Haksızlıklara ortak duruş
Twitter: @AvSerraTugba
Pandemi
sağlığın olduğu kadar temel haklar ekseninde hukukun da sınandığı bir süreç
oldu. Temel haklardan çalışma hakkına ilişkin işyeri açma ruhsatı alma şartının
yasal dayanağı olmaksızın alınan bir belediye meclis kararı ile aşı zorunluluğu
olmayan ülkemizde çalışma hakkının aşı olma şartına bağlandığını okuduk. Elbet
bu ve benzeri örneklerle kamusal düzeni de ilgilendiren halk sağlığı konusu
beraberinde gelen tedbirler ekseninde sağlıklı bir hukuk uygulamasını da doğası
gereği tartışmaya açıyor. Pandemi sürecinin yasal dayanağına ilişkin bahis
tartışmalı ve uzun olduğundan bu yazımın konusu olmayacaksa da pandemi
tedbirlerine karşı aktivizme dair bir markette cereyan eden hadise üzerinden
birkaç not düşmek isterim.
Bir
marketten maskesiz alışveriş yapmak isteyen kişi ve market çalışanının maske
ihtarı üzerine gelişen bir hadise üzerine maske karşıtı olan ve bu konuda
eylemler yapan bir grubun yine kendi çektikleri ve paylaştıkları görüntüyle
yansıyan kesitte grup olarak kasiyer kızın üzerine yürüyerek, hem sağlık
tedbiri, hem de nezaket kuralı gereği sosyal mesafe bırakmaksızın yaklaşarak,
bağırarak söylenen sözler tahkire de vararak bir tartışmaya dijital araçlarla
tanık olduk. “Aşı zorunluluğu karşıtı
olunabilir, maskenin koruyucu olmadığı düşünülebilir; ama kapalı alana maskesiz
grupça girip aktivizm yaptığı zehabıyla zor şartlarda kasiyer olarak çalışan
bir kızın üzerine grupça yürüyüp bir insana korku ve üzüntü vermenin hiçbir
insanî tarafı yok.” diye yazdığım nota sayısız bildirim, yüksek etkileşim
aldım.
Aşı
karşıtı olanlar, aşı olan veya buna karşıt olmayan ancak aşı zorunluluğuna
karşıt olan, aşıya güvenmeyen ama maskenin önemine inanan, hatta bunun
koruyuculuğuna dair yaşamından örnekler veren yahut da sevdiklerinin uğradığı
bulaş sonrası kaybettiği canların acısıyla aşı ve maske karşıtlığını kabûl
edilemez bulan ve daha sayısız muhteliflikle pandemi tedbirleri bahsinde her
görüşün temsiliyetini gördüğüm tüm yorumlarla büyük ölçeğin buluştuğu konu, bu
market aktivizminin hedefinin emekçi bir kadına grupça gösterilen bu üslûbu
doğru bulmayışı idi. Evet, hak ve adalet mücadelesi bir haksızlığa karşı hakkın
yerini bulması için verilen mücadele iken ve hatta spesifik konuları kamu
sağlığı gerekçesiyle bireysel hak ve özgürlüklerinin sınırlanmasına karşı çıkan
bu grup kendi düşünce özgürlüğüne dayanarak bir başkasının hakkına giriyordu.
Bu olay temsiliyetinde aslında çoğu haksızlıkların özünde var olan bir tenakuz
olup kayda giren görüntüde sırf bu haksızlık değil, grupça kasiyerin üzerine
yürüdükleri anda çalışanın verdiği korku refleksi ile bir insana, bir emekçiye
üzüntü vermenin vebalinden korkmayan bir merhametsizlik de kayda giriyordu.
Böylece markette kendilerince yaptıkları bu aktivizm dijital mecraların
haksızlığı duyurmadaki ve ortak sağduyuyu harekete geçirmedeki gücü devreye
girerek tenhada, belki bir başına uğranılan o haksızlığı kitlelere ulaştırıyor
ve destek buluyordu.
Tüm
bu vasatta, her bulut yükünün bir ışıldayan yanı vardır mealindeki sözdeki
gibi, her üzüntünün, haksızlığın veya üzüntünün içinde de tetiklediği bir
iyilik de illa ki oluyor. Nasıl ki şairin dediği gibi “acılar umudu buldurur
bize” ise, dijital mecrada bir haksızlığa karşı yazdığım söze her görüşten
kişilerden ama bir olarak verilen destek de bu hadiseninki oldu. İnsanî
olmayan, üzen, adalet hissini tahrip eden hadiselerin aydınlık, iyi yanı da,
başkasına yapılan haksızlığa nemelazımcılık yapılmadan farklılıklarımızla tek
ses olabilmek ne kadar kıymetli. Haksızlıklara kayıtsız kalmayarak kayıt altına
alınmış bir haksız muameleye ilişkin yaptığım paylaşımın çokça ve geniş
kitlelerden teveccüh görerek bu birleştiriciliği, hepimizi buluşturması bence
çok güzeldi. Adaletsizlik nerede olursa olsun, haksızlık kime yapılmış olursa
olsun hepimize tehdit olduğu gibi, buna karşı dayanışma, ortak duruş ve adalet
hissinin hareket ettirmesi, ses verdirmesi aynı nispette umut verici.