Satılmış - Savcı ilişkisinin deşifre olmasından çıkartılacak dersler
Doğru yolda gidenler ilkeleri ve inandıkları için hakkı ayakta tutan adaletli kişiler olmalıdır. Adaletin de ehil olanlar eli ile yürütülmesi sağlanmalıdır. Çünkü, insanlar arasında hükmederken her halükarda adaletli olmak şarttır. Kişisel menfaat ve sair nedenlerle hevâya tabi olup adaletsizlik yapmaktan sakınmak doğru olanıdır. Buna aykırı hareket ettiğimizde er veya geç bunun hesabının sorulacağı gün gelecektir.
Monopol
niteliğinde bir mal veya hizmet düşünün ki, yönetenler, üretenler, çalışanlar,
faydalanmak zorunda kalanlar ve sair herkes bu mal veya hizmetten şikâyetçi ve
mağdur. Ancak, bu mal veya hizmetin kalitesinin artması da
bir asır boyunca sağlanmamış… İşte adliyelerde sağlanan adalet hizmeti
tam da bu durumda… Adliyelerde adalet aramaya gidenlerin daha fazla mağdur olarak çıktığı
hepimizin bildiği bir gerçektir. Kamuoyu anketlerinde, kamu hizmetleri içinde
en az güvenilen, adalet hizmetleridir.
Adliyede
adalet üretilememesinin pek çok nedeni var, ancak birinci neden; sistem adalet üretmek amacını sağlamayacak
şekilde kurulmuş, irade de adalet üretmek üzerinde yürümemektedir. Kurt
dumanlı havayı sever mantığı ile yürümektedir. Adalet ile ilgili yazılacak çok
şeyler var, bunları zaman zaman yazmaktayız, yazmaya da devam edeceğiz.
Sistemin denetimsizliği çok önemli bir sorun olduğu için Adalet Bakanlığı’nın
doğru ve yeterli denetim sistemi kurmaması, suistimallere zemin hazırlıyor.
Herşeyi de Cumhurbaşkanı çözsün diye beklemek sistemi tıkıyor.
Bilirkişi
kurumu da bu sistemsizliğin sistem olduğu, kuralsızlığın kural olduğu, haksızlık
yapmanın hak olarak görüldüğü mevcut bozuk düzenden nasibini alıyor.
Bilirkişilerin taraflar ile iletişim kurarak rapor yazması meselesi sık sık
konuşulur. Bilirkişilik Yönetmeliği
ve bunun da atıf yaptığı Kamu Görevlileri
Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
konuya ilişkin bazı kurallar getirmiştir. Bu bağlamda mevzuatta şu ilkelere yer
vermiştir: Bilirkişi, davanın
taraflarına karşı bağımsızdır. Bağımsızlığına
zarar verebilecek veya böyle bir izlenim uyandırabilecek her türlü davranış ve
ilişkiden uzak durur. Bilirkişi, görevini dürüstlük ve tarafsızlık ilkeleri
doğrultusunda yerine getirir. Bilirkişi, görevinin saygınlığını ve kişilerin
adalete olan güvenini zedeleyen veya şüpheye
düşüren her türlü tavır ve davranıştan kaçınır. Bilirkişi, etik ilkelerle
bağdaşmayan veya hukuka aykırı iş ve eylemlerde bulunmasının kendisinden talep
edilmesi halinde ya da görevini yerine getirirken bu tür bir eylem veya
işlemden haberdar olduğunda durumu gecikmeksizin görevlendirmeyi yapan mercie
bildirirler. Bilirkişiler taraflar ile
(gerektiğinde mahkemenin bilgisi ve izni dışında) görüşemez. Diğer tarafın
haberi olmadan bir tarafla hiç görüşemez. Her ne kadar mevzuatta bu ilkelere
yer verilmiş ise de suistimal ile ilgili bir denetimin yapılmaması sorunu
vardır.
Bugünlerde Basında yer alan
haberlere de konu olan bir olayda Bilirkişi Satılmış B. ile sanık C.Savcı adlı
kişi arasında görüşmeler yapıldığının Mahkemece tesbit edilmiş olduğu yazılmış
[yani yazımızın başlığının ilham kaynağı olan kişiler (Satılmış B. – C.Savcı
ilişkisi) deşifre olmuştur]. Bu olay sadece bir örnektir, halkımız –ve hatta adaletin
paydaşları da- bilirkişilerin bazılarının görevini suistimal ettiğini
düşünmektedir. Bazı bilirkişi raporları da bu düşünceyi teyid edercesine kaleme
alınmakta hatta bazı durumlarda bu ilişkiler şikâyet edildiği ve/veya tesbit
bile edildiği halde aynı rapor ile yargılamaya devam edilmekte ve karar bile
verilmektedir. Bilirkişilik yapan kişiler ile tarafların görüşmeler
yapması hatta suistimallerde bulunması konusunda bir denetim müessesesi
kurulmuş değildir.
Mahkemelerce “bilirkişi raporu bir görüştür, hâkimi bağlamaz” şeklinde karar
verilmekte, hatta suistimal, ağır ihmal/hata olduğu düşünülerek yapılan
bilirkişi şikayetleri de bu nedenle denetlenmeden reddedilmektedir. Öte yandan
da “adliyelerde mahkeme hâkimi adaleti
değil, bilirkişi adaleti yürütülür duruma gelmiştir”. Buna ilave olarak, “hakimlik bilgisi ve tecrübesi ile
çözülemeyecek konuda bilirkişiye başvurulur, bilirkişiye başvurulmuş konuda da
hakim, raporu yok sayarak karar veremez” şeklinde oluşmuş Yargıtay
içtihatları da nazara alınınca -fiili işleyişte- bilirkişi raporunun dışında karar
verilemez olmuştur. Bilirkişi heyetlerinden hukukçular da çıkartılınca hukuk ve
akılla izahı olmayan evlere şenlik raporlar ve kararlar daha da çoğalmıştır.
Maalesef Yargı organları bu paradoksal bataklığı içtihatları ile kurutmamakta
ısrar etmektedir.
İçtihat değişiklikleri dışında
çözüme katkı sunacak bir model de oluşmalıdır. Hakkın tesisinde bu kadar önemli
bir rolü olan “Bilirkişiliğin Denetimsizliği Sorunu”nun da kurumsal şekilde
çözümlenmesi lazımdır. Bu sorunun kurumsal çözümlerinden biri modern
teknolojiden yararlanılması ile sağlanabilir. Buna göre; en azından,
bilirkişilerin, tarafların ve taraf vekillerinin iletişim araçlarının
(telefonlarının) sistemde bulunduğu bilinmektedir. Bu iletişim kanallarının
doğrudan veya aracı kullanarak dolaylı şekilde işletilerek adaletin adliye
dışında aranması durumunun önlenmesini sağlayacak bir bilgisayar
programı geliştirilip çalıştırılabilir. Bu yazılımda, taraflar ile doğrudan veya
dolaylı iletişim zinciri oluştuğu tesbit edildiğinde sistem otomatik olarak
devreye girip suistimal olup olmadığını denetleyecek yazılım destekli
hukuki bir model/işleyiş kurulması mümkündür. Bu model kurulursa ucu kimlere
dokunur bilinmez. Ancak, çözüm var, eğer gerçekten adaletin tesisi istenilirse
tabii ki…