Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2423.40
BIST 100
9722.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Köpük insanlar

Köpük sonuca dairdir. Öz ile bağlantısı en uzağa tekabül eder. Öze uzak düşmüş ama henüz ondan kopmamış, onun usaresini değil salyasını temsil ediş bakiyesidir köpük. Kayganlığı ve belli düzeydeki nahoşluğu buradan kaynaklanır. Abartılı, sevimsiz, iç gıcıklayıcı bir sıvıdır. Uçlarda temsil edilişi ve olduğundan daha hacimli görünmesi onun varlık göstergesi olduğu kadar her an yok olacağının da habercisidir. Bir köpük, orada, öylece durduğu sürece yüzey temsilinden dolayı muhteşem görünür. Kabarcıklı, beyaz, uçucu, hatta yalancı bir ferahlık görüntüsüdür karşımızdaki. Ama ne vakit ona dokunmaya kalksak hemen erir. Tepkimenin yok ettiği bir varoluş alanına sahiptir. İçi tamamen boş, dış hatları kelebek kanadı gibi şeffaf, özü ve omurgası kısa devre yapmış, eriyik bir kurgudur köpük. Fırtınalarda merkezi bırakıp kıyıya tünemesinin, büyük dalgalarda ortalarda görünmemesinin sebebi de bu omurgasızlıktır. Kasırgada fısıltıyla, hafif yellerde homurtuyla konuşur köpük. Bu yüzden de ontolojisi sadece seyredilmeye ayarlanmıştır. Bitkilerde posa, suda kıyıya vurmuş kabarcık, hayvanda boş bakış, insanda içerikten kopuk gösteriş temsili köpüğün kategorik ayrım noktalarıdır. Dışa, kıyıya, deriye vurgu yaptığı için diğer bütün kategorilerde belli düzeyde bir işlevi bulunan, hatta bazen hoş görünen köpük halleri, insan söz konusu olduğunda iradenin aşağılanmasına maruz kalan zavallı bir temsile dönüşür. Köpük insanların; varlığını çöküş dönemlerinde pekiştirmesinin, sayılarının yozlaşma süreçlerinde artmasının, görünürlüklerinin gerçek varoluş biçimlerini perdelemesinin sebebi iradenin tam da bu kül yutmayan, keskin bakışından kaynaklanır. Karşınızda denizi köpükten, kökü çöpten, gövdeyi posadan ayıran bir bakış yoksa köpük her şeydir ama irade, ah o Tanrısal kımıltı köpüğe dair her türden yalanı bir çırpıda hayatın yüzüne vurur ve onu utanç içinde ait olduğu yere göndererek, onun hakkındaki nihai kararı verir: Siz hiç bile değilsiniz, tamtakır bir bağlamından kopuş yekinmesi bütün hayatınız, size sadece ironik bir aşağılama tebessümü gönderiyor hayat, bakınız…

Köpük insanın sırtını güvenle yaslayacağı sağlam bir dünya görüşü yoktur, hiç olmamıştır. O bir önceki çağın yanlış sürgünüdür. Bir önceki çağın düzgün sürgünleri, bir önceki çağın cellat bahçıvanları tarafından acımasıza biçildiği için, meydan onlara kalmış, onlar da ömürlerini bu yanlışlığın üstünü örtmeye adamışlardır. Köpük insanların bulundukları bütün ortamlarda niteliğe düşman kesilmelerinin, hakikati boğmaya çalışmalarının, niteliğin ayak sesini duyar duymaz duyargalarını sonuna kadar açıp onu ilk fırsatta yere sermenin hesabını yapmak için fırsat kollamalarının sebebi budur. İnsan, ah o kendinden olmayana düşman kesilen zavallı buğu… Bu insanların, içlerindeki yetersizliği dışarıyla telafi etmek için yüzey temsiline son derece önem vermelerinin, gerisinde hiçbir felsefe bulunmadığı halde cümlelerini tezyine boğmalarının, alelusul öğrendikleri üç beş süslü kelamı hayatları boyunca her sohbette musahabenin anahtarına dönüştürmelerinin sebebi de yine bu kendilerine mahsus nitelik noksanlığını perdeleme arayışının bir sonucudur. Başlangıçları yanlış olduğu, yanlış yerde bittikleri –belki de bilinçli bir bahçıvanlığın stratejik hamlesinin ürünü oldukları- için ortaları ve hatta sonları da yanlış olacaktır. Daha başta, en başta dünyayı olduğundan daha güzel bir yer eylemenin arayışında olmadıklarından kendilerini olduğundan daha güzel hale getirmenin ideolojisini güderler ve güzelliği de sadece yüzey tahkiminden ibaret addederler. Sonraki kusurların hepsi bu ilk kusurun bir parçası veya devamıdır. Dünyayı kendinden ibaret görmenin doğal sonucudur kendini kurtarmanın dünyayı kurtarma yanılgısına tahvil edileceği duygusu. Asıl yanılgı ise kendini kurtarmanın kölesine dönüşüp hırslarının kölesi olarak bir yaşamı beyhudece tüketmiş olmalarıdır.

