Zekai Aksakallı Paşa, koruma astsubayı Başçavuş Ömer Halisdemir'e, "Sana, vatanımız ve milletimiz adına tarihi bir görev veriyorum. Tuğgeneral Semih Terzi vatan hainidir, isyancıdır. Onu, karargaha girmeden öldür! Bunun sonunda şahadet var. Biliyorsun seninle 20 yıllık beraberliğimiz var. Hakkını helal et" diyor.
Ömer Başçavuş, sonu ölüme varan emir üzerine vakur bir sesle Zekai Aksakallı Paşa'ya "Baş üstüne komutanım, hakkım helal olsun. Siz de helal edin" diyerek şahadete yürüyor.
Emri veren de uygulayan da kahraman.
Bu, bizim milletimizin karakteridir. Ömer Halisdemirler, ecdadının yolundan gittiler.
15 Temmuz'da Başkomutanımız, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, CNN Türk ekranlarında Hande Fırat'ın cep telefonu aracılığıyla işgale karşı milleti meydanlara davet etti:
"Bugünkü bu gelişme gerçekten TSK içerisindeki bir azınlığın ne yazık ki kalkışma hareketidir. Bu malum yapıya ait, paralel yapılanmanın kullandığı bir harekettir. Milletin üzerine gelmenin bedelini çok ağır ödeyeceklerdir. Bizler atılması gereken adımlar neyse, dik durmak suretiyle bu adımları atacağız. Meydanı onlara da bırakamayız. Bu işgali çok kısa zamanda ortadan kaldıracağımıza inanıyorum. Kararlı bir şekilde bunun üzerine gideceğimizi bildirmek istiyorum. Bu kararlılığımızı kimsenin test etmeye gücü yetmeyecektir. Milletimizi illerimizin meydanlarına davet ediyorum. Milletçe meydanlarda, havalimanlarında toplanalım. Halkın gücünün üstünde bir güç ben tanımadım bugüne kadar. Bundan sonra da tanımamız söz konusu değil."
"Ölümüne! Ölümüne!"
Başkomutan'ın bu emriyle yetmiş dokuz milyon vatan evladı, tanka, F-16'lara, helikopterlere göğsünü siper etti, şehit düştü, gazi oldu.
Tıpkı, Çanakkale'de Gazi Mustafa Kemal'in, "Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda yerimizi başka kuvvetler alabilir" dediği gibi, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da milleti ölümüne mücadeleye çağırdı.
Gazi Mustafa Kemal, Çanakkale'de Bomba Sırtı Vakası'nı şöyle anlatıyor:
"Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamamacasına kamilen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şayan-ı gıpta bir itidal ve tevekkülle, biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. Hiç ufak bir fütur bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler, ellerinde Kur'an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayan-ı hayran ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Savaşı'nı kazandıran bu yüksek ruhtur"
Bu iman ve ruh 15 Temmuz'da yeni bir destan daha yazdı. 15Temmuz, işte "bu yüksek ruh"un ete kemiğe bürünmüş halidir. Tarih bir kez daha bu yüksek karakterin direnişine şahit oldu. Çanakkale'de yaşananlarla 15 Temmuz'da yaşananlar tesadüfî değil, aynı ruhun farklı zamanlarda aynı amaç için zuhur etmesidir.
15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde ateş açılınca yere yatanlar, ateş kesilince hiç tereddüt etmeden kalkıp tankın, silahın üzerine tekbirlerle yürüyenler, Çanakkale'den kalkıp gelmiş gibiydiler. Yanında arkadaşı vuruluyor. Onu ambulansa taşıyor, sağlık görevlilerine teslim ediyor. Tekrar tankın merminin karşısına dikiliyor. Tereddüt yok, sarsılma yok. Malazgirt, Çanakkale, Sakarya ruhu işte buydu.
"Ben Türk askeriyim siz kimin askerisiniz? diye bağırarak tankın paletleri önüne başını koyan tıp öğrencisi Metin Doğan, Ankara Emniyet Müdürlüğünü savunurken şehit olan Volkan Canöz, bir bacağını kaybeden öğretmen Derya Ovacıklı, iki tanka karşı tek başına mücadele eden yazılım uzmanı Sabri Ünal 15 Temmuz'da tarihin seyrini değiştiren, destanlaşan, bayraklaşan Çanakkale ruhuna birkaç örnek.
Bu "yüksek ruh" bizim.
Emri veren de uygulayan da KAHRAMAN.