Dolar (USD)
32.49
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2484.79
BIST 100
9531.45
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 May 2023

​Rehavete kapılmak

Dünya hayatı imtihanlarla doludur. Her nimetin bir külfeti vardır. Terlemeden kazanmak, yürümeden menzile ulaşmak imkânsızdır.

Atalar tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz demişler. Alın terinin suladığı toprak da kurumazmış. İşte alın teri ile sulandığı için kurumayan toprak bereketli ürünler verecektir. Zira Cenap Şahabettin’in de dediği gibi alın teri aynı zamanda bereket bahşeden en kıymetli yağmurdur. Alın teri ile elde edilen nimetten daha tatlı bir şey yoktur. Alın teri; zahmetin, meşakkatin, çalışmanın adeta ıslak imzası gibidir.

Emek olmadan yemek olmaz demiş atalar. Müreffeh yarınları, çalışma ve gayret ile geçen uykusuz geceler doğurur. Armut piş ağzıma düş gibi bir anlayışla hayaller asla gerçek olamaz. Bugünden daha iyi bir gün mü istiyornusuz? O zaman çok çalışmamız lazım. Hayata dair şikâyetlendiğimiz her sıkıntı; ısrarla, gayretle, umutla ve yılmadan çalışmakla çözülecektir.

Her fert toplumun bir parçası olarak üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek zorundadır. İctimâî hayatta görülen aksaklıkların, olumsuzlukların, sorunların çözümü top yekûn mücadele ile mümkündür. Üstad Necip Fazıl’ın da dediği gibi herkes “benim olmadığım yerde kimse yoktur” şuuruyla hareket ederse birler binleri, binler milyonları doğurur. Herkes sağındaki solundaki dava arkadaşının cesaret kaynağı, sırtını dayayacağı gücü, daraldığı bunaldığı anlarda nefesi olacaktır. Bir duvarın gücü onu oluşturan tuğlaların birbirine iyice kenetlenmesiyle ölçülür. Hakeza bir zincirin gücü o zincirdeki en zayıf halkası ile… Bunun şuurunda olan herkes mücadele zamanlarında saflarını sıklaştırıp birbirine kenetlendiğinde hedefe ulaşmak daha kolay, daha çabuk ve daha anlamlı olacaktır.

Şu da unutulmamalıdır ki mücadele zamanlarında atılan her adım kıymetlidir. Hz. İbrahim ateşe atıldığında bir karınca ağzında bir yaprak kırıntısı ve onun da üzerinde bir damla su olduğu halde ateşe doğru telaşla koşmaktaydı. Onu gören bir diğer karınca sordu;

“Hayırdır, nereye böyle? Nedir bu telaşın?”

Telaşlı karınca sert bir şekilde:

“İbrahim’i atacakları ateşi söndürmeye gidiyorum.” diye cevap verdi.

Diğer karınca müstehzi bir ifadeyle tekrar sordu.

“Ağzındaki bir damla su ile mi bu koskoca ateşi söndüreceksin?”

Telaşlı karınca bir anda durdu ve şu tarihi cevabı verdi.

“Ağzımdaki bir damla su ile bu koca ateşi söndüremem ama hiç olmazsa safımı belli ederim.”

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun da dediği gibi “Firavun’a karşı olmak yetmez Musa’nın yanında olmak gerekir.”

Ertuğrul Gazi’nin dediği gibi bir hedefe doğru yürüyen dava erleri seferle yükümlüdür, zafer ise Allah’tandır. Hedefe giden yol meşakkatlerle olduğu kadar tuzaklarla da doludur. Bu tuzakların çoğu yaldızlı, süslü, cezbedici ambalajlarla kamufle edilmiştir. Meşhur kaideye gere zehri altın kadeh içinde ve genellikle bal ile birlikte sunarlarmış.

Mücadele yolunda zehir hükmünde olan tuzakların en başında rehavet gelir. Rehavet dahası rehavete kapılmak deyimi anlam olarak mücadele anında sonucun lehte olduğunu düşünerek tedbiri elden bırakmak, tembellik etmek ve mücadeleyi bırakmak demektir.

Rehavete kapılmak başarıya giderken çıkmaza saplanmak gibidir. Okçular tepesinde bekleyenler bir an rehavete kapılarak “bu iş bitti, zaferi kazandık” diye mevzilerini terk ettiklerinde yaptıkları hatayı canlarıyla ödediler. Bugün rehavete kapılarak avuçlarından zaferi kaçıranları gelecek nesiller asla affetmeyecektir. Zira bugün yaşayanlar, gelecek nesillerin azıklarını, umutlarını, refahlarını tüketerek yaşarlar. Bugün yarınlardan ödünç alınmıştır. Yani aslında bir emanettir. Bu emanete; rehavete kapılarak, tembellik ederek, kibre ve gurura kapılarak, umursamazlık ederek ihanet etmeye kimsenin hakkı yoktur.

Mücadele zamanlarında kendi gayretini ortaya koyamayanlar elden gelecek yardıma da nail olamazlar. Nehirleri çeken deryaların cazibesidir. Asla az olana çok tabi olmaz. Kendi davasını, mücadelesini, kavgasını veremeyenler için başkaları kılını bile kıpırdatmaz. Zira azim ve gayret, kişiyi zirvedeki zafere çıkarak basamaklar gibidir. “Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir!” sözü kulağımıza küpe olmalıdır.

Sınava mı hazırlanıyorsunuz? Her gün bir önceki günden daha fazla çalışmak zorundasınız.

Maraton mu koşacaksınız? Yorulsanız da yavaşlasanız da yürüyerek dinlenip yarışı bırakmadan tekrar koşmaya devam etmek zorundasınız.

Maça mı çıktınız? Maçın doksan dakika olduğunu unutmayacaksınız. Nasıl olsa öndeyiz diye maçtan düştüğünüz anda maçın bitimine bir dakika bile kalsa kalenizde bir gol görme ihtimaliniz, maçı kazanma ihtimalinizden daha yüksektir.

Elbette bu sözler umutsuzluk için değil aksine bitiş düdüğünü duyana, ipi göğüsleyene kadar mücadeleyi bırakmamanın gerekliliğini hatırlatmak içindir.

Hz. Peygamberin şu sözüyle yazıma son veriyorum. “Men sabera, zafera” yani “sabredenler zafere ulaşırlar”.