Köpük insanın tam da asırların ilk çeyreğinde ortaya çıkmalarının derin bir anlamı vardır. Gerçek idealizmler bir tarafa bırakılırsa bir önceki yüzyılın kendini tüketmiş paradigmaları katı umutsuzluklardan yalancı idealizmler türetmiş ve bu türedi idealizmler sonraki yüzyılın hemen başında fırsatını bulup yalancı sürgünlere dönüşmüştür. Ellerine bir de gövdeyi temsil fırsatı çıkınca bu yalancı sürgünlerin değmeyin keyiflerine. Asla meyve vermedikleri, kalıcı, tohumu dibe dökücü bir yaratıcılıkları bulunmadığı için onlar vurguyu ha bire yapraklara ve onların gerisindeki dallara yaparlar ve yapraklar büyür, gövde uzar, dallar genişlerken bile siz onun aslında hiçbir zaman meyve vermeyeceğini, kendine bile faydası olmayacağını bilirsiniz. Dalgalı denizde köpüğün kabarması ve kıyıyı talan etmesinde olduğu gibi yüzyılın ilk çeyreğinin çalkantılı dünyasında da bu köpük insanların cakasından geçilmez, havalarından yanlarına yaklaşılmaz, onlarla asla temas kurulamaz ve en yukarıdaki bulutlar misali yol bulunup içlerine nüfuz edilemez. Hırsları sadece hiyerarşiye özgüdür. İlişkileri sadece hiyerarşiyi tahkimdir. İşleri sadece günü kurtarmaktır. Arkadaşlıkları sadece alanlarını genişletmektir. Keyifleri sadece oyuncaklarının sayısını artırmaktır. Vakit geçirme biçimleri sadece sinirleri uyuşturulmuş, baygın meşgalelerdir. Yorgun bakarlar, uykulu düşünürler, sarsak yürürler. Durup durup “zaman yetmiyor” derler, kendilerinin olmayan, kontrollerine almadıkları, içinde sadece kendilerini avuttukları mevhum zamanlarının içinde debelenip dururlar. Göz kapaklarının altına yerleştirilmiş kibirleri bile onların biçareliğini, acizliğini, zavallılığını örtmeye yetmez.

Kendini görmediği için bütün köpükler denizi kendinden ibaret sanır. Fırtına dinip dalgalar yatışınca eriyeceğini bildiği için ha bire büyük kasırgalardan medet umarlar. Duaları çalkantının, kargaşanın, kaosun ta kendisidir ama hayat öyle büyüleyicidir ki bir gün mutlaka gök açar, deniz durulur, o muhteşem mavilik gelir, köpüğü eritir, yerine berrak ve yumuşak bir kımıltı bırakır. İşte o zaman, işte orada hayatın kartları yeniden dağıtılmaya başlanır ve orada artık köpük yoktur. Deniz güneşi fırtınadan daha çok sever ve fırtınanın çocukları güneşin çocukları karşısında bir gün mutlaka erir.