Alçak saldırının ardından\u2026 Suçluları nerelere ihbar edeceğiz?

0

Öncelikle şunu ifade edelim ki;

Rus Büyükelçisi'ni alçakça, kalleşçe katleden hainin "polis" çıkmasından sonra, polis camiasının tamamını rahatsız eden yorumlar yapılmasına şiddetle karşıyım.

Birçok Emniyet mensubu kardeşim arayarak, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu'nun saçma sapan sözlerinden duydukları rahatsızlığı dile getirdi.

Her camiada çürük adamlar çıkabilir.

Nice gazeteci kılıklı zat, "terör örgütü" üyesi çıktı, çok sayıda meslektaşımız nice ihanetlere imza attı.

…Ve nice politikacı da "kanlı" çağrılarla vahim olaylara adeta zemin hazırladı.

Nice politikacı meydanlarda "FETÖ"cü alkışlattı!..

Nice politikacı "teröristleri alınlarından öptü!"

Bunlar böyle diye…

Bütün gazetecileri ve bütün politikacıları itham edebilir misiniz?

"Bu işi yapanların gazeteciler (veya politikacılar) olmasının üzerinde önemle durulmalıdır" gibi bir laf etsek saçma olmaz mı?

Onun için…

"Polis camiasını topyekûn zan altında bırakan söylemlerden uzak duralım" diyorum.

BUNUNLA BİRLİKTE

Evet, bununla birlikte…

Yeni durumlara göre bir takım ek tedbirlerin alınması da şart!

Geçen yazımda ifade ettiğim mesele:

Rus Büyükelçisine yönelik menfur saldırıyla önemi çok daha belirginleşen bir konu üzerinde yeniden durmak isterim.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, "Seferberlik Çağrısı"nda bulundu ve vatandaştan "suçluları" ihbar etmesini istedi ya…

Bütün benliğimizle desteklediğimiz bu çağrının pratikte anlamını bulabilmesi için yapılması gerekenler var.

Rus Büyükelçisi'ne suikast hadisesinin meydana gelmesinden kısa bir süre önce bu sütunda yayımlanan yazımızda demiştik ki;

"Bir vatandaş…

Diyelim ki, oturduğu apartmandaki dairelerden birinin teröristler tarafından kiralandığını öğrendi ve

Bu durumu bir yerlere bildirmek istedi.

Bu vatandaş ne yapsın?

'Klasik' ihbar hattını arayarak karşısına çıkacak memura mı bildirsin?

O memurun güvenilir biri olduğunu nereden bilsin?

Bu ülkenin bir önceki İçişleri Bakanı, 'güvenlik birimlerinin' nasıl işgal edildiğini korkunç verilerle ortaya koymadı mı?

Hal bu iken, vatandaş ne yapsın?

Lafı uzatmadan diyorum ki;

Yapılması gereken, Külliye'nin duruma el koyması, vatandaşın tam manasıyla itimat edebileceği 'ihbar kanallarını' kurması ve hizmete açmasıdır!

Bu kanalları da uygun araçlarla kamuoyuna duyurmasıdır.

(Kamu spotları mesela.)

… Ve sonra…

FETÖ ihbarları için "isim, soyadı verme" mecburiyeti getirildi ya…

Bu da olmaz.

İsimsiz ihbarlar olacak, bu ihbarların bir bölümü asılsız da çıkacak.

Devletin görevi bu ihbarların doğrusunu yanlışından tefrik etmektir!

Yoksa…

Diyelim ki bir memur, ismini vere vere nasıl şikayet etsin ki amirini?..

Dosyanın sonuçta o amirin önüne gideceğini bile bile, bunu yapması çok zor değil mi?..

Hem sonra…

Devlet, ihbarda bulunan isminin hiçbir şekilde örgüt eline geçmeyeceğini garanti edebiliyor mu?

Ya bunu garanti edeceksiniz ya da vatandaşın ihbarlarını "isimsiz" de olsa dikkate alacaksınız.

Doğrusu ile yanlışını tefrik etmek de devletin ilgili birimlerinin görevi!..."

Evet…

Milat'ta bunları yazmamızdan sonra, bir polis memuru, Rus Büyükelçisi'ni alçakça katletti.

Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen'in şu ana kadar ulaştığı bulgular, eylemdeki "FETÖ PARMAĞI"nı ortaya koyar mahiyette,

Bu durum da, "Emniyette hala çok sayıda kripto fetöcü var!" yargısına kuvvet kazandırmış bulunuyor.

Hal bu iken…

Klasik hatlara ihbar yapılmasını beklemektense, yeni, tescilli, ihbarda bulunanın güvenliğinin garanti edildiği bir "ihbar mekanizmasının" kurulması "seferberlik çağrısı"nın yerine oturması bakımından iyice elzem hale gelmiş demektir.

Çağrımı tekrarlıyorum;

Vatandaşın yüzde yüz itimat edebileceği, aktif, dinamik, sonuç alıcı "ihbar mekanizmaları" kurulsun

Ve lütfen olanlardan biri "Vaaa ya" diye önümüze uzatılmasın!..

