Uzaktan eğitim, kaçış rampası ve kayıtsızlık
“Ben henüz bir gençken, henüz komünist olan bir ülkede yaşamaktayken göreceli olarak liberal, fakat yine de komünist bir ülkede yaşamaktayken, beni büyüleyen şey şuydu: Eski Yugoslavya’daki komünizmin en azından son 20 yılında resmi ideolojiye inanmamak yalnızca “eh, sorun değil” gözüyle bakılan bir şey olmaktan ibaret değildi. İnanıp inanmadığınızı umursanmamakla kalmıyordu. Eski Yugoslavya’da bir adım daha ileri gitmişlerdir. Hatta şu gözle bakıyorlardı; şayet Yugoslav komünist ideolojisini ciddiye aldığınızı tespit ederlerse “Biz kendine özgür bir özyönetim sosyalizmine sahibiz ki bu da Sovyet bürokratik sosyalizminden çok daha iyidir” gibi şeyleri ciddiye aldığınızı tespit ederlerse, bütün bunları ciddiye almaya tehlikeli bir şey nazarıyla bakılırdı. Geri plandaki fikir de şuydu: Şayet bu ideolojiyi ciddiye alırsanız, çok geçmeyecek ve siz fark edeceksiniz ki işler aslında öyle anlatıldığı gibi değil. Dolayısıyla şöyle bir fikir vardı: Resmi ideolojiyi ciddiye almak, muhalif olmaya giden yolun ilk adımıdır. Bunun arka planında yatan fikir de şudur: Bu durum, ANCAK CİDDİYE ALINMADIĞI TAKDİRDE işe yarayacak olan bir ideolojinin harika bir örneğidir.”
Slovaj Žižek’ten yaptığım
bu alıntı, sanırım bize de pek yabancı değil. Çünkü açık konuşmak gerekirse
bizde de “ancak ciddiye alınmadığı takdirde işe yarayacak” bir yaşam
tarzı/formu egemen. Bunu hayatımızın diğer alanlarında da olduğu gibi eğitim
alanında da görmek mümkün. Eğitime inanmamanız, ciddiye almamanız, ciddiye
alıyormuş gibi yapmanız ve hatta Žižek’in değinmediği ancak ekleme yapmamız
gereken ciddiyeti belirlenmiş ve yönlendirilmiş bir çerçeve içinde kalmak
koşuluyla da sürdürebilirsiniz. Eğitim üzerinden devam edersek, bizde genel
anlamda eğitime ilişkin kayıtsızlık hali egemen. Bu kayıtsızlığa genel anlamda hayatın
diğer alanları karşısında eğitime daha az önem atfedilmesi neden olur. Eğitimin
retorik olarak, teknik bir unsur olarak fetişleştirilmesi elbette söz
konusudur. Ancak eğitime ilişkin düşünsel felsefi kavrayıştan arayışa, alana
verilen önem ve itibardan gösterilen kamusal ilgiye baktığımızda mevzunun nasıl
sınırlanmış ve yönlendirilmiş olduğunu, nasıl öldürücü bir kayıtsızlığa mahkûm
edildiğini görmek mümkün oluyor. Dolayısıyla önem, itibar ve ilgi kamuflajı
altında karşılaştığımız fetişleştirme; olanı, kayıtsızlığı gösteren değil, onu
maskeleyen olarak işlev görmektedir, iş başındadır. Kamufle edilen
kayıtsızlığı, özenle organize edilmiş bir kaçış rampasında ontolojik bir görev
gibi göstermekte ve buna inanmakta muazzam bir performans gösteriyoruz.
Bu aralar “uzaktan
eğitim” dolayımında yaşadıklarımıza bakınca işler çok daha somut ve çarpıcı
hale geliyor. Milli Eğitim Bakanı Eğitim Bilişim Platformu Tanıtımı vesilesiyle
dijital eğitim anlamında dünyanın ilk birkaç ülkesi olduğunu açıkladıktan kısa
bir süre sonra Türkiye’de haber sitelerinin manşetlerinde “EBA çöktü” haberi
yer alıyordu. Sistem çökse de çökmese de “bu konuşma, bu tarz bir konuşma, bu
içerikte bir konuşma” “ancak ciddiye alınmadığı takdirde işe yarayacak” bir
yaşam/yaklaşım tarzı/formu olduğu için problemlidir. Sistemin çökmesi üzerinden
MEB’i ve MEB’in uygulamalarının yargılanması, eleştirilmesi tam da özenle
yapılandırılmış kaçış rampasına uygun hal ve hareketlerdir. O yüzden bu
hareketler biraz keyif kaçırıcı olsa da MEB için de, genel eğitim kamuoyu için
de istenen ve arzulanandır.
O halde önemli ve anlamlı bir yere yaklaşmış oluyoruz. Ne demişti Žižek: “Resmi ideolojiyi ciddiye almak, muhalif olmaya giden yolun ilk adımıdır.” Eğitimi ciddiye almak mevcudu aşmaya giden yolun ilk adımıdır. Peki, biz modern zorunlu eğitimin tarihinin başlangıcından bu yana bu ilk adımı –ki bu adım tarihi bir adımdır ve devrimci bir adımdır– niye atamıyoruz? Yıllarca MEB müsteşarlığı yapmış olan kişinin bizimle dalga geçer gibi dile getirdiği “Cumhuriyet’in başından beri MEB’de paradigmatik hiçbir değişiklik yapılmamıştır. Teknik, tali konularda kimi minimal düzenlemeler yapılmıştır” sözünde berraklaşan “ancak ciddiye alınmadığı takdirde işe yarayan” iş görme tarzının/formunun/yaklaşımının anlamıyla yüzleşmek istemediğimiz içindir belki. Gerçek hayatın hızlı akışında varoluşsal bir mücadele yerine kaçış rampasının sahte güvenliğinde kayıtsızlığı tercih ettiğimiz içindir belki de...