Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.77
Gram Altın
2428.65
BIST 100
9742.87
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


​Sonbaharda yeşillenen ruhum

Sonbahar, bütün varlığımı saran aşktır, umuttur ve inançtır. Doğayı, hayatı ve kendimi sonbaharda doya doya yaşıyorum. Bütün kurumuşluklarına rağmen çiçeklerin bitmeyin tazelikleri, sularda kıvrılan sararmış yaprakları seyretmek ve takip etmek olağanüstü mutluluk kaynağımdır. Serin yaylaları, geniş ovaları ve kayalık tepelikleri düşünüyorum. Sonbaharın çiğ taneleri, gözlerimde bir özlem, tutku ve coşku yaratıyor. Sonbaharda içime hüzün çökmüyor. Sonbahar, doğaya, hayata mutluluğa ve tutkuya olan arzumu diriltiyor, güçlendiriyor ve canlandırıyor. Sonbaharda doğa muhteşem, hayat muhteşem, tutku ve sevinç muhteşem.

Sonbahar, doğaya ve hayata dair ne varsa hepsini insana yaklaştırmaktadır. Dallara uzansam ulaşacakmış gibi, en yüksek ağaçlara çıkabilecekmişim gibi hissetmek, sonbaharın her şeyi yakınlaştıran özelliğinden kaynaklanıyor olsa gerektir. Sonbahar, cana can katan cana en yakın mevsimdir. Sonbaharı, çok cana yakın buluyorum. Sonbahar, sade ve mütevazi bir dost gibi hep bana eşlik ediyor. Sonbahar, bir öğretmen gibi mağrur olmayı değil, mütevazi ve sade olmayı öğretiyor. Sonbaharda çiçekler, sular, dağlar, bulutlar, ağaçlar bizi farklı duyuyorlar ve anlıyorlar. Sonbaharda doğadaki bütün canlılarla Martin Buber’in bahsettiği sahici Ben-Sen ilişkisini kuruyorum. Doğadaki hiçbir varlık, nesne değildir. Doğadaki bütün varlıkların özne olduğu bilinciyle onlarla sen-ben ilişkisi bağlamında diyalog kurmak, onlarla can olmak ve onları tecrübe etmek olağanüstü bir doğallık durumunu ifade ediyor. Birden bire Merve’yle o yüce tepeye çıkma hasreti basıyor. O tepeye çıkarken attığımız her adımı bizimle paylaşan ağaçlar ve çiçekler, yükümüzü hafifletiyor. Doğanın dağın ve O’nun muhteşem birlikteliğinden hayat dediğimiz olağanüstü mucize beliriveriyor. Hayat mucizesi belirdikçe önceki birikmiş kaygıların ve vehimlerin yüreğimi terkettiğini, muhteşem bir nehir gibi duygularımın ve tutkularımın coşmakta oluşuyla kendimden geçercesine kendimi, canı ve cananı buluyorum.

Sonbaharda senin geçtiğimiz yollardan ve parklardan geçiyorum. Topraklar,bulutlar ve hava, senden bana sevinç getiriyor. Sonbaharda hüznü değil, sevinci seviyorum. Sonbaharın senden getirdiği sevinç, bana yepyeni bir duygu yaşatıyor, rüzgarlarından gelen bu musikiyi ruhum kendini yenilemek için bütün zerreleriyle dinliyor.

Seninle geçirdiğimiz sonbaharları hatırlıyormusun?Kuşlar ağlıyor dediğinde, yok kuşlar cıvıldaşıyor dediğimi hatırlıyormusun? Sonbaharda havanın tatlı bir hayal gibi olan serinliğini, toprağın baharda tekrar yeşertmek için her şeyi içine çekmesini, doğanın gizeminin ve belirsizliğinin olağanüstü macerasını anlatıyordum sana. Sonbaharda doğa, kendini çok farklı yaşamaktadır. Sonbaharda kalbler sevinçle dolmakta, gözler coşkuyla parıldamaktadır. Sonbaharda dökülen yapraklar, tekrar ayağa kalkmanın yakıtı olarak önümüzde durmaktaydı ve dinlediğimiz besteler çağlar ötesinden mesajlar getirmekteydi. Sonbaharı düşünürken, aslında seni düşünüyorum. Şu anda ne yaptığını düşünüyorum. Sonbahar ve seni birlikte düşünmenin, senin şu anda ne yaptığının bilmemenin verdiği dinginlenemez coşkumu Nazım’ın Piraye’ye yazdığı dizelere sığınarak teskin etmeye çalışıyorum: “Şu anda şimdi, şimdi?/Evde mi, sokakta mı, çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?/Kolunu kaldırmış olabilir,- hey gülüm, beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!.../ O şimdi ne yapıyor, şu anda, şimdi, şimdi?/Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor./Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir, - her kara günümde onu bana tıpış tıpışgetiren sevgili, canımın içi ayaklar!...-/ Ve ne düşünüyor beni mi?/ Yoksa ne bileyim fasulyenın neden bir türlü pişmediğini mi?/Yahut, insanların çoğunun neden böyle bedbaht olduğunu mu? O şimdi ne düşünüyor, şu anda, şimdi, şimdi?...”

Sonbaharı seviyorum. Sonbahardaki seni seviyorum Sonbaharın seni içine alan renkliliğini, coşkusunu ve umudunu seviyorum. Sonbahardaki sen aşkımı Ümit Yaşar Oğuzcan Ben Eylül Sen Haziran şiirini mırıldanarak devam ettiriyorum: “Bir eylüldü başlayan içimde/Ağaçlar dökmüştü yapraklarını/Çimenler sararmıştı/Rengi solmuştu tüm çiçeklerin/Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı/Katar gidiyordu kuşlar uzaklara/Deli deli esiyordu rüzgar/Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa/Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar/Neydi o bir zamanlar/Sevmişliğim, sevilmişliğim/O heyheyler, o delişmenlikler neydi/Ne bu kadere boyun eğmişliğim/Ne bu acıdan korlaşan yürek/Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım/Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne/Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım/Beni kötü yakaladın haziran/Gamlı, yıkık eylül sonuma/Bir ilk yaz tazeliği getirdin/Masmavi göğünle/Cana can katan güneşinle/Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime/Çiçekler açtı dokunduğun/Çimler büyüdü yürüdüğün/Ve güller katmer oldu güldüğün yerde/Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi/Oldurduğun yemişlerin ağırlığından/Dallarım yere değiyor/Güneşi batmadan saçlarının/Bir dolunay doğuyor bakışlarından/Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma/Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık/Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan/Ölebilirim artık/Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse/Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma/Baksana; parmak uçlarım ateş/Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden/Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan/Benimle meydan oku her çaresizliğe/Benimle uyu, benimle uyan/Birlikte varalım on üçüncü aylara.”