Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2504.48
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Aralık 2022

Suriyede Ne Su Uyur, Ne de Düşman

Anglo-Sakson yer kürenin Ortadoğu’ya pro-dizayn projesi ile fitilini ateşlediği halk isyanları, Tunus’la başlayıp bir domino etkisiyle Ortadoğu coğrafyasında bölgenin yüz yıllık statükosunda tarihi nitelikte kırılmalara neden oldu. Bu yeniden dizayn projesinden Irak ve Suriye yeni dönemin kaotik parametrelerinden en fazla etkilenen ülkeler oldu. Bu iki devlet, egemenliklerinin zayıflamasıyla birlikte devlet dışı aktörlerin sahne aldığı melez bir dönem içerisine girdi. Irak’ta Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) adı altında hukuki statü kazanırken; dış güçlerin bölgesel rekabetinin de etkisiyle DAIŞ, Haşdi Şaabi, gibi devlet dışı aktörler küresel devletlerin gizli ajandalarını uygulamaya koyarak, bölgede de facto olarak hakimiyet tesis etmeyi başardılar. Irak-Suriye siyasi sınır hattı bu aktörler tarafından fiilen ortadan kaldırıldı. Kuzey Suriye’de Demokratik Birlik Partisi (PYD)-Halk Koruma Birlikleri (YPG) de bu yeni dönemin ABD güdümündeki en önemli piyonlarından birisi olarak neşet etti. PYD/YPG Suriye’de yaşanan kaostan istifade ederek, Esed rejimiyle girdiği angajmanın da sağladığı etki ile kısa sürede Türkiye-Suriye sınır hattında bazı bölgeleri kontrolü altına alıp buralarda kanton ilan etti.

Gelinen aşama itibariyle anlaşıldı ki DAEŞ ile mücadele üzerinden meşruiyet kazandırılmaya çalışan PYD/YPG; bu coğrafyada kendisini hamil gören batılı devletlerin kadimden beri Kürt etnik yapsını manipüle ederek bir terör devleti kurma idealarının ete kemiğe bürünmüş haliydi. Bir PKK devleti karanlık dehlizlerde kurulan masada çoktan dizayn edilmiş, bundan sonra sıra de-facto hamlelerle bu “masa devletine” ruh üflemeye gelmişti.

İşte tam bu zamanda Türk devlet aklı, sınırda bir oldu- bitti PKK devletinin kurulma çabalarına karşılık proaktif hamleleri ardı ardına yapmaya başladı. 24 Ağustos 2016 da, Fırat Kalkanı Harekatı ile YPG’nin Afrin- Münbiç arası kurmak istediği koridora engel olundu.28 Ocak 2018 Zeytin dalı operasyonuyla Afrin YPG den temizlendi. 9 Ekim 2019 tarihinde Barış Pınarı Harekâtı ile özellikle Resulayn ve Tel-Abyad’daki YPG unsurları Türkiye sınırlarından püskürtüldü. En nihayetinde 27 Şubat 2020 yılında yapılan harekât ile de özellikle bölgede YPG eliyle bozulmaya çalışılan demografik yapının korunması hedeflendi.

Türkiye hemen ensesinde kurulmak istenen PKK devletini önlemek için bir yandan fiili olarak sahada mücadele ederken diğer yandan Astana süreci ile diplomatik alana da müdahil olarak muhtemel diplomatik hamleleri de önlemek istedi. Astana zemini Türkiye’nin Suriye politikalarının hem hukuki hem de siyasi alt yapısını oluşturması bakımından oldukça önemli. Astana sürecinde Suriye’deki terör örgütleri ile mücadele edilmesi hususu Türkiye’nin istediği gibi kaleme alındı. Bu anlamda Türkiye’nin Astana zirvesinde özellikle bir terör örgütü ile mücadele etmek için (DAEŞ), bir başka terörü örgütünün kullanılmasının (YPG) uluslararası hukuka aykırılığını dile getirmesi önemliydi. Her ne kadar da Astana zirvesinde özellikle İran’ın terör örgütü tanımı ile Türkiye’nin terör örgütü tanımı birbiriyle örtüşmese de, Astana zirvesinin terörle mücadeleye ilişkin hüküm içeren metni Türkiye’nin son hava harekatının meşruiyeti bakımından çok önemli bir hukuki dayanak teşkil etmektedir.

Son olarak Suriye Fıratın doğusu/ batısı ayrımı yapılmadan düzenlenen başarılı hava harekâtı akabinde Sayın Cumhurbaşkanımız bir kara harekatının sinyalini verdi. Kara harekâtı yapılma ihtimali hem ABD hem Rusya hem de İran tarafında tedirginlik yarattı. Kamuoyu ilgili devletlerden gelen mesajları tartışa dursun, farazi Meksika sınırından ABD sınır hattına füze atılsa ABD buna karşılık vermeden önce acaba ahali ne der diye bekler mi? Sorusunu soralım.

Türkiye, kara harekâtını epey uzun zamandır erteliyordu. Son olan olaylar dikkate alındığında kara harekâtı ülkemizin güvenliği için artık zorunluluk arz ettiği tartışmasız. Bu harekât öncesi bir durup bakalım ABD ne diyor? Ya da Rusya veya İran ne diyor? diye beklemenin, gelen itirazlara kulak asmanın hiç bir anlamı bulunmamaktadır. Gerçekleştirilen hava harekatı elbette kıymetlidir. Ancak askeri lügatta telaffuz edildiği üzere “zafer süngünün ucundadır” ve “postalınızın değmediği yer kontrolünüzde değildir.”

Kara harekatı bakımından, Uluslararası hukukun de-facto durumları tümden dışlamadığı, bilakis yaratılan fiili durumu fail lehine müktesep hak kabul ettiği de dikkate alınmalıdır. Asla unutmayalım, düşmanı beri dursun, suyun dahi uyumadığı bu coğrafyada proaktif politikalardan bir anlık zafiyet gösterilerek konu, komşu, ahali ne der arafında vakit kaybetmek, mazallah PKK terör devletinin ayak seslerinin Ankara’dan duyulmasına neden olabilir.