Ailenin kalbine saplanan bıçak

2025 yılının “Aile Yılı” olarak ilan edilmesi, sadece sembolik bir karar değil; toplumsal bir yaraya dikkat çekme çabasıdır. Aile, bireyin dünyaya tutunduğu ilk dal, toplumun ise en temel taşıdır. Bu yıl boyunca yapılan etkinlikler, söyleşiler ve sosyal kampanyalar, aile kurumunun güçlendirilmesini amaçlarken; bu yapının karşı karşıya kaldığı tehditleri de yeniden tartışmaya açıyor. İşte bu bağlamda, aileyi içten içe kemiren, en yıkıcı duygusal travmalardan biri olan ihanet kavramını ele almak kaçınılmaz bir sorumluluk hâline geliyor.

İhanet, güvenin, sadakatin ve bağlılığın üzerine kurulu ilişkilerin yerle bir olduğu o an, sadece bir sözleşmenin değil; bir duygunun, bir geçmişin ve bir geleceğin de inkârıdır. Hele ki bu ihanet aileden, en yakından geliyorsa, bıraktığı yara çok daha derin, izi çok daha kalıcı olur.

Aile; sevgi, şefkat ve dayanışma üzerine kuruludur. İnsan bu yapı sayesinde hayata tutunur. Ancak bu yapının ihanetle sarsılması, sadece bir bireyin değil; kuşaklar boyu sürecek duygusal mirasın da kirlenmesi anlamına gelir.

Bugün sosyal medya, sanal iletişim kanalları ve dijitalleşme, eşler arasındaki sadakat sınavını daha çetin hâle getirmiş durumda. İhanet artık yalnızca fiziksel değil; duygusal bir boyut da kazanmış halde. Gizli yazışmalar, dijital aldatmalar, ilgisizlik ya da ortak hayalleri yarı yolda bırakmak… Bunların tümü sadakatsizlik başlığı altında toplanabilir. Kimi zaman da bu ihanet “beyinle” işlenir; kişi fiziksel olarak yanınızdayken, zihinsel olarak çoktan sizi terk etmiştir.

Ne yazık ki ihanet sadece eşler arasında yaşanmıyor. Uğruna ömür verilen, sevgiyle büyütülen evlatlardan da gelebiliyor. Yaşlanan ebeveynlerin yalnız bırakılması, maddi çıkarlar uğruna görmezden gelinmeleri ya da miras meselelerinde yapılan kurnazlıklar, günümüzde sıkça karşılaşılan üzücü sahnelerdendir. Oysa aile, sadece kan bağı değil; emek, vefa ve karşılıklı sorumluluk demektir.

Benzer kırılmalar kardeşler arasında da yaşanabiliyor. Aynı çatıyı, aynı sofrayı paylaşan kardeşler arasında; kıskançlık, mal paylaşımı ya da ebeveyn sevgisinde hissedilen eşitsizlik gibi nedenlerle yıllarca süren küslükler, hatta açık ihanete varan davranışlar görülebiliyor. Bu da sadece ilişkiyi değil; geçmişin tüm güzel anılarını da zedeler.

Bütün bu tabloyu derinleştiren bir başka unsur ise modern bireycilik anlayışı. Kendi hayatını yaşama özgürlüğü, sorumluluklardan kaçışa; sadakat ise eski bir yük gibi algılanmaya başlandı. Oysa sadakat bir pranga değil; insanî bağlılığın en güçlü göstergesidir.  Şunu açıkça ifade etmek gerekiyor: İhanet sadece bir yanlış değil, bir güven cinayetidir. Özellikle aile içinde yaşandığında, bu cinayet yalnızca bir bireyi değil; geçmişi ve geleceği birlikte yaralar. Bu nedenle sadakat, bugün artık bir erdem olmanın ötesinde, insan kalabilmenin şartı hâline gelmiştir.

Aile Yılı vesilesiyle, bu temel yapının korunması ve yeniden güçlendirilmesi için gösterilen her çaba değerlidir. Ancak bu çabanın karşılık bulması için, hepimizin önce kendimize, sonra ailemize sadakat duymamız gerekir. Unutmayalım ihanetin açtığı boşluğu güven ve vefayla doldurabiliriz.