Dolar (USD)
32.60
Euro (EUR)
34.81
Gram Altın
2492.23
BIST 100
9489.45
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Ramazan yazısı: Altın buzağı putu örneğiyle Kur'an-ı Kerim'de toplumu aldatanlara karşı dikkat

Kur’an-ı Kerim bütün asırlara bakan bir kitaptır. Kuranda geçen kıssalar da hikaye anlatımı değil, dersler alınıp aynı hataların tekrar edilmemesi gibi amaçlara hizmet eder. Bu bağlamda Musa AS’ın bir kıssası bize çok ibretlik dersler verir. Bunların bir kısmına aşağıda yer verilmiştir.

DOĞRU YOLU GÖSTERENLER TOPLUMDA AKTİF OLMALIDIR: Tûr’a giden Mûsâ’nın arkasından kavmi, zînet takılarından, böğürebilen bir buzağı heykeli yaparak onu ilah edindiler. Görmediler mi ki, o, kendileriyle ne konuşuyor, ne de onlara yol gösteriyor? Acziyetine rağmen ona tapmaya başladılar ve zâlimler oldular (A’râf, 148). Bu olay Tevrat’ta da şu şekilde anlatılır; Rab, Mûsa’ya ‘Aşağı in’ dedi. Mısır’dan çıkardığın halkın baştan çıktı. Buyurduğum yoldan hemen saptılar. Kendilerine dökme bir buzağı yaparak önünde tapındılar, kurban kestiler. ‘Ey İsrâilliler! Sizi Mısır’dan çıkaran ilâhınız budur’ dediler. Musa (AS) halkın içinden çekilip Tur’a gidince bu hadise vuku bulmuştur. İnsanlar, dönemin en göz alıcı ziynetlerini bir araya getirip kendilerine bir put (heykel) yaptı ve bu altın buzağı putuna (heykeline) tapmaya başlamıştır. Bu hadise, toplumda hak yolunu gösterenlerin ortadan çekilmesi halinde toplumun yoldan çıkabildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle, alimlerin ve doğru yolu gösterenlerin her zaman toplumda güçlü olarak var olmaları ve seslerini duyurmaları, sosyal hayattan da çekilmemeleri gerektiği gösterilmiştir. Ne zaman alimler ve doğru yolu gösterenler toplumdan çekildi veya güçlü olmadı, o zaman doğru yoldan sapma başlayacaktır. Bu nedenle idareciler, toplumdaki alimlerin sesini duymayı bıraktığında, eleştiri kültürü yok edildiğinde toplum bozulmaya mahkum olur.

DOĞRU YOLU GÖSTERENLERE ARMIZDA FİTNE ÇIKARDIN DENİLEMEZ: Kardeşi Hz.Harun’a kavmini emanet edip, kendisini kısa süreli yokluğunda, dönünce, Hz.Musa Kavminin altın buzağıya tapmaya başladığını görünce, Öfkelenip 10 emiri içeren Tevrât levhalarını yere attı ve kardeşi Hârûn’un başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. Kardeşi: “Anam oğlu! Bu kavim, beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zâlim kavimle beraber tutma!” dedi(A’râf, 150). Mûsâ: “Ey Hârûn! Sana ne engel oldu da, bunların dalâlete düştüklerini gördüğün vakit benim yolumu tâkip etmedin? Emrime âsî mi oldun?” dedi. Hârûn:Ey annemin oğlu! Saçımı sakalımı çekme! BEN SEN’İN: İSRÂÎLOĞULLARI’NIN ARASINA AYRILIK DÜŞÜRDÜN; SÖZÜMÜ TUTMADIN! DEMENDEN KORKTUM.” dedi.” (Tâhâ, 92-94). Bu hadise göstermektedir ki, halkın Allahı bırakıp altına, ziynete, makama, şatafata, cezbedici şeylere ve hatta gelenekleşmiş yanlışlara düştüğünü gören müminler derhal buna karşı çıkmalıdır. Hak yolunda kendisine emanet edilenlerde hiçbir şekilde tereddüt etmeyip hakkı beyan etmek zorundadır. Hakkı beyan edenlere karşı da “aramıza ayrılık düşürdün, nifak tohumları ektin, fitne çıkardın” ve benzeri ifade biçimleri Kur’aın açık emrine aykırıdır. Bu konuda Hadis-i Şerifte de buyurulur ki, bir mümin bir yanlış görünce eli ile düzeltsin, düzeltemezse dili ile düzeltsin, bunu da yapamazsa kalben buğz etsin, ondan uzak dursun. Bu nedenle Müslümanın, gördüğü yanlışlara karşı sessiz kalmaması dini bir vazifedir. Bu konuda da hesaba çekilecektir.

DİNİ DE KULLANARAK ALDATANLARA KARŞI DİKKATLİ OLUNMALIDIR: Bundan sonra Mûsâ -aleyhisselâm- Sâmirî’ye döndü: Ya senin zorun neydi, ey Sâmirî?!” dedi. O da: “Ben, onların görmediklerini gördüm. Zîrâ, o elçinin (Hz. Cebrailin) izinden bir avuç toprak alıp onu erimiş mücevherâtın içine attım. Bunu böyle, nefsim bana hoş gösterdi.” dedi.” (Tâhâ, 95-96). Müfessirlere göre, Sâmirî’nin, halkın görmeyip de kendisinin gördüğünü ve izinden bir avuç toprak aldığını iddiâ ettiği elçi, Hazret-i Mûsâ’nın huzûruna gelen Cebrâîl’di. Sâmirî, onun atının bastığı yerlerin yeşerdiğini görmüş, izinin toprağından bir avuç alıp altınları erittiği ateşe atmıştı. Bu olay da göstermektedir ki, hiçbir müfsit doğrudan yanlışla aldatmamaktadır. Özellikle, bizi Allahın elçilerinin getirdikleri dini dünyevi işlerine alet ederek aldatanlara karşı çok dikkatli olmak gereklidir. Zira, halkı altın, şatafat, mücevherat vs süslerle süslü buzağı ile aldatan Samiri, bu aldatmacasının içine bir miktar da Hz.Cebrailin yolunun izlerini karıştırmıştır. Bu nedenle Müslüman, kendisini dünyevi şatafat, zenginlik, makam ve sair şeylerle aldatan ve aldatırken de bunu Allah yolunda gidenlerin yolunun izlerini yani biraz da dini bir zemin koymaktadır. Halkımız kendisini din ile aldatarak oluşturulan dine aykırılıklara karşı çok dikkatli olmalıdır.

SIRF DÜNYEVİ NEDENLERLE DOĞRU YOLDAN ÇIKANLAR DÜNYADA DA AHİRETTE DE HESABINI VERİRLER: “Buzağıyı ilah edinenler var ya, işte onlara mutlakâ Rabblerinden bir gazap ve dünyâ hayâtında bir alçaklık erişecektir. Biz iftirâcıları böyle cezâlandırırız.” (A’râf, 152). Ayet açıkça, sırf dünyevi şatafat, lüks, gösteriş, süs vs için Allahın emirlerinden sapanların sadece ahirette değil, dünyada da cezasını çekeceğini Allahın onları zelil edeceğini beyan etmiştir.

Allah bizi ihlaslı, takva ve salih amel sahibi olan kullarından etsin. Kendi dünyevi emelleri için dini de kullanarak bizi aldatanlara karşı uyanık olmayı nasip etsin…