Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.67
Gram Altın
2520.47
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Eylül 2020

​Kişiler, olaylar ve düşünceler

Kişiler ve olayları konuşmak, düşünceye giden yolları kapatıyor. Oysa kişiler ve olayların ömrü düşüncelerden daha kısa. Üstelik kişiler de olaylar da düşüncelere göre daha hızlı değişkenlik gösterdikleri için onlara dair kanaatler yanılmaya çok daha açıktır. Ötesi, eleştirilen kişiler eleştiren kişilerin, eleştirenler de eleştirdiklerinin düşüncelerine sahip olabilir, eleştirilen olaylar onları eleştirenlerden çok daha başka noktalara taşınabilir ve her durumda bu ikisi hakkındaki kanaatler her an buharlaşabilir. Düşüncelerse insanlar ve olayları aşan bir güce sahiptir. Onların değişmesi mümkün değildir çünkü insan fıtratının değişmez ilkeleriyle donanmışlardır. Hatta bazıları vardır ki ilahi kelamdan beslendikleri için insan fıtratını aşan varoluşa özgü çok daha sıkı öğretileri barındırırlar.

Peki hal böyleyken neden kişileri ve olayları konuşmayı düşünceleri müzakereye yeğ tutuyoruz? Kişiler ile olayları konuşmak, onlar hakkında kestirme yargılarda bulunmak kolay da ondan. Düşünceler hakkındaki yargıyı oluşturmak için düşüncenin muhtevasını, unsurlarını ve işlevini bihakkın bilmeye ihtiyaç var. Ve düşünceler genellikle soyut bir zeminde ilerlediği, çoğu zaman kavramları bile aşan imgelerle mülemma olduğu için onların izini sürmek gerçekten zordur. Aslında hakkı verilse insanları anlamak, onların iç dünyalarına nüfuz etmek ve eğer ölmüşlerse onlar hakkında sıkı ve insaflıca yargıda bulunmak da kolay iş değildir, bağlamları gözetilerek tefekküre davet edilen ve müzakereye dönüştürülen olaylara kıymet hükmü vermek de... Bununla birlikte, bizde, özellikle son dönemde her konu ayaküstü savuşturulduğu, tıpkı fast foot tüketiminde olduğu gibi birkaç saatin içine onlarca insan ve konu yerleştirildiği için değer atfı da nesnesinin uzantısı olarak yüzeysel bakışlara göre oluşturuluyor. İnsanlar ve olaylar konuşuluyor da onlar hakkındaki kanaatler sabitleniyor ve ondan sonra ilanihaye o yargıya göre mi hareket ediliyor? Hayır, bu da değil. İnsanlar hakkında edinilen yeni izlenimler, elde edilen yeni bilgiler onlar hakkındaki bakışı revize ediyor, olaylar hakkındaki yeni okumalar da olaylara dair zaten sallantıda duran kanaatleri sarsıp değiştiriyor. Düşüncelerin ve onlara bağlı olarak ortaya çıkıp yayılan ideolojilerin olaylara nispeten çok daha zor değişmesinin altında da bu var: İnsanlara dair kanaatler onların bize yönelik yeni yaklaşımlarıyla kolayca değişebilir, olaylara dair kanaatler birkaç yeni bilgi kırıntısıyla yerinden edilebilir ama düşüncelerimizin, sahip olduğumuz dünya görüşlerinin değişmesi için çok daha uzun bir zamana, çok daha geniş bir uğraşa ihtiyacı vardır. Arkadaş çevremizi de olgulara dair izlenimlerimizi de birkaç günde, birkaç ayda, hadi birkaç yılda değiştirebiliriz ve bunu kimse yadırgamaz. Ama her güne yeni bir dünya görüşü değiştirmek tuhaflığın ötesinde bir kişiliksizlik emaresi olarak algılanır. Çünkü hala derinlerde bir yerlerde her dünya görüşünün beslendiği kaynağın düşünce olduğu; düşüncenin hem insan hem de olaylardan çok daha güçlü bir bünyeye sahip bulunduğu hakikati yatmaktadır.

