Kazakistan, Lozan, uydurukça
Kazakistan’daki son hadiselerde, aslında ne olduğunu anlamak için, gazetelerimizi, haber kanallarımızı defaten taramama rağmen, ilk 3-5 gün içinde tatminkâr bir malumata rastlayamadım.
Çünkü, Kazakistan’dan bihaberdik. Bu Lozan’ın gereğiydi.
Azerbaycan gazetelerine göz
attığım zaman, Kazakistan’a ve son hadiselere bizim medyaya göre tam manasıyla vakıf
olduklarını gördüm. Son hadiseleri de gerçek vechesi ile bütün tafsilatıyla anlatıyorlardı.
Azerbaycan ile birlikte,
Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan’ın kendi dillerindeki gazetelerine ulaşmaya,
Kazakistan olaylarının, onların penceresinden nasıl göründüğüne bakmaya çalıştım.
Ya ben ulaşamadım ya da kolayca ulaşılamayacak kadar az sayıdaydılar. Kendi
dillerindeki gazetelerini de “Kiril
Alfabesi” ile yayınlandıkları için
okuyamadım.
Türk Dünyası’ndan coğrafi kopuk oluşumuz yetmez gibi, alfabe olarak, lisan olarak da koptuk, koparıldık.
Azerbaycan’la bile karadan doğrudan coğrafi irtibatımız bulunmuyor.
Karabağ Savaşı’ndan sonra
Türkiye ile Azerbaycan arasında tasarlanan “Zengezur
Koridoru” ilefiziki-coğrafi
irtibat tesis edilmeye çabalanıyor, ancak bir türlü yol alınamadı.
İran’ın jeopolitiği, Türk
Dünyası ile Türkiye’nin fiziki irtibatını asırlardır nasıl imkânsız
kılıyorsa, Türkiye ile Azerbaycan arasına da Ermenistan’ı hançer gibi saplamışlardır.
Zengezur koridoru hayata
geçirilebilirse, iki halk birbiri ile bir asır sonra doğrudan karadan
gidebilecekler.
Türk Dünyası ile dil-alfabe üzerinden irtibat; fiziki-coğrafi temas kadar, belki daha
ziyade ehemmiyete haizdir.Bu hakikatle, Kazakistan hadiselerini
anlamak isterken bir kez daha yüzleştim.
Yakınlarda bu sütunlarda
kendisinden bahsettiğim T. Şaban Duralı’nın serdettiği “Lozan’ın yazılı olmayan maddeleri” tekrar bu vesile ile önüme
çıktılar. Acı gerçek bir kez daha önümdeydi. Şöyle diyordu rahmetli Duralı:
— Lozan’ın yazılı olmayan 3 maddesi vardır:
* Hilafetin kaldırılması,
* Yazının değiştirilmesi
* İslam Devletleriyle irtibatın kesilmesi.
Hazindir ki Lozan başarılı oldu.
İslam Dünyası’na sırt döndüğümüz gibi, Müslüman olmaları hasebiyle Türk
Dünyası’ndan da uzaklara savrulduk.
Türk Dünyası’ndan yazı-alfabe cihetinden koparılışımızın hikayesini
rahmetli Erol Güngör, şöyle dile getirir:
“Bütün ömrü Türk kültürüne ve
medeniyetine küfretmekle geçmiş Ahmet
Ağayef’i (Ağaoğlu) Cemil Meriç’in kaleminden okuduğunuz zaman sadece onun
gibi üzülür ve ‘zavallı Ağayef, zavallı
Türk Milliyetçiliği’ dersiniz. Başları sıkışınca Türkiye’ye iltica eden, fakat
gördükleri iltifat nispetinde anamıza söven bazı ‘Türkçü’ dış Türklerimizin
bize son hediyesi Latin Harfleri olmuştu.
Rusya kendi idaresindeki Türklere zorla Latin alfabesini kabul ettirince bu ‘Türkçü’ allamelerimiz Türk hükümetini ‘aramızdaki irtibat kesilmesin’ diye
aynı yönde davranmaya teşvik ettiler. Zavallı Ağayef, acaba Rusya bu oyunu oynadıktan sonra derhal
Latin alfabesini bıraktırıp ‘Kiril’
harflerini kabul ettirdiği zaman ne yapmıştı?
Ahmet Ağayef (Ağaoğlu) deyince
meşhur Yusuf Akçora’yı hatırlamamak
kabil mi? Yahya Kemal’in tabiriyle ‘Türkçülüğün
Aba-i Kenasaniyesinden bir havari gibi’
idi. Yahya Kemal şöyle diyor: “Bu
memleketin biz zavallı çocuklarına Bizans bakiyesi gibi sıfatlar savurur.
