Dolar (USD)
32.51
Euro (EUR)
34.81
Gram Altın
2427.10
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

11 Şubat 2021

Kadını anlamak gerçekten bu kadar zor mu?

Son zamanlarda aldığımız sorular ve yaşanılan acılar üzerine seminer yoğunluğumuz “kadın” oldu. Ailelerimizin hatta toplumun mimarı ve koruyucusu demirbaşı kadındır. Kadının mutlu olmadığı aile de toplum da yıkılmaya mahkûmdur.

Görünen o ki gözü yaşlı, mağdur edilen, kalbi ve gururu incinmiş kadın artık “hayır” demesini öğrenmiş, hakkını arama isteği ile yanlış kapılara sığınır olmuş, ekonomik varlığını kazanıp söz sahibi olmak adına daha fazla gayret içine düşmüştür.

Tabi olarak da buna karşı evler boş, çocuklar boynu bükük, mutfaklarda tüten ocaklar tütmez olmuştur. Hal böyle olunca bir çok yazan çizen hanımlar evlerine dönmelerini, son kale aileyi imar etmelerini dile getirir olmuştur.

Dönmeli mi? Elbette dönmeli. Lakin her şey aynı yerden devam edecek, yaptıkları takdir edilmeyecek, anlaşılmadığını, değersiz olduğunu düşünecek, sevildiğini fark etmeyecek ve kendisinin adaletsizliğe uğratıldığını düşünüyorsa nasıl dönsün ki?

Son günlerde okuduğum kadının neden bu şekilde davrandığını güzel bir şekilde anlatan Tuncer Namlı beye ait olan makaleyi kesintiye uğratmadan, altına da imzamı atarak siz değerli okurlarıma sunmak isterim.

“Kadının Eve Dönüşü mü Dediniz?...

Son dönemde sağlıklı ve dindar bir nesil yetiştirme konusunda kadının iş hayatından çekilip eve dönmesini savunan yaklaşımlar basında ve sosyal medyada boy göstermeye başladı. Her şeyden önce bunun haklı gerekçeleri olabilir ve bunları reddedecek değilim. Fakat dindarlık adına yapılan bu çağrıyı, Hz Hatice'nin iş ortağı olarak ticaret hayatına atılmış bir Peygamber'in ümmeti yapıyorsa iki kere düşünmek zorundadır.

Ayrıca geleneksel tarım toplumunda kadının tarlada, bağda, bahçede çalışmış olması göz ardı edilmektedir. Dolayısıyla sorun, kadının çalışmasından çok, erkeğe muhtaçlık hissetmeyecek şekilde kendi ekonomik bağımsızlığını elde etmesi ve buna bağlı olarak da evde iş bölümü konusunda geleneksel algının sürdürülmesinde yatmaktadır.

Gelişen yeni şartlar gözden geçirilerek çözüm üretmek yerine, Kuran'daki hükümlerin hangi gerekçelerle öngörüldüğüne bakmaksızın Lafzi okumalarla ayetlerin zahirine tutuşturulan yorumlar, çok da yerine oturmamakta ve eğreti görünmektedir.

Örneğin Kuran, erkeklerin Hakkı'nın kadınlara göre bir derece üstün olduğuna dikkat çeken ayette buna sebep olarak erkeğin ekonomik yükümlülüğü üstlenmesini göstermektedir. Fakat Kavvam konusu işlenirken nedense bu tür sebepler görmezden gelinmektedir. Bu günün dünyasında kadını ev ekonomisine ortak ederken, yetkiyi geleneksel mantıkla bütünüyle erkeğe hasretmek ve çocuk bakımını da bütünüyle kadına yıkmakta adaletten Nasıl söz edilebilir?

Çalışan eşler akşam işten çıktığında kadın eve, erkek fayans döşemeye giderken işte eşit, evde erkek egemenliği geçerliyse bu kavvamlıkta bir sorun yok mu? Tamam çocuğu doğurmak ve emzirmek kadının görevi de ilgilenmek, gezdirmek, eğlendirmek de mi sadece kadının görevi? Ayrıca Kadın çalışmasın, evde çocuk baksın demek kolay da çalışan eş adayı arayan erkeğe bunu basıl anlatmayı düşünüyoruz?

Dahası kadın üç çocuk doğurup yaşlılık belirtilerine maruz kaldığında ve Kavvam hazretleri de kasayı doldurup vefayı unuttuğunda kadının haklarını koruyacak bir ahlakın garantisini kim Nasıl verecek?