Düşünceler olayları, olaylar insanları yönlendirir. Hayatın normal akışında senaryoyu yazan düşüncelerdir. Düşüncenin sahipleri bile düşüncenin aracından başka bir şey değildir. Her düşünce kendini, etrafını sarıp sarmaladığı, içeriden ve dışarıdan kuşattığı insanların eylemlerine dayatır. Hangi inançtan, ideolojiden ve anlayıştan olursa olsun, dünyanın gidişatına, güncel yaşamın planlanmasına dair makro projeler üretip onu atmosfere salan, atmosferden dünyaya yayılmasını ve olguya dönüşmesini bekleyen her insan bir düşünce tarafından yönlendirilmektedir. Hikayeye böyle bakınca da mücadelenin ne insanlar arasında ne de olaylar arasında değil düşünceler arasında gerçekleştiğini, insanlar ile olayların da arenaya salınmış düşünce araçları olduğu rahatlıkla görülebilir. Düşünce çünkü içinde inancı da ahlakı da etiği de estetiği de zevki de modayı da barındıran patlayıcı bir öze sahiptir. Her düşünce kendi tohumundan o tohuma uygun filizler verdiği, dalların uçlarında salınan meyveler de o tohumların eseri olduğu için meyveye kızılmaz. Güncel yaşam eleştirisi veya onu kurgulayan insanlara yönelik hakaretler aklıselim sahibi insanların işi değildir. Kötü kötülük yapar, çirkin çirkinliği özendirir, haksız haksızlıktan keyif alır, zalime zulüm yakışır. Alabildiğine çığırından çıkmış, olabildiğince yolundan sapmış bir düşüncenin; putperest, maddeci, oportünist, insan, doğa ve yaşam karşıtı bir düşüncenin tohumlarından harika meyveler mi bekliyoruz? Ne saflık… Onların gerisindeki zihniyetleri, dünya görüşlerini görmeyip onları bize getiren insanlara mı kızıyoruz? Ne budalalık… Zihniyetlerin uzak fısıltısına kulak vermek yerine kendimizi olayların gürültüsüne mi kaptırıyoruz? Ne acınası bir durum.

Eskinin bilim, kültür, sanat mahfillerini karşılama, -veya perdeleme, görünmezleştirme ve yok etme- amacıyla sanal dünyada kurulmuş bazı organizasyonlar var. Kapalı devre işleyen watsupp’lar bunlardan biri ve benim de benzeri bir ihtiyaçtan ait olduğum birkaç grup bulunuyor. Hemen her gün sabah sekizden gece on ikilere kadar insanlar oralara, o sanal yüzeylere, bir gün sonra tamamen yok olacağını bile bile ya insanlar veya olaylara dair anlık kanaatlerini yazıyorlar. Tam bir abur cubur, tam bir çorba, tam bir fast food halitası… Ne bir ontolojik kurgu var, ne bir metodoloji ne de sağlamca kurulmuş bir epistemik zemin… Çoğu aklı başında ve iyi niyetinden asla kuşku duyulmayan bu insanlar dünyanın gidişatından oldukça muzdarip, kendilerince bir şeyler yapmak istiyorlar. İnsan oluşlarının hakkını vermek için didinip duruyor, çare arıyorlar ama döne dolaşa yaptıkları en dişe dokunur hareket, insanlar ve olaylar hakkında görüş bildirmek. Düşüncenin bırakın ruhunu, bedeni bile yok ortada. Düşüncenin olmadığı bir yerde insanı ve olayları konuşmanın nasıl bir sefalete yol açtığını zaten onlarca yıldır gördükleri, bütün o mahfillerde konuşulanları toplasanız tek bir kitabı bile doldurmayacak hakikatler barındırdığını nedense fark etmiyorlar. O güne kadar getirdikleri birikimleri, doğru yere aktarılsa harika işlerin üstesinden gelecek enerjileri topraklanıp gidiyor.

Kim bilir, belki de dijital dünyayı inşa eden düşüncenin istediği tam da budur: Düşünceyle karşılaşmaktan korktuğu için öncü kuvvet olarak insanları ve olayları cam ekranların gerisine sürmek ve camın gerisinden şeytani bir ironiyle bütün bu olup bitenleri seyretmek...