Dolar (USD)
32.51
Euro (EUR)
34.63
Gram Altın
2497.49
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Ocak 2022

Kazakistan, Lozan, uydurukça

Kazakistan’daki son hadiselerde, aslında ne olduğunu anlamak için, gazetelerimizi, haber kanallarımızı defaten taramama rağmen, ilk 3-5 gün içinde tatminkâr bir malumata rastlayamadım.

Çünkü, Kazakistan’dan bihaberdik. Bu Lozan’ın gereğiydi.

Azerbaycan gazetelerine göz attığım zaman, Kazakistan’a ve son hadiselere bizim medyaya göre tam manasıyla vakıf olduklarını gördüm. Son hadiseleri de gerçek vechesi ile bütün tafsilatıyla anlatıyorlardı.

Azerbaycan ile birlikte, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan’ın kendi dillerindeki gazetelerine ulaşmaya, Kazakistan olaylarının, onların penceresinden nasıl göründüğüne bakmaya çalıştım. Ya ben ulaşamadım ya da kolayca ulaşılamayacak kadar az sayıdaydılar. Kendi dillerindeki gazetelerini de “Kiril Alfabesi” ile yayınlandıkları için okuyamadım.

Türk Dünyası’ndan coğrafi kopuk oluşumuz yetmez gibi, alfabe olarak, lisan olarak da koptuk, koparıldık.

Azerbaycan’la bile karadan doğrudan coğrafi irtibatımız bulunmuyor.

Karabağ Savaşı’ndan sonra Türkiye ile Azerbaycan arasında tasarlanan “Zengezur Koridoru” ilefiziki-coğrafi irtibat tesis edilmeye çabalanıyor, ancak bir türlü yol alınamadı.

İran’ın jeopolitiği, Türk Dünyası ile Türkiye’nin fiziki irtibatını asırlardır nasıl imkânsız kılıyorsa, Türkiye ile Azerbaycan arasına da Ermenistan’ı hançer gibi saplamışlardır.

Zengezur koridoru hayata geçirilebilirse, iki halk birbiri ile bir asır sonra doğrudan karadan gidebilecekler.

Türk Dünyası ile dil-alfabe üzerinden irtibat; fiziki-coğrafi temas kadar, belki daha ziyade ehemmiyete haizdir.Bu hakikatle, Kazakistan hadiselerini anlamak isterken bir kez daha yüzleştim.

Yakınlarda bu sütunlarda kendisinden bahsettiğim T. Şaban Duralı’nın serdettiği “Lozan’ın yazılı olmayan maddeleri” tekrar bu vesile ile önüme çıktılar. Acı gerçek bir kez daha önümdeydi. Şöyle diyordu rahmetli Duralı:

— Lozan’ın yazılı olmayan 3 maddesi vardır:

* Hilafetin kaldırılması,

* Yazının değiştirilmesi

* İslam Devletleriyle irtibatın kesilmesi.

Hazindir ki Lozan başarılı oldu. İslam Dünyası’na sırt döndüğümüz gibi, Müslüman olmaları hasebiyle Türk Dünyası’ndan da uzaklara savrulduk.

Türk Dünyası’ndan yazı-alfabe cihetinden koparılışımızın hikayesini rahmetli Erol Güngör, şöyle dile getirir:

“Bütün ömrü Türk kültürüne ve medeniyetine küfretmekle geçmiş Ahmet Ağayef’i (Ağaoğlu) Cemil Meriç’in kaleminden okuduğunuz zaman sadece onun gibi üzülür ve ‘zavallı Ağayef, zavallı Türk Milliyetçiliği’ dersiniz. Başları sıkışınca Türkiye’ye iltica eden, fakat gördükleri iltifat nispetinde anamıza söven bazı ‘Türkçü’ dış Türklerimizin bize son hediyesi Latin Harfleri olmuştu. Rusya kendi idaresindeki Türklere zorla Latin alfabesini kabul ettirince bu ‘Türkçü’ allamelerimiz Türk hükümetini ‘aramızdaki irtibat kesilmesin’ diye aynı yönde davranmaya teşvik ettiler. Zavallı Ağayef, acaba Rusya bu oyunu oynadıktan sonra derhal Latin alfabesini bıraktırıp ‘Kiril’ harflerini kabul ettirdiği zaman ne yapmıştı?