Beyler, İslam ahlakından ve kadının haklarının korunacağı bir hukuktan söz edeceksek buna erkeğin terbiyesinden başlamak zorundayız. Çünkü Kuran ve Hz. Peygamber bu mücadeleyi erkekten başlatmıştır. Bu gerçekleri görüp garantilemeden evinden çıkmış kadını evine döndürmeye çalışmak akıntıya kürek çekmektir.

Tıpkı cami önünde kendisine uzatılan mikrofona; "Tayyip bey dul kadınlara maaş bağladı, kadınlar evlenmiyor" diyen yaşlı hacı emmiler gibi kadını zoraki yöntemlerle eve ve dolayısıyla kocaya itaate çağıran serzenişlerin hiçbir kıymeti Harbiye'si yoktur ve olmayacaktır.

Boşanma konusu gündeme geldiğinde evin emektarı kadından mal kaçırmaya çalışmayan Müslüman bir erkek gören var mı, bu ülkede? Babası öldüğünde mirası şeri kurallara göre bölmeyi savunan erkek evladın, anneye bakma sorumluluğu gündeme geldiğinde, "benim hanım bakmaz" diyerek yan çizmesi hangi şeriatta yer alıyor?

Mirası ikili birli taksim etmeyi öngören ayette Allah sorumluluk farkını ve dolayısıyla hak ediş adaletini gözeterek mi bu hükmü vermiştir, yoksa erkeği doğuştan şanslı ilan eden bir dağıtıcı adalet mi öngörmüştür?

Anne babaya bakma yükümlülüğünü kız evlada terk etmiş erkek evlatların, mirasa gelince şeriat aramasıyla, eşini çalıştıran erkeklerin kavvamlıktan söz etmesi arasındaki benzerlik hiç de gözden kaçmıyor...

Kısacası, Bütün bunları yeniden ele alıp adalet esasına uygun bir sistem geliştirmeden kadına eve dön çağrısı yapmak beyhude gözükmektedir. Hele bir de bu çağrıyı kız kardeşinden miras, hanımından nafaka kaçırmaya çalışan erkek cinsi yapıyorsa kim dinler bu çağrıyı ve neden dinlesin?

Bu kısa yazımdan hareketle ayetlere itiraz ettiğimi kimse düşünmesin. Ben sadece ayetleri anlarken öngördüğü hükümlerin sebep ve şartlarını, bu gün değişen şartlar müvacehesinde ele alıp tarihsel yorumların gözden geçirilmesini ve ayetlerin bu günün dünyasında yeniden ve bütünlük içerisinde değerlendirilmesini öneriyorum.

Dahası Kuran ve Hz. Peygamber'in kadınlara tanıdığı hakların henüz o dünyadan gittikten kısa süre sonra cahili gelenek yanlılarınca geri alındığını görmeden, geleneksel bakış açısıyla ayet yorumlamayı sünnet savunuculuğu sanmanın vebalini de göz önünde bulundursak hiç fena olmaz. Çünkü Peygamber sünnetiyle Cahiliye Arabının sünneti farklı şeyler. Bunu ayırmanın vakti çoktan geldi uyanalım.

Fıkıh kitaplarında nikah akdini kadının kadınlığını satma akdine dönüştüren ulema o hüküm ve fetvaları hangi ayete, hangi hadise dayandırdı? Tabi ki cahiliyeden kalma sözde İslami örflere!...

Cahiliye baskısına baş kaldıran Medineli kadının mücadelesini duyan Allah'ın, cehalete, berdel kurallarına, kendisini boşayan eski kocası tarafından evlenmesine müsaade edilmeyen ve ölüme mahkum edilen, töre cinayetlerine kurban giden kadınların genç kızların feryadını duymuyor sanmayın...

Geleneksel yaklaşımların mağdur ettiği kadınların haklarını savunmak yerine, savunanları ötekileştirmek ve hatta yumruk sıkıp diş bilemek İslamın öngörüsü olamaz. Hz. Ömer'in şu sözü, Kuran ve sünneti doğru anlamanın ta kendisi olmalı: "Hz. Peygamber hayatta ilken eşlerimize sert söz söylemekten çekiniyorduk. Ola ki Allah'ın gayretine dokunur da ayet iner ve İlahi azarlamaya muhatap oluruz diye korkuyorduk. Hz. Peygamber dünyadan göçtükten sonra bu hassasiyetimiz kayboldu." Anlaşılan o ki; o hassasiyetten bize fazla bir şey kalmamış. Kur'an'ın resmi, sünnetin isminden başka!...”

Anlaşılmak bu kadar zor mu gerçekten?