Dolar (USD)
32.41
Euro (EUR)
34.97
Gram Altın
2326.59
BIST 100
9079.97
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Haziran 2023

​Yazar ne zaman yazar

Hayatımızı zamanın bakışlarına borçluyuz. Onu görme ve onun tarafından görülme biçimlerimize… Zamanın kalbi durduğunda bizim kalbimiz de atmayı durdurur. Zaman geri çekildiğinde ve yüzümüze bahşettiği buğu kaybolduğunda biliriz ki bizim de ayakta kalma şansımız yoktur. Zamanın çocuklarıyız bizler ve onunla bakışarak sürdürürüz yolculuğumuzu. Teyakkuz anlarımızda geri çekilse, yerini mekanın ihtişamına bıraksa da dalgınlıklarımızın vazgeçilmez bekçisidir o. Gözlerimiz ne vakit uzaklara dalsa zaman ufukta belirir ve ne yapar eder bakışlarımızın arasına ağrılı bir kıymık yerleştirir. Hayat yürüyüşüne onunla başladığımız, onunla devam ettiğimiz ve onun tarafından terk edildiğimiz doğrudur. Aramızdaki ilişki ne kadar sağlam ve muhteşem olursa olsun o gün gelip çattığında verdiklerini sonuna kadar almayı ve faturada tek bir eksik bırakmamayı bilir zaman. Her şey olup bittiğinde bu ilişkiden geriye kalan tek şey bizim onun elinden çekip alarak zamanın dışına taşıdığımız belli belirsiz anılar ile onun bizden çekip aldığı berrak bakışlar ve yerçekimine emanet ettiği savunmasız bir bedendir. Öyle ki sahneye çıkmak üzere yola koyulduğumuzda burnumuzdan içeri giren buhar sahneyi terk ederken topuklarımızdaki kılcal damarlarda yorgun bir kana dönüşür.

Bir oyundur insanın zamanla arasındaki. Kim kiminle oynar, kim kime şaka yapar, kim kimi kandırır, kim kimin üstesinden gelir ve geçici zaferler kazanır bilinmez. Bilinen tek gerçek şudur: Zamanı alteden insan yoktur ama onu yoran, güçsüz düşüren, silikleştiren, yokluğun sınırlarına yaklaştıran birileri vardır ve bunlar, hiç kuşkusuz yazarlardır.

Yazarın zaman ile kurduğu ilişki muhteşemdir. Sürekli dans halidir bu ikisinin karşılaştığı durumlar, yerler, eşikler. İkisi de birbirinin gücünden haberdardır. Zaman bilir, yazar ise karşısındaki ondan bazı şeyleri çekip almadıkça kendisinden bir şeyler vermez. Yazar bilir, zamanın hakkından gelmenin tek yolu, onun huyuna vakıf olmak ve gramerine uygun davranmaktır. Uyku hali zamansızlık ve bilinçsizlik düzlemidir. Zamanın varlığı bilincin parıldamasına, bilincin varlığı zamanın onun içine yürümesine bağlıdır. Zaman ile bilinç arasında doğrusal bir ilişki vardır. İşte bu yüzden, tam da bundan, yazar zamanı en erken gören, en çabuk harekete geçen ve elinden kurtulamasa da onunla en çok mücadele eden kişidir. Yazar zamana hakkını teslim eden, hakkını veren ve onun hakkından gelen tek kahramandır. Onun bir saniye olsun kendini terk etmeyeceğini, heykeltıraşın elindeki örsün hiç susmadan taşa inmesinde olduğu gibi ha bire kanının içinde gezeceğini, tenini eskiteceğini, ışıldattığı beynini duraklatacağını, açtığı iradesini daraltacağını, semirttiği hafızasını elinden alacağını bilir yazar, böylece işine koyulur. Mademki der yazar, elindeki örsüyle bir taraftan beni biçimlendirmeye çalışırken öteki taraftan ağrısı acısıyla üzerime sayısız yükler bindiriyor zaman, o vakit ben de varoluşumu onun uzanamayacağı yerlere taşırım, onun görüş alanının dışına çıkar, onun yolunu bilmediği adalara sığınırım. Yazma yolculuğunun gerekçesi tam da burada ortaya çıkar işte. Her yazma eylemi, zamanı kullanarak zamanın dışına çıkmak, zamanın dışına çıkarak hayata oradan bakmaktır. Tahayyül gerçeğin üzerine abanır böylece, gök yeri nasıl yumuşak biçimde sarıp sarmalıyorsa zaman dışılık da zamanın üzerine öylece ağar her metin üzerinden. Gündelik yaşamın hayhuyu içinde diğer insanlar zamanın oyuncağına dönüşürken o hayhuyun dışına çıkarak yazar zamanı kendi oyuncağına dönüştürür. Her şiir, her roman, her hikaye, her tiyatro ve hatta yazıya aktarılmamış olsa bile her tahayyül zamanın elindekileri çekip almanın, onu zamanın ulaşamayacağı korunaklı uzamlara taşımanın birer somut göstergesidir.

