Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.70
Gram Altın
2486.55
BIST 100
9524.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Ocak 2021

Sevimsiz bir tekrar

Ortam değişmedikçe, bir değişme emaresi göstermedikçe, hatta sevimsiz mevcut alabildiğine tahkim edildikçe, sizin de benzer şeyleri tekrarlamaktan başka bir seçeneğiniz kalmıyor. Aynı şeyleri tekrar etmemek, ya yaşadığınız hayati şeyleri göz ardı edip ilgisiz, alakasız şeylerden bahsedeceksiniz ya da gözünüzün önünde cereyan eden iş ve işlemleri başka türlü görmeye, çoğunlukla çoğunluğun istediği tarzda görmeye ve o şekilde yansıtmaya başlayacaksınız. Bu koşullarda hayati gerçekliğe sırtını dönmek, ilgisiz, alakasız iş ve işlemlerle zaman geçirmek veya sırf başkaları öyle görüyor diye öyle görmek makul ve meşru bir seçenek olmadığı için bildiğimizi yapmak, düşündüğümüz söylemek kalıyor geriye. İstediği kadar sevimsiz bir tekrar olsun.

Dikkat etmekte ve dikkatlice tespit etmekte fayda var. İç işleyişimiz kontrolsüz bir şekilde. İlke ve değerlerden, yapısal düzenlemelerden ziyade keyfe keder iş ve işlemlerle yürüyor. İlginç bir şekilde bu camiayı bugüne kadar günahı kadar sevmemiş kimi odaklar, son derece operasyonel şekilde bu keyfekederliğin stratejik bir hamle olduğunu, bir beka mücadelesinin gereği olduğunu belirterek arkadan iteklemeye ve gidilen yanlış yolda gitmeye daha çok gitmeye yüreklendiriyorlar. Güncel gelişmelerin sıcaklığında varoluşsal bir siyasetin gereği olarak lansmanı yapılan bu tarzın sakin ve sade bir şekilde ele alınmasında yarar var. Yapılan iş ve işlemler, yürütülen siyaset, kullanılan söylem ilkesel anlamda doğru mu? Ahlaken savunulabilir mi? Pratik/pragmatik açıdan işlevsel mi?

Yaptığımız iş ve işlemler, yürüttüğümüz siyaset, kullandığımız söylem, ilke ve değerler üzerinden yürümek durumundadır. Çünkü varlığımızı dolayısıyla siyasetimizi, söylemimizi, iş ve işlemlerimizi anlamlı kılan şey, bu ilke ve değerlerdir. Dolayısıyla ilke ve değerlere uygunluk taktik bir hamle değil varoluşsal bir gerekliliktir. Bağlantılı şekilde varlığımızın, ilişkimizin ahlakiliği de son derece önemli bir diğer husustur. Uyulması gereken kuralların ve yapılması gereken görevlerin niteliğini belirleyen ahlaki duyarlılık aynı zamanda kendimize ve ötekilerine gösterdiğimiz hassasiyet ve özenle doğrudan ilintilidir. Bu iki husus Türkiye tarihinde kurucu bir irade, sözü dinlenir ve güvenilir bir varlık olarak var olup olamayacağınızı geniş ölçüde tayin ediyor. Konjonktürel değil üstelik, orta ve uzun vadede. Şu an yapılıp edilenler, yürütülen siyaset ve kullanılan söylem, açık ve net söylemek gerekirse, orta ve uzun vadede Türkiye’yi yönetme, yönlendirme iddiasından, pozisyonundan vazgeçme hatta böyle bir iddiayı, böyle bir pozisyonu ciddiye almama olarak okunmalıdır. Çetin bir mücadelenin neticesinde mahrum bırakıldığınız, uzak tutulduğunuz zorunlu bir durumdan değil tam tersine son derece iradi tasarruflar neticesinde yapılıp edilenlerin doğal neticesi olarak karşımıza çıkan bir durumdan bahsediyoruz.

Gelgelelim pratik/pragmatik açıdan yapıp ettiklerimizin işlevsel olup olmadığına... 20 yıl öncesinden fikren, ruhen daha mı güçlüyüz? İtibarımız daha mı güçlü? Söz söyleme meşruiyetimiz daha mı geniş? (vesaire) On yıllar boyunca şikayetçisi olduğumuz bir sistemi hiçbir yapısal dönüşüme uğratmadan, kadrolaşma üzerinden bir takım mevki-makamların doldurulduğu bir tarz-ı siyasetin ilkesel ve ahlaki açıdan neye tekabül ettiği bir yana, pratik/pragmatik açıdan da nasıl taşınması güç yükler oluşturduğunu yaşadığımız her hadisede deneyimliyoruz. Bu tarz bir varoluş isteği devasa bir görünüme neden oluyor elbette. Ancak devasalığını gördüğümüz ve pek bir memnun olduğumuz şeyin kof ve hantallığıyla yüzleşmek istemiyoruz. Bu görünüm bir canlılığa, bir atılıma, diriltici bir ruha, dönüştürücü bir kabiliyete işaret etmiyor. Sıkıntı burada! Ne inşa etme beceriniz var, ne de varlığınızı koruma direnciniz var. Üstelik bunca imkân varken... Büyük bir sermayeyi, onyıllar boyu çekilen onca çileden, atlatılan onca badireden damıtıla damıtıla getirilen bir sermayeyi neye harcandığı belli olmayacak şekilde tüketmeye devam ediyoruz. Yazık!