Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
34.65
Gram Altın
2495.56
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Mart 2023

​Kartlar yeniden karılıyor

“ AK Parti ve MHP bir siyasi parti muamelesi görmeyecek bir suç örgütü olduğu için kapatılacak” diyor biri. Bir başkası “imam hatiplerin üniversiteye girmeye hakkı yok” diyor. Sonra biri çıkıp hepsini yargılayacağız diyor. Tehditler böyle uzayıp gidiyor.

Ardından da demokrasi, barış, adalet ve özgürlük nutukları atılıyor…

Şimdi en aptal bir insan bile seçim stratejisini böyle Hitlervari, faşist bir mantık üzerine inşa etmez. Öncelikle bilir ki, milletin seçtiği vekilleri mecliste suç örgütü ilan eder ve partilerini kapatma vaadinde bulunursam, bu durum öncelikle onların tabanını konsolide eder ve ters teper.

Ne var ki bunu akıl edemeyecek kadar faşist bir kafa yapısı ile karşı karşıyayız. Olmaz demeyin. Zira hafızamız böylesi karanlık hatıralarla doludur.

27 Mayıs 1960, Türkiye’nin alnına sürülmüş kara bir leke olarak kalmadı mı? Halkın seçmiş olduğu hükümet görevden el çektirilip, yüzlerce insan çöp kamyonlarıyla hapishanelere taşınmadı mı? Yassıada yargılamalarıyla sonu idama kadar giden bir rezalete şahitlik etmedik mi?

Yüksek Adalet Divanı adı altında sözde adalet dağıtan mahkemenin başkanı, tüm pişkinliğiyle “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” dememiş miydi?

Belli ki CHP’li vekilin “yerel özerklik şartındaki engelleri kaldıracağız” türünden ifadeleri demokrasi, FETÖ militanlarının serbest bırakılması özgürlük, Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi adalet, Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devletinin kurulma planı da barış olarak değerlendirilecek.

Kavramların muhtevasından kopartılarak ülkenin bambaşka bir mecraya doğru sürüklenmek istendiğini anlıyoruz. Üstelik süslü sloganlarla.

Çok kritik bir seçim sürecine girdiğimizi bilmem söylemem gerek var mı? Sosyal medya anketlerden geçilmiyor, seçmeni sersemleten, kafalarını allak bullak eden acayip ilişkiler ve pazarlıklar dönüyor.

Nasıl Meral Akşener önce masayı terk etti sonra daha yeri bile soğumadan geri döndüyse benzer bir gidiş geliş de Cumhur İttifakı cephesinde yaşandı.

Tam ittifak kararı alınmışken Pazar gecesi yapılan bir görüşme sonrasında Fatih Erbakan ittifaktan çekilme kararını açıkladı ve YSK’ya giderek adaylık başvurunda bulundu.

Yeniden Refah’ın AK Parti ile ittifakını destekleyen yazarlardan birisi olarak bu durum açıkçası beni şaşırtmamıştı ancak birçok AK Partilinin tepkilerine neden olmuştu. Önce övdüler, sonra yerdiler sonra tekrar övdüler.

Nihayet, Yeniden Refah Partisi ile AK Parti tekrar yan yana gelerek el sıkıştı ve Fatih Erbakan adaylıktan çekildi.

Bu arada AK Parti'nin kabul ettiği mutabakat metninde önemli maddeler var.

Örneğin tarımsal kotaların kaldırılması, faiz yükünün azaltılması, din, dil, ırk ve gelir düzeyi ayrımı yapılmadan "herkes için adalet" tesisi edilmesi, atamalarda adalet, liyakat ve aile bütünlüğünün dikkate alınması vs.

Ancak bir önceki metinde, Fullbright Komisyonu, DSÖ ve iklim krizi ile ilgili maddeler de vardı. Bu maddeler daha yuvarlak ifadelerle tekrar yazılmış, iklim krizi ise tamamen çıkarılmış.

Diğer taraftan oyunu Erdoğan’a verecek kitle açısından herhangi bir problem yok. Bu cephede kafalar gayet net gibi görünüyor. Ancak aynı şeyi Millet İttifak’ı için söyleyemiyoruz.

HDP’nin masaya resmi katılımıyla birlikte ittifak sayısını yediye çıkaran Millet İttifakı’nda ise sular durulmuyor. Nasıl durulsun ki?

İYİ Parti İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu çıkıp “biz ümitlerine pusu kurulmuş bir partiyiz” diyerek açtı ağzını yumdu gözünü.

Evet, hepsi bu kadar. Ne istifa etti ne de bu sözlerinden ötürü kendisine herhangi bir soruşturma açıldı. Seçmenlerine “tamam masada HDP var ama biz bundan rahatsızız” mesajı vermekle yetindiler.

Sanırım bu ittifakta her parti kendi seçmenini fazla hafife alıyor. Anlayacağınız her defasında kartlar yeniden karılıyor.