Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.89
Gram Altın
2428.24
BIST 100
9791.21
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Müslümanlara özgürlüğü Batı getirmeyecek

İslam tarihinin en önemli olaylarından birisi Arap Baharı denilen kitlesel olaylar serisidir. Arap Baharı sonucunda Libya'da, Tunus'ta ve Mısır'da diktatörlükler devrildi. Arap Baharı, büyük bir umut yarattı. Halklar, özgürlük, barış ve ekmek istiyorlardı. Başka bir ifade ile halklar, bir diktatörün kölesi olarak değil, onurlu ve özgür insanlar olarak yaşamak istiyorlardı.

Müslüman halkların onur, barış, özgürlük ve hukuk talepleri, Batılı ülkelerde çok tuhaf karşılandı. Batı tahayyülünde sadece Batılılar, hak, özgürlük ve ekmek talebinde bulunabilirlerdi. Batılıların dışında olan, özellikle Müslüman bilincine ve kimliğine sahip halkların hak ve özgürlük talebinde bulunması düşünülemezdi. Oysa Müslüman halklar, normal olan insan haklarını talep ediyorlardı. Batılı güçler tarafından kendilerine dayatılan diktatörlüğü reddediyorlardı.

Burada anormal ve patolojik olan Batılıların insan tasavvurları ve emperyalist anlayışlarıdır. Bir toplumun diktatörlüğü hak ettiğini düşünmek kadar patolojik ve anormal bir tasavvur olamaz. Arap Baharının Batılı zihniyet tarafından okunma biçimi, Batılı kimliğin hastalıklı ve problemli muhtevasını göstermesi açısından anlamlıdır.

Batı, Müslüman halkları hiçbir zaman anlamadı ve yakınlık duymadı. Batılılar için Mübarek, Bin Ali ve Kaddafi birer kahramandılar. Saddam Hüseyin, Batılıların hayran olduğu diktatörlerin başında geliyordu. Tunus diktatörü Bin Ali, ülkede modernleşmenin ve sekülerliğin temsilcisi olarak görülüyordu. Batı, Müslüman ülkelere musallat ettiği diktatörlere hep yakınlık duydu ve destek verdi. Batılılar için Müslüman ülkelere hükmeden diktatörler, dini radikalizme karşı en büyük güvenceyi oluşturuyorlardı.

Dini radikalizme karşı oldukları gerekçesiyle diktatörlerin, halka karşı yapmış olduğu bütün katliamlar, Batılılar tarafından gerekli ve zorunlu görülüyordu. Eski Suriye diktatörü Hafız Esad, Hama ve Humus'u yerle bir ederek binlerce Müslüman sivili katletti. Eski Ürdün kralı Hüseyin, Kara Eylül denilen katliamla binlerce insanın hayatını kararttı. Saddam Hüseyin, Enfal ve Halepçe gibi büyük soykırımlar yaptı. Mısır'da Seyid Kutup gibi bir Kur'an müfessiri sadece fikirlerinden dolayı idam edilmiştir.

Batı'nın diktatörlere olan desteği devam etmektedir. Avrupa ve ABD, Suud ve Körfez diktatörlüklerinin güvenliğini tehlikeye düşürecek hiçbir şeye izin vermemektedirler. Yemen diktatörü Salih, hala Suud ve Batı koruması altındadır. Suud diktatörlüğünün Bahreyn'deki kitlesel olaylara askeri müdahalesini Batı desteklemiştir. Arap Baharı'nın Arabistan ve Körfez diktatörlüklerini etkilemesine Batı izin vermemiştir.
Arap Baharı olayları, kısmi rejim değişikliklerine neden olmuştur. Mısır ve Tunus'ta İhvan ve Nahda, çok güçlü toplumsal desteğe sahip siyasal aktörler olarak sahneye çıkmışlardır. Arap Baharını radikal İslamcıları iktidara getiren bahar olarak okuyan Batı, Arap baharını Arap kışına çevirmiştir. Mısır'da Mursi liderliğinde iktidara gelen İhvan yönetimini, ordu darbe yapmak suretiyle devirmiştir. Mısır darbesinin en büyük finansörü Suudi Arabistan ve Körfez diktatörlükleridir. Milyarlarca dolarlık yardımlarla darbe yönetimi, ayakta tutulmaya çalışılmaktadır.

Arap diktatörlükleri, derin bir İhvan sendromu yaşamaktadırlar. Körfez diktatörlükleri ve Suud rejimi, İhvan'ın halkların kurtuluş umudu olduğunun farkında olup bu yapının umut olmaktan çıkarılması gerektiğini düşünmektedirler. Mısır'daki darbeciler, Mursi ve arkadaşları hakkında idam kararı verdiler. Verilen idam kararı, İhvan'ı yıldırma ve halkların özgürleşme umudunu ortadan kaldırma amacı taşımaktadır. Suud, Mısır ve Körfez diktatörlükleri için insan hakları, demokrasi ve özgürlüğün hiçbir anlamı bulunmamaktadır. Arap diktatörlükleri için önemli olan ne pahasına olursa olsun saltanatlarının ve safahatlarının devam etmesidir. İhvan, Arap dünyasının en büyük sosyal ve siyasal organizasyonu olarak Arap diktatörlüklerinin korkulu rüyasıdır. İdam kararları, Arap diktatörlüklerinin korkularını yansıtan bir çılgınlık girişimidir.
Mısır darbecilerinin Mursi ve arkadaşları hakkında vermiş oldukları idam kararlarını, tek başlarına aldıkları düşünülemez. Arap diktatörlükleri, AB ve ABD, idam kararlarının arkasındaki asıl güçtür. İdam kararları konusunda ABD, AB ve BM, güçlü bir tepki ve protesto ortaya koymamışlardır. İdam kararlarına karşı en güçlü tepkiyi Türkiye, ortaya koymaktadır. İdamlar konusunda var olan derin sessizlik İslam ülkelerinde insan haklarının geleceği açısından kaygı vericidir.

Dünyada demokrasi ve özgürlük dalgalarından söz edilmektedir. Ancak demokrasi ve özgürlük dalgaları, bir türlü Müslüman ülkelerin kıyılarına ulaşmamaktadır. Özgürlük ve demokrasi dalgalarının coğrafyamıza ulaşmasının önündeki en büyük engel, yerli diktatörlükler ve onların destekçisi Batılı devletlerdir. Batılılar ve diktatörler, son idam kararları örneğinde görüldüğü gibi, bize sadece yok olmayı kader olarak dayatmaktadırlar. Son idam kararları, Müslüman toplumların bir gerçeği çok iyi anlamalarını gerektirmektedir: Demokrasi, insan hakları ve özgürlük, Müslüman ülkelere dışarıdan Batılı güçler tarafından getirilmeyecektir. Tek çözüm Müslüman toplumların iç dinamiklerini harekete geçirerek derin bir insan hakları ve özgürlük dalgası oluşturmasıdır Mursi ve arkadaşlarının idamını, ancak derin bir özgürlük dalgası durdurabilir.