Dolar (USD)
32.49
Euro (EUR)
34.82
Gram Altın
2485.75
BIST 100
9547.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 May 2022

Stokçuluk ve İhtikâr

Bu köşedeki ilk yazılarımdan birinin başlığı “homoekonomikus” idi.

Homoekonomikus sadece iktisat, ekonomi odaklı, kazanma hırsıyla dolu insan anlamına geliyor.

Bu insan tipi, sanayi devriminin ürünü oluyor.

Sanayi devrimi beraberinde kapitalizm, liberalizm, komünizm, feminizm, Nazizm, Darwinizm, ırkçılık gibi “doğa dinlerini” getirdi.

Doğa dinlerinin mihverine giren insanoğlu mavi gezegeni adeta plastik ve betondan bir AVM’ ye dönüştürdü.

Aşırı beslenme ve obesite başlıca tıbbi sorun haline geldi.

Doğa dinleri insanı özgürleştiğini iddia ederlerken,aslında onu yalnızlaştırdı.

Roma Saltanatının son zamanlarında, zenginler arasında açgözlülük öyle bir hal almıştı ki, midelerinde yer açarak tekrardan yiyip içebilmeleri için, “kusma yerleri” inşa ettirmişlerdi.

Roma medeniyetine geri dönüldü.

Hep kazanmaya şartlanıldı, şefkat, merhamet, vicdan, kanaat, empati, fedakârlık gibi hasletler kaybedildi.

Homoekonomikus, tüm hedef ve düşüncelerini ekonomik çıkarlarına göre düzenler, hayat tekdüze üretmek ve tüketmek ekseninde gider-gelir.

Homoekonomikus adeta üretim bandındaki bir üründür.

Ülkemiz ciddi bir “homoekonomikus” laşma buhranı yaşıyor.

Yerde yatan düşkünün yanından umursamadan geçen, mazlûma yardımdan kaçınan, şiddete tanık olup başını çeviren, komşuluk ilişkisi bilmeyen, hatta onları tanımayan, hep hırslı, hep daha fazlasını isteyen, trafiği bile maraton ve düello sanan, “homoekonomikus” luktan boğulmak üzereyiz.

Pandemi ve savaş nedeniyle yaşadığımız ekonomik dalgalanmalarda habis bencillerle, tüketim sapıklarıyla yüz yüze geldik.

Ölümcül salgını bile kazanca çeviren canilerle meğer birlikte yaşıyormuşuz.

Görüldü ki, bir stokçu ile kaos yaratmak amacıyla o mala hücum eden tüketicinin kötülük katsayıları farksızdır.

İmam-ı Gazali, Kimya’yı Saadet” de “stokçu” luktan “ihtikâr” stokçulardan da “muhtekir” olarak bahseder.

Gazali’ye göre “ihtikar” öyle kötüdür ki, muhtekir yani stokçu stokladığı malı tamamen sadaka olarak dağıtsa günahını karşılamaz.

Gazali, Hz. Ali(ra)’nin stoklanan bir mal haber verildiğinde o malın yakılmasını emrettiğini söyler. Demek ki Hz. Ali stoklanan malı bile iğrenç bulmaktadır.

İslam’ın ilk devirlerinde bir tüccar Basra’ya vekilini gönderir. Vekil Basra’ya vardığında satacağı malın pahalanacağını duyar, bir hafta şehir dışında bekledikten sonra şehre girer ve pahalanmış fiyattan malları satar. Bunu iftiharla patronuna bildirir. Tüccar malın tamamının edinilen kârla birlikte sadaka olarak dağıtmasını emreder. Veliline yaptığının cinayet olduğunu söyler.

Hırs ve açgözlülük çoğu kere hüsranla neticelenir.

Gazali’nin naklettiği şu menkıbe haris insanın akıbetini ne güzel anlatır:

Bir kimse İsa aleyhisselama arkadaş olmak ister.

Beraber yola çıkarlar.

Bir derenin yanına gelirler. Üç tane ekmekleri vardır. Oturup birer ekmek yerler. İsa aleyhisselam derenin kenarına gider, geri dönünce kalan tek ekmeği göremez ve “kim aldı?” diye sorar. Adam, “bilmem!” der, oradan ayrılırlar.

İki yavrusu olan bir geyik gelir. İsa aleyhisselam birine seslenir yanına gelir onu keser, kızartırlar ve doyuncaya kadar yerler sonra Hz. İsa “diril!” der. Allah’u Teâlâ’nın izni ile yavru dirilir ve gider.

Bunun üzerine o adama dönüp, “Bu mucizeyi sana gösterdim Rabbim için söyle o ekmek ne oldu?” buyurdu. Adam yine “bilmem!” dedi.

Oradan da gittiler.

Sonra bir vadiye ulaştılar. İsa aleyhisselam onun elini tuttu ikisi de suyun üzerinden yürüyerek geçtiler. Bu mucizeyi sana gösteren Allah için söyle o ekmek ne oldu? buyurdu. Adam yine “bilmem!” dedi.

Oradan da ayrıldılar.

Çakıltaşı çok olan bir sahraya geldiler. İsa aleyhisselam o taşları topladı ve “Allah’ın izni ile altın olun!” buyurdu. Hepsi altın oldu. Altınları üçe ayırdı ve bir kısmı benim, bir kısmı senin, bir kısmı da ekmeği alanın buyurdu.

Adam gördüğü altınlara tamâ ederek, ekmek bendedir deyip ikrar etti. İsa aleyhisselam hepsi senin olsun der ve adamı orada bırakıp gider.

İki kişi adamın o adamın yanına geldiler onu öldürüp altınları almak istediler. Beni öldürmeyin bu altınları üçe taksim edelim dedi. Razı oldular. Sonra üçünden birini yiyecek getirsin diye şehre gönderdiler.

Adam gitti yiyecek aldı. Ancak hırsa kapıldı. Altınların hepsi bana kalsın diye yiyeceklerin içine zehir koydu.

Diğer iki kişi ise gelince onu öldürelim altınları biz alalım dediler.

Geldiği zaman onu öldürdüler sonra oturup getirdiği yemeği yediler kendileri de öldüler.

Altınlar ortada kaldı.

İsa aleyhisselam oradan geçiyordu.

Altınları ve üç kişinin de ölmüş olduklarını gördü.

“Dünyayı sevenler böyle olur” buyurdu.

Gazali ekliyor, “yılan tutmakla uğraşanlar sonunda yılanın elinde can ver verirler”.

Hz. Ömer(ra) ve Hz Ali (ra) Şam Valisini teftişe giderler.

Vali, Selman-ı Farisi dir.

Selman, misafirlerine yemek olarak zeytinyağı ve ekmek ikram eder. Hz. Ali serzenişte bulundu; “yağın içinde biraz tuz olsaydı, ne güzel olurdu” dedi.

Selman’ın cevabı şuydu: “Bütün zevkleri bu Dünya’da tadacaksak, cennete ne kalacak”.

Biz böyle bir medeniyetten gelmekte iken nerelere savrulduk?

Medya ve reklamcılık sektörünün sürekli kışkırtmalarla mutluluk rezervlerimizi acımasızca tükettiği bir dünyadansa, Selman’ın mütevazi dünyasına ne dersiniz?

Acıların sebebi arzular değil mi?