Bizans dedim de aklıma geldi. Yusuf Akçora Bizans düşmanıdır. Osmanlılığı onun
bakiyesi sayar. Bizi Türk görmez, Rum devşirme piçleri gibi bir kemiyet bilir. Mamafih
bu Kazanlı mütefekkirin 1923 intihabatında (seçimlerinde) namzedliği Kars’tan
konmuştu Fakat Yusuf Akçora kabul etmedi. İstanbul’dan, Bizans’tan mebus çıkmak
istedi. İstediği de yapıldı. O vakitten beri mülevves Bizans’tan bahsetmeye
devam ederek İstanbul’u temsil etmektedir.”
Özbekistan, Kazakistan,
Türkmenistan’ın “Kiril” alfabeli gazeteleri internetten her önümüze
geldiğinde, 1923-35 yılları arasında CHP milletvekilliği de yapmış olan Yusuf
Akçora’ların, Agayef’lerin Türkiye’ye ve
Türklüğe attıkları kazıkla yüzleşmiş oluyoruz.
Vaktiyle bütün Türk Dünyası, İslam harflerini kullanıyordu.
Adriyatik’ten Çin Seddine alfabe birliğimiz vardı.
İslam harfleri ile Özbek
Türkçesini, Uygur Türkçesini rahat okuyup neredeyse tamama yakın anlayabilirdiniz.
Ya şimdi?
Yüzümüze çarpan bu acı gerçekle,
Rusların, İngilizlerin tuzaklarına düşmüş olmakla, Lozan’da bize dikte ettirmiş
olmalarıyla hâlâ gurur mu duymalıyız?
Azerbaycan’ın “Bizim Yol” gazetesini okurken Azerilerin
günlük dillerinde kullandıkları kelimelerle de bir kez daha yüzleştim. Bizim, “Türkçe değil” diye dilimizden,
lisanımızdan, gazetelerimizden sürgün
ettiğimiz ne kadar kelime varsa Azerbaycan’ın günlük dilinde dolaşımdaydılar.
Acaba biz, aşağıdaki kelimelerin
yerine uydurukçalarını koymakla Azerilerden
daha mı Türk olduk?!
Öztürkçe sanrısı(!) ile Türk
Dünyasıyla daha mı kaynaştık, yoksa büsbütün
mü koptuk?
Türkçe, Türklerin kullandığı dil mi,
yoksa TDK’nın uydurduğu dil midir?
İşte Azerbaycan gazetesinde
gözüme çarpan, bizim lisanımızdan kovduğumuz kelimeler ve -varsa- uydurukça
karşılıkları:
Sulh-Barış, Harbci-Savaşçı,
Rehber-Önder, Şart- Koşul, Sürat -Hız, Alâkadar-İlgili, Malumat-Bilgi, Şüphe-Kuşku,
Hakimiyet-Egemenlik, Menba-Kaynak, Müracaat-başvuru, Hürmet-Saygı,
Talep-İstek, Haddi-Sınırı, Mesele-Sorun,
Tasdik-Onay, İtiraz-direni, Matbuat-Basın,
Sual-Soru, Muamma (uydurukça karşılığı yok), taaccüplenmek (uydurukça karşılığı yok)
Benim anladığım, kullandığım; babalarımızın-dedelerimizin
kelimelerini, çocuklarım ne yazık ki anlayamayacaklar. Uydurukça akımı
nedeniyle Türk çocukları bir sonraki nesillerde Azerilerle Türkçe üzerinden
anlaşamayacaklar.
Acıdır ki, Azerilerle yarım yamalak da olsa ortak dil kullanan son
nesil oluyoruz.
Yukarıda sıraladığım Azeri
gazetesinin günlük dilinden aktardığım kelimeler Türk Dünyasının 1000 yıllık müktesebatına
kök salmış kelimeler. Bu kelimeleri Kazaklar, Uygurlar, Özbekler de günlük
dilde kullanmayı sürdürüyorlar.
1000 yıllık mefahiri silerek, 1000
yıllık müktesebatı yok sayarak, yaşayan Türk Dünyasından koparak, “çakma dil”le nasıl “öz”ümüze dönmüş
olabiliyoruz?
Ortak kelimelerimiz sıfırlandığında,
çocuklarımız Azerilerle konuşamaz, anlaşamaz, anlayamaz hale geldiğinde, “uydurukça”cılarımız galiba muratlarına
ermiş olacaklar.
Kazakistanlara da Fransız
kalmaya berdevam olacağız.