu bağlamda yeni bir paganizmin bariz etkileri yaşanmaktadır. Tanrı burada yanlış anlaşılmakta değildir; Tanrı burada bir referans olmaktan çıkmıştır. Bu görüntüler bolluğunda geçmişin tanrılar panteonu, şimdi serbest piyasanın işlerlikleri doğrultusunda “tanrılar pazarı”na dönüşmüş görünmektedir; “seç, beğen, al.” Nasıl bir tanrı istiyorsan, sana bu piyasada onu yaratırlar. Bu sebeple din bir yere kaybolmuş değildir; din taklidi yapan yapılar ile tanrı taklidi yapan özneler vitrindedirler.

Bu minvalde en ciddi konuşulması gereken sorunların başında eşyanın gerçekliğine dair anlam çarpıtması gelmektedir. Çeşitli yazınlarda ve sosyal medya paylaşımlarında daha yakın zamanlarda müslümanların sahip olduğu anlam dünyasının ciddi dönüştüğü sürekli bir şikayetin konusu olmaktadır. Doğrusu 2000’lerden itibaren ben de filmde kopmalar olduğunu sezinlemekteyim.

Her şeyin reklama dönüştüğü bir ortamda, görüntüler üzerinden bir haz yaratılmakla birlikte, içeriklerinin kesinlikle postmodern ideoloji ile ağzına kadar dolu olduğunu düşünüyorum. Söz gelimi; dizi ve filmler özlenilmesi gereken hayata atıfta bulunmaktadırlar. Aslında dizileri ekranlardan seyretmenin bile bir mantığı ve gereği olmadığı; çünkü hepsinin hayata taşındığını görebilirsiniz. Artık hayatı özetleyen iki anahtar kavram; “arzu” ve “haz” şeklinde özetlenebilir.

İşin ilginç tarafı günümüz insanı kendisini geçmişte yaşan insanlardan daha gelişmiş ve her bakımdan daha evrimleşmiş görmektedir. Halbuki bütün pagan kültürlerin faş edeceği iki nitelik budur. Geçmiş toplumlar da bunu yaşamışlardır. İnsanın doğasının değiştiğini söyleyenler, acaba haz mı insandan alındı yoksa arzular mı? Doğrusu reklamlar tüm aparatlarıyla insanı nereden yakalayacaklarını iyi biliyorlar. Çünkü onlar insan doğası olarak keşfettikleri ögeleri kullanıyorlar.

Bugün dinsel kıyafet ve sembollerin bile kendi özgül anlamlarının çarpıtılarak, reklamlarda bu eşyaların “birinci sınıf dünyalar” yaratmak için kurgulandıkları örtük olarak verilir. İşin daha vahim tarafı aynı çarpıtmalar tüm insan ilişkilerini kapsayan bir metastaza dönüşmüştür. Böyle bir ilişkiler ağında “kurtarıcı” olarak sarıldığınız her şey sizi daha da kötüleştirebilir. Bu arada insanın hakikatle mesafesi arttıkça, kendisinden mündemiç kurtulma imkanları da kullanılmadığından kaybolmaktadır.