Yolsuzluklara karşı mücadele kurumu olmadan rüşvet sorunu çözülür mü?
Ülkemiz iki üç asırdır bariz şekilde yaşanan bir
suiistimal kültüründen rahatsızlık yaşıyor. Dünya tarihinde her dönemde, her
kesimden, herkes bu sorunu, her zeminde dile getiriyor. Hatta o kadar ki 14-15
yüzyıllarda yaşamış Fuzulî de “Şikâyetname” adlı eserinde bu konuyu çok güzel
bir sosyolojik tahlil ile dile getirmiştir. Bütün bunlardan ortaya çıkan bir
durum var ki, bu hastalık çabuk ortaya çıkar, kolay bulaşıp yayılır, zor
önlenir bir mikroptur. Tedavisi sistemli bir yaklaşım olmazsa, bu hastalığın
tedavisi de olmaz. Biz her konuda olduğu gibi bu konuda da bir sistem sorunu
yaşıyoruz. Bu sistem sorununu çözmemiz gereklidir.
Yolsuzluk-rüşvet gibi konulara karşı mücadelede doğru
bir modelleme yapılması otonom yürüyen bir sistem kurulması gereklidir. Bu
sistem kurulmadan ve bu mücadele yapılmadan sonuç alınması mümkün değildir.
Özellikle Cumhuriyet tarihinde her dönemde bu sorundan şikâyetler olmuş, her
muhalefet bunu eleştirmiş ancak her gelen iktidar değişiminde aynı sorun devam
edegelmiştir, o kadar ki, çoklukla gelen gideni aratmıştır…
Başlangıçta da değindiğimiz eserinde Fuzulî bugün dahi
geçerli olan önemli tespitlerde bulunur, buna göre;
“Selam verdim,
rüşvet değildir diye almadılar. Hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat
etmediler. Eğerçi görünürde itaat eder gibi davrandılar ama bütün sorduklarıma
hal diliyle karşılık verdiler. … Dedim: Hesaba alsalar bu tuttuğunuz yolun
fesadı bulunur. Dediler: Bu hesap, kıyamette sorulur. Dedim: Dünyada dahi hesap
olur, haberin işitmişiz. Dediler: Ondan dahi korkumuz yoktur, katipleri razı
etmişiz. Gördüm ki sualime cevaptan başka nesne vermezler ve bu berat ile
hacetim kılmağın reva görmezler, çaresiz mücadeleyi
terk ettim ve mey’us ü mahrum guşe-i
uzletime çekildim.”
Şeklinde serzenişini dile getirir. Eserin yazıldığı
dönemin Osmanlı İmparatorluğunun en ihtişamlı dönemi olması, Kanuni Sultan
Süleyman gibi güçlü bir padişahın döneminde yazılmış olması da manidardır.
Bütün bunları üst üste koyduğumuzda sorunun içsel ve dışsal iki nedeni olduğunu görürüz. İçsel nedenler arasında
toplumsal kültürde “etik, ahlak,
haram-helal” gibi değerlerin toplumun bireylerinde yozlaşması yatar. Bunun
çözümü de eğitim ve kültür faaliyetlerinin bir sistemik bütünlük içinde ulusal
etik stratejisi hedeflerine odaklı sistem kurulması ile mümkündür. Dışsal
nedenler olarak da suiistimali önleyecek bir denetim sisteminin kurulmamış
olması, hiç bir iktidar değişiminde geçmişteki yolsuzluklarla hesaplaşma
yapılmaması gibi nedenler yatmaktadır. Kısaca içsel ve dışsal sistemsizlik
sorunumuz var…
İçsel nedenlerin ortadan kaldırılması; birey bazında değer
odaklılığın söylemde değil, eylemde topluma hâkim kılınması ile
mümkündür. Ancak, biz son dönemde söylem toplumuna dönüştük; topluma
rol model olması gereken kişilerin eylemleri
ile söylemleri birbiri ile uyumsuz, menfaatleri ile ilkeler çatıştığı zaman
üç kuruşa satılan kişilerin topluma rol model gösterildiği bir saçmalıklar
zinciri içinde yaşar olduk… Dışsal nedenlerin bertaraf edilmesi için atılacak
birinci adım -ilk iktidar değişiminde-
geçmişte yanlış yapan, yolsuzluk-rüşvet vs işleri yapan her kim varsa, tek tek
hesaplaşmanın yapılmasıdır. Hesap soran, hesap vereceğini bilir
ve hesap verilebilir yönetim modeli ile iş yapar… İkinci adımda ise adı Yolsuzluklara Karşı Mücadele Kurumu
(veya benzeri bir adı) olan, ciddi teknolojik altyapısı oluşturulmuş,
elektronik ortamdaki bütün bilgilere erişimi olan, ülkemizin bilgi toplama
kurumları ile istihbarat paylaşımı yapılması sağlanan, “etkili” bir denetim
kurumu kurularak, güçlü bir mücadele yürütülerek çok kısa sürede sorunu çok
büyük ölçüde çözmek mümkün olacaktır.
Bu yapının kurulmasında dikkat edilecek konu “irade”
meselesidir. Kurumu “yolsuzluk ile”
mücadele kurumuna çevirip her türlü yolsuzluğu yapan yani, işini yolsuzluk ile
yapan kurum haline getirmeden,“yolsuzluklara
karşı” mücadele eden ve bunu da gerçekten ve samimi şekilde yapan bir
sistem ve bu sistemi yönetecek kişiler ve bu sistemin kurulup etkin
işletilmesine destek veren temiz yöneticilerimiz olması lazımdır ki, sorun
çözülsün. Yoksa bu kurum bütün yolsuzlukların ranta çevrildiği ve aklandığı
yere dönüşür. En yukarıdan, başlayarak en aşağıya kadar yolsuzluklara karşı
mücadele “iradesi” olursa bu iş çözülür, bu irade herşeyin başıdır.
Çözme iradesi olmaz da yolsuzluklar ile
birlikte mücadeleye dönerse, uzunca bir süre daha yolsuzluklar ve yolsuzlar
ile yaşamaya devam ederiz. Niyet, ameli nasıl sâlih veya fâsit
yapıyorsa irade de idareyi sâlih yapar… Bu irade olmazsa yozlaşma kanıksanır “çaresiz mücadeleyi terk ettim
ve mey’us ü mahrum guşe-i uzletime
çekildim.” deriz. Meydan yine arsız, hırsız, yüzsüz, uğursuz tayfasına
kalır.