Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Temmuz 2020

Sonuçlarda mı, bizim ısrarımızda mı problem var?

İki hafta önce LGS sonuçları açıklanmıştı. Şimdi de YKS sonuçları açıklandı. Sonuçlar sadece öğrencilerin nereye yerleşeceğini göstermiyor. Aynı zamanda sistemin varlığına ve işleyişine ilişkin esaslı bir fotoğraf sunuyor. Ne demek sistemin varlığı ve işleyişi? Sistem belirli bir müfredatı, belirli bir zaman diliminde, belirli yöntem ve teknikle, belirli formasyon almış kişiler üzerinden belirli mekanlarda aktaracağını varsayıyor. Devasa bir yapı ve organizasyon bunun için var. Merkezi sınavlar sistem içinde araçsal bir işlev görmekle birlikte bu varlık iddiasına ve işleyişin niteliğine ilişkin bize somut ve spesifik bir tablo çiziyor. Kısaca, başarımızın en önemli ölçütü olarak saydığımız belirlenmiş müfredatın belirlediğimiz nüfusa aktarımının ne oranda gerçekleştiğini gösteriyor. Yani öğrencilerimize merkezi sınavlarda sorumlu tuttuğumuz derslerde başarı durumu nedir? Bu başarı öğrencilerin bireysel performansına ilişkin çok şey söylüyor elbette. Bu öğrencilerin velilerine ilişkin de çok şey söylüyor. Tıpkı yürürlükteki sisteme ilişkin çok şey söylediği gibi...

Burada kısaca ÖSYM’nin açıkladığı YKS istatistiklerine bakmakta fayda görüyorum. Verilere göre TYT'de sınavı geçerli olan 2 milyon 295 bin 890 adayın testlerdeki ortalamaları şöyle: "Türkçe 40 soruda 14,288, sosyal bilimler 20 soruda 7,788, temel matematik 40 soruda 5,556, fen bilimleri 20 soruda 2,668 ortalama.” AYT'ye girip sınavı geçerli kabul edilen 1 milyon 672 bin 309 adayın ortalama ise şu şekilde: "Türk dili ve edebiyatı 24 soruda 4,799, tarih-1 10 soruda 1,436, coğrafya-1 6 soruda 1,576, tarih-2 11 soruda 1,489, coğrafya-2 11 soruda 2,732, felsefe grubu testinde 12 soruda 2,298, din kültürü ve ahlak bilgisi veya ek felsefe grubu testinde 6 soruda 0,652, matematik 40 soruda 7,584, fizik 14 soruda 1,082, kimya 13 soruda 1,416, biyoloji 13 soruda 1,309 ortalama.” Ayrıca yabancı dil testine ilişkin veriler de var ÖSYM’nin açıklamasında. Onları da aktarmanın bir gereği yok. Bunlar tek tek ayrıntılandırmanın şu aşamada bir anlamı yok. Bu verilerden hareketle sormamız gereken sorular var. Günlük ve gündelik merakın ötesinde bu göstergeleri vesile kılarak sistemin ontolojisine yönelen sorular gerekiyor bize.

Örneğin bu sonuçlar herkesin kabul ettiği üzere kabul edilmesi zor olan bir performansı gösterdiğine göre şu bir kaç soruyu MEB, YÖK, ÖSYM, üniversiteler, eğitim kamuoyunun tüm paydaşları birlikte ele almak mecburiyetindeyiz: Bu sonuçlar bu seneye mi özgü? Bu seneye özgü ise son bir yılda yaşanan bazı sıkıntılardan bahsedeceğiz demektir. Örneğin küresel salgın gibi... Yoksa bu başarısızlık, ülkemiz eğitim-öğretim sisteminin alt ve üst eşikleri belli ve neredeyse her yıl bu sınırlı eşikler içinde birbirini yenileyen bir performanstan mı bahsediyoruz? Örneğin 3 yıl önceki matematik ortalaması ile bu yılın ki arasında nasıl bir fark var veya bir fark var mı? Biz bugüne değin genelde bu verilerden hareketle sistemik bir problem, yapısal bir sıkıntı görmek yerine öğretmen niteliği, araç-gereç eksikliği, yöntem-teknik tercihi, öğrenci-veli ilgisizliği gibi hususlarda mevzuyu tüketmeyi tercih ettik. İyileştirmeleri, çözümleri hep bu okumanın üzerine oturttuk. İşin ilginci iyileştirmeleri, çözümleri hayata geçirme noktasında da çok fedakârane çalıştık ve başarısız olduğumuzu söylemek mümkün değil.

O halde bildiğimiz yolda yürümeye devam mı edeceğiz, yoksa bu alan parselasyonundan çıkıp Nietzsche’nin ifadesiyle “iyinin ve kötünün ötesinde” yeni bir yol mu çizeceğiz? Bu şu sorunun netleşmesiyle ilintili: Bu sistem vaat ettiklerini gerçekleştirmede yukarıda tarihsel olarak sıraladığımız teknik-tali hususları giderememe nedeniyle mi hata veriyor, yoksa bu sistemin kapasitesi zaten bu ve biz gerçekçi olmayan bir şekilde sistemden kapasitesinin üstünde bir performans mı bekliyoruz?