Tam da bu yüzden hiçbir yazar zamanı fark ettiği andan itibaren onun peşini bırakmaz, onun kendisini eritmesine fırsat vermeden yazma serüvenini zedeleyecek, ihmal edecek ve yazmayı ıskalatacak tek bir anın bile gözünün yaşına bakmadan, son nefesine kadar yazar. Sabahları, bilincin en parlak zamanlarında en az üç saat yazmak zorunda hisseder yazar. Gün ışımadan, ışırken, ışıdıktan hemen sonra kalemini eline alır, mide bulantısı pahasına saatlerce yazarak zamanın uhdesindeki düşünceleri, hayalleri, onun yok etmek için yola çıktığı neredeyse bütün duyarlılık alanlarını kayıt altına alır. Her yazar, kendi kurallarını zamana dayatmak için sabahın bu en verimli saatlerini masasının başında, bir daha vermemek üzere ondan aldıklarının şiirini yazmak, bestesini yapmak için didinir. Tek bir anı bile heba etmez yazar. Öğleden sonralarını okuyarak, anlamı uğraşı içinde geçirir, akşamı dinlenmeye ayırır ve gecenin ilerleyen saatlerini yine zamanın elinden çekip aldığı tahayyüllerle doldurur. Böylece yazarın kaleminden çıkmış her eser çağları aşarak zaman dalgalarının ulaşamayacağı kıyılara yapılmış kumdan kaleler olarak nesilden nesle aktarılır. Siyasal, kültürel ve sosyal tarihlerin aksine bütün bir edebiyat ve edebi eserler tarihi zaman kullanılarak zaman dışı bir dünya oluşturma çabasının ürünüdür. Zaman ölüme, zaman dışılık hayata vurgu yaptığından öteki her şey zamanın hışmına uğrar, silinip tarumar olurken edebiyat eserleri zamanın bile kıymaya cesaret edemediği bir “varoluşu genişletme pratiği” olarak hayatiyetlerini sürdürürler.

Birçok farklı özelliklerine rağmen bütün yazarların buluştuğu tek bir ortak nitelik vardır: Zamanın kurallarına boyun eğmemek ve kendi kurallarını ona dayatmak. Yazarın yorgunluk anına gelmiş tek bir eser yoktur. Eğer varsa böyleleri zaten daha baştan zamanın hışmına uğramaktan, silinip gitmekten yakasını kurtaramamıştır. Bütün büyük eserler kesin bir bahanesizliğin kışkırttığı zamana meydan okumanın ürünüdürler. Sabah ışığını kaçırmış hiçbir yazar günün diğer saatlerini aydınlatacak cesareti kendinde bulamamıştır. Ve zaman, kendisini görene, fark edene, hakkını verene iyi davranır. Zaman, en çok yazara iyi davranır.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan