Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2427.17
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Nisan 2022

İnsana ne lazım?

İnsanın kendine, çevresine ve diğer canlılara zarar vermesi tamamıyla kendisinin ve hayatının kıymetli olmaması ile alakalıdır. Kendisinin ve hayatının kıymetli olabilmesi de tamamen yaratılışa uygun davranması yani Adetullah’a uygun yaşaması ile olacaktır. Bu da yüksek ahlak demektir.

Yaratılışa uygun davranmak yani Adetullah’a uygun yaşamak insanı kurtardığı gibi bu dünyayı maddi manevi olarak da mamur edebilecek bir güçtür. Yaratılışa uygun davranmak için bir insana zamanın şartı, mekânın şartı, şu coğrafya veya bu kültür gibi şartlar koşulamaz. O yüzden her yerde, her zaman ve her mekânda yapılabilir olan Adetullah’a uyan kazanır, uymayan ebediyen kaybeder.

Günümüzde zaman ve mekân öyle bir hal aldı ki çeşitler arttı ve yüzlercesi, binlercesi insanların ilgi alanına girdi. Öncelikle insan başlı başına bir çeşit. Dolayısıyla insanın kendisi ve kendisinin dışındakiler ilgi alanına girdi. Bir de olayların bizzat kendileri çeşitlenmeye başladı ve bunlar da insanın ilgi alanına girdi.

Bugün bir olayı onlarca, yüzlerce, hatta binlerce yönüyle ele almak ve değerlendirmek durumundayız. Oysa bundan asırlar evvel aynı olay için sadece bir yönden ele alıp değerlendirmek yetiyordu. Çok fazla uzağa gitmeye de gerek yok. Bugünden en fazla elli veya altmış yıl öncesinde dahi bazı olayların sadece bir yönü ele alınır ve öyle değerlendirilirdi.

Mesela 1960’lı yıllarda gazete manşetlerini süsleyen şöyle bir havadisi hatırlayanlar vardır. “Azılı hırsız, bu gece üç eve girdi!...” O günün şartlarında insanlarca ele alınıp değerlendirilmesi aynen şöyledir: “Vay be! Ne büyük bir olay? Allah ıslah etsin. Ne adamlar var!... Tövbe, tövbe…”

Ancak durum, bugün hiç böyle değil. Bugün böyle bir hırsızlık vakası ele alınacağı zaman ekranlara bir konuşmacı çıkıyor, bir yorumcu çıkıyor ve alanlarına göre değerlendiriyor. “Bunun arkasında ahlaksızlık aranması lazım. Bu bir sosyal dokunun harap olma problemidir.” Bir başka uzman da “İnsan aç kalınca yapar. Normal bir tepkidir.” diyebiliyor. Kimi uzmanlar da başka başka zaviyelerden değişik değerlendirmelerde bulunuyor. Bazen böyle bir olayın binlerce yönü ele alınıp saatlerce, günlerce değerlendiriliyor.

Çeşidin çok olması, bir de bu kadar çeşidin olduğu yerde bozguncuların sırf daha fazla kâr ve mal kazanmak için bilgi bombalarıyla insanı yönlendirmesi ile bireyin aklı, ilmi ve ahlakı bine, on bine bölündü. İradeler esir alındı. Başkalarının iradeleri kendi iradeleri zannedildi. Başkalarının ilmi kendi ilmimiz, başkalarının aklı kendi aklımız ve başkalarının ahlakı kendi ahlakımız zannedildi.

Çeşidin çok arttığı yerde aklın, ilmin ve ahlakın binlere bölündüğü bir yerde elden çıkan iradelerin tekrar insan eline geçmesi gerekir. Yoksa insanın yüksek ahlakı başka türlü ayakta kalamaz ve binaenaleyh insanın yaratılışa uygun, Adetullah’a uygun yaşamak konusunda böylece sınıfta kalması, başarısız olması işten bile olmaz. Bu iradeler, insanın eline geçmezse ahlak yüksek olmaz, ilim hikmetli olmaz, akıllar sizin olmaz. Ve “azılı hırsız bir değil bin, girdiği ev üç değil milyon, çaldıkları hem insan hem para hem imanlar olur.”

Böyle bir başarısızlık durumunda, fazla kâr ve mal kazanma hırslılarının böyle bir saldırısı altındaki insan bırakın yaratılışa uygun davranıp Adetullah’a uygun yaşamayı, böyle davranıp ahlaklı yaşamadığı gibi kıymetli olup kıymet üretmediği gibi sadece ve sadece kötülük üretebilir.

Öyleyse insana ne lazım?

Kötülük üreten kötüler mi?

Yoksa bir kötülük gördüğünde eliyle düzeltenler mi?