Ahmet Ağayef (Ağaoğlu) deyince meşhur Yusuf Akçora’yı hatırlamamak kabil mi? Yahya Kemal’in tabiriyle ‘Türkçülüğün Aba-i Kenasaniyesinden bir havari gibi’ idi. Yahya Kemal şöyle diyor: “Bu memleketin biz zavallı çocuklarına Bizans bakiyesi gibi sıfatlar savurur. Bizans dedim de aklıma geldi. Yusuf Akçora Bizans düşmanıdır. Osmanlılığı onun bakiyesi sayar. Bizi Türk görmez, Rum devşirme piçleri gibi bir kemiyet bilir. Mamafih bu Kazanlı mütefekkirin 1923 intihabatında (seçimlerinde) namzedliği Kars’tan konmuştu Fakat Yusuf Akçora kabul etmedi. İstanbul’dan, Bizans’tan mebus çıkmak istedi. İstediği de yapıldı. O vakitten beri mülevves Bizans’tan bahsetmeye devam ederek İstanbul’u temsil etmektedir.”

Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan’ın “Kiril” alfabeli gazeteleri internetten her önümüze geldiğinde, 1923-35 yılları arasında CHP milletvekilliği de yapmış olan Yusuf Akçora’ların, Agayef’lerin Türkiye’ye ve Türklüğe attıkları kazıkla yüzleşmiş oluyoruz.

Vaktiyle bütün Türk Dünyası, İslam harflerini kullanıyordu.

Adriyatik’ten Çin Seddine alfabe birliğimiz vardı.

İslam harfleri ile Özbek Türkçesini, Uygur Türkçesini rahat okuyup neredeyse tamama yakın anlayabilirdiniz.

Ya şimdi?

Yüzümüze çarpan bu acı gerçekle, Rusların, İngilizlerin tuzaklarına düşmüş olmakla, Lozan’da bize dikte ettirmiş olmalarıyla hâlâ gurur mu duymalıyız?

Azerbaycan’ın “Bizim Yol” gazetesini okurken Azerilerin günlük dillerinde kullandıkları kelimelerle de bir kez daha yüzleştim. Bizim, “Türkçe değil” diye dilimizden, lisanımızdan, gazetelerimizden sürgün ettiğimiz ne kadar kelime varsa Azerbaycan’ın günlük dilinde dolaşımdaydılar.

Acaba biz, aşağıdaki kelimelerin yerine uydurukçalarını koymakla Azerilerden daha mı Türk olduk?!

Öztürkçe sanrısı(!) ile Türk Dünyasıyla daha mı kaynaştık, yoksa büsbütün mü koptuk?

Türkçe, Türklerin kullandığı dil mi, yoksa TDK’nın uydurduğu dil midir?

İşte Azerbaycan gazetesinde gözüme çarpan, bizim lisanımızdan kovduğumuz kelimeler ve -varsa- uydurukça karşılıkları:

Sulh-Barış, Harbci-Savaşçı, Rehber-Önder, Şart- Koşul, Sürat -Hız, Alâkadar-İlgili, Malumat-Bilgi, Şüphe-Kuşku, Hakimiyet-Egemenlik, Menba-Kaynak, Müracaat-başvuru, Hürmet-Saygı, Talep-İstek, Haddi-Sınırı, Mesele-Sorun, Tasdik-Onay, İtiraz-direni, Matbuat-Basın, Sual-Soru, Muamma (uydurukça karşılığı yok), taaccüplenmek (uydurukça karşılığı yok)

Benim anladığım, kullandığım; babalarımızın-dedelerimizin kelimelerini, çocuklarım ne yazık ki anlayamayacaklar. Uydurukça akımı nedeniyle Türk çocukları bir sonraki nesillerde Azerilerle Türkçe üzerinden anlaşamayacaklar.

Acıdır ki, Azerilerle yarım yamalak da olsa ortak dil kullanan son nesil oluyoruz.

Yukarıda sıraladığım Azeri gazetesinin günlük dilinden aktardığım kelimeler Türk Dünyasının 1000 yıllık müktesebatına kök salmış kelimeler. Bu kelimeleri Kazaklar, Uygurlar, Özbekler de günlük dilde kullanmayı sürdürüyorlar.

1000 yıllık mefahiri silerek, 1000 yıllık müktesebatı yok sayarak, yaşayan Türk Dünyasından koparak, “çakma dil”le nasıl “öz”ümüze dönmüş olabiliyoruz?

Ortak kelimelerimiz sıfırlandığında, çocuklarımız Azerilerle konuşamaz, anlaşamaz, anlayamaz hale geldiğinde, “uydurukça”cılarımız galiba muratlarına ermiş olacaklar.

Kazakistanlara da Fransız kalmaya berdevam olacağız.