Dolar (USD)
32.48
Euro (EUR)
34.91
Gram Altın
2436.76
BIST 100
9716.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

11 Mart 2021

Korkular, niyetleri deşifre eder...

27 günlük “gezin” emrini de içine alarak hem dinlendiğimiz, gündemden uzaklaştığımız, tefekkürü Rabbimin yarattığı kitabı ile okuyarak yaptığımız, geçmiş kavimlerin ne imkanlarla ve nerelerde yaşadığını gördüğümüz ve yüreğimize yeni dostları ekleyip sıla-i rahimle taçlandırdığımız tatilimizi bitirdik.

Pandeminin yoğun olduğu günlerde tedbirlere de dikkat ettik. Burnunu dışarı çıkarmaktan çekinen kardeşlerime de korkunun ecele faydası olmadığı hakikatini de dile getirmeyi isterim.

Gezi günlerimizde gündemi filtrelenmiş bir şekilde takip edebildim. Uçakta okuduğum Mine Söğüt hanıma ait makale ise bütün yorgunluğuma rağmen uykumun kaçmasına sebep oldu.

“Baba evini derhal terk edin kızlar!” başlığı içindeki masumane gibi gördüğüm, geleneğe ve erkek hegomanyalı sisteme isyan eden, baba zulmünü görüp kendini dışarı atan bir kızımızın söylemi olarak nitelerken, diğer makaleleri ile benim vermeye çalıştığım değerlere de saldırı olduğunu fark ettim.

Mine hanımın “Korkular, niyetleri deşifre eder. Niyetler de korkuları besler” ifade ettiği gibi gerçekten korkular niyetleri deşifre eder.

Biz neden çok korkarsak korkularımız ile baş başa kalabiliriz. Devamlı tekrar eden söylemlerimizle de bu korkularımızı besleriz. Söylemlerimiz bizim niyetlerimizdir. İçimizden geçirdiklerimizdir.

İnsanın anne- babaya ne kadar ihtiyacı olduğunu, anne şefkatinden, babanın oluşturduğu güven ortamında uzak yetişmenin kişilik gelişimine ne kadar zarar verdiğini her birimiz biliyoruz.

Babanın ya da annenin veremediği duyguları da asla sokağın veremeyeceğini de birazcık aklımız varsa biliriz.

Sevme duygusunu da içinde büyüdüğümüz aileden kodlarız. Hayatın bize yüklediği anlamın da sevmek ve sevilmek üzere olacağını da artık öğrendik.

Hayat sevince bir de sevilince daha güzel değil miydi?

Sevmeye ve sevilmeye hasret kalan herkes, gerek kadın olsun gerek erkek olsun bunu ilk sevildiğini düşündüğü kişiye karşı hesapsızca verir. Sever. Sevildiği düşüncesi ile en çok değer verdiği bedenini bile sunar. Sevilmediğini hissedip, aldatılmışlık duygusu üstlendiği zaman ise büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Güven bunalımı yaşar.

A’dan Z’ye duygu olan kadın ise bunun acısını ömrü boyu çeker. Erkek çekmez mi? Elbette çeker. Lakin daha realist olduğundan dolayı duygularını daha çabuk örtmesini bilir. Bu durum dahi erkekler ağlamaz, daha güçlüdür sözünün uzantısıdır.

Erkek danışanlarımın iç hayatlarından verdikleri sırlara binaen durum aslında pek öyle değildir. Baba anne sevgisinden mahrum kalmış her canlının, içindeki çocuğu büyütememenin verdiği acı ile arayışları, acılarını bastırma, suçlu arama istekleri, isyanları vardır. Bu kimi zaman örfler, adetler, gelenekler, kimi zamanda hakim siyasi yapılanmalardır. Ve insan içinde bastıramadığı halledemediği iç duygularını yani korkularını besler, bu şekilde yazılarla eylemlerle deşifre eder.

İçinde sönmeyen ateş olan anne baba hasretini aileye akabinde devlete isyanla birleştirir. “Devlet baba neden evdeki kötü babanın arkasında?” dedirtir.

Ailenin oluşumu kadın ve erkek üzerinedir. Kadın daha naif, korunması gereken, erkek ise gücü ile kendini gösteren, şiddette daha meyilli olandır. Toprak hükmünde olan kadına ne kadar bakılırsa verimli olacağı unutulur. Ve Mine hanım gibi isyan ettirip, gözü sokaklarda olan, daha özgür olacağını düşünen mazlumların oluşmasına sebep olur.

İnanın ben kızamıyorum bu şekilde kalemini konuşturan güzel kardeşlerime. Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri konu bulmakta sorun çekmezken, haberlerin baş konusu kadın cinayetleriyken bu haklı serzenişlere ne denilebilir ki?

Yeter ki altında art niyet olmasın. Aile mefhumu değerini yitirmesin. Ne erkek ne de kadın yerinden edilmesin.

Bilmem anlatabildim mi?