Zaman "goygoy" zamanı değil!

Bir zamanlar, Zaman gazetesi vardı.

Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal, "zirve"nin seçkin konuklarıydı, ayrıcalıklı bir pozisyondaydılar.

Hatta…

Hiç unutmam, günlerden bir gün…

Katar gidiş yolundaki uçak sohbetinde, onca gazeteci oradayken, zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Zaman gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal'a Zaman'ı ne kadar sevdiğini, beğendiğini, takdir ettiğini uzun uzun, ballandıra ballandıra söylemişti.

Ben içimden "Yani ayıp" demiştim:

"O kadar beğeniyor olsanız da, başka gazetelerin bunca temsilcisi varken içlerinden birine böyle övgüler yağdırmanız, ev sahipliğinin 'şanına' yakışmaz!"

O günler öyleydi…

Bir mesele olduğunda, gündeme "AK Parti çevresi"ne ilişkin bir tartışma geldiğinde, ya da birileri "bu tarafa" haklı, haksız hücum ettiğinde…

"Fetocular" sorgusuz sualsiz savunur, yalın kılıç "karşı taraf"ın üzerine giderlerdi.

"Bizimkiler" de her yaptıklarını tasdikleyen "goygoycu" tavrı pek severlerdi!..

Zaman zaman…

Denk geldiğimizde, bilhassa Mustafa Ünal'a "İcabında Ak Partiyi de eleştirmek gerektiğini" söylerdim de…

Bana kesin bir dille karşı çıkar, "böylesine hassas bir dönemde" AK Parti'yi eleştirmenin birilerinin ekmeğine yağ süreceğini dile getirirdi!

O günlerde, "bizim" gazetecilerimizin kahir ekseriyeti Ekrem Dumanlı ve Mustafa Ünal'ın peşinden koşarlardı.

Adamlar "medya imamı" gibiydi.

İstediklerini genel yayın yönetmeni, temsilci, müdür, şef yapar, istediklerine köşe ayarlarlardı!..

X

Neyse uzatmayalım;

O FETÖ'nün, o Ak Parti'yi "goygoylarla" destekleyen FETÖ'nün ne berbat bir yapı olduğunu görmeyen kalmadı da…

"FETÖ'cü ruh hali" üzerinde tefekkür eden çok az!..

FETÖ'cü ruh, size çok yakın görünür, sizi hep alkışlar, doğrunuza da yanlışınıza da büyük bir hararetle destek verir.

Sonra…

Günün birinde…

Feci satar!..

Siz siz olun, "sürekli olarak alkışlayan"lardan uzak durun!..

Siz siz olun, doğrunuzu desteklemek yanlışınızı engellemek için "risk alabilen"lerin kıymetini bilin!..

Ancak "dostlarla" yol alabilirsiniz!..

Dost da, 'icabında' acı söyler!..

Hep duymak istediklerinizi söyleyen, günün birinde düşmanlarınızın hakkınızda duymak istediklerini söyler!

Üçe gelen beşe gider!..

Ha, "yalaka adam" eninde sonunda kaybeder.

Bu işler hep böyle olurmuş;

"Yalaka inek kasabın bıçağını yalar" mış!..

SOSYAL MEDYA FACİASI

Dostlarım;

Bugünlerde FETÖ-PKK ittifakının ve onlara eklemlenen "bir kısım muhalefet"in sosyal medya organizasyonları ihanetlerine tavan yaptırıyor.

Öyle numaraları var ki…

Güya Reis sevdalısı, güya Ak ruhlu herifler, öyle yazılı ve sesli kayıtlar gönderiyorlar ki…

Mesela…

İşte, dünyanın yükü 62 yaşındaki bir Lider'in omuzlarına yüklenmiş, O Lider 10 gündür uyumuyormuş, memleketin durumu çok fenaymış, her şeye hazır olmalıymışız…

Yalan, yalan, yalan!..

Dünya kadar tezvirat…

Aman dikkat!...

Tabii, sadece sokaktaki vatandaşa dikkat çağrısında bulunmak anlam ifade etmiyor.

Güvenlik birimleri, sosyal medya üzerinden kirli işler yapmaya çalışanları iyi takip edecek ve gereğini yapacak.

Enselere binecek.

Bir de…

Vatandaş, bilgiye en sağlıklı ve en hızlı bir şekilde hangi sosyal medya adreslerinden ulaşacağını gerçekten bilemiyor.

Devletin vatandaşını sağlıklı bir şekilde bilgilendirmek gibi bir görevi var.

Onun için, "sosyal medya üzerinden sağlıklı ve hızlı bilgilendirmelerde bulunmak suretiyle yalan yanlış haberlerin daha fazla yaygınlaşmasını engelleyecek" mekanizma bir an evvel kurulmalı.

Hali hazırda var mı bu?

Varsa ben bilmiyorum!

Ey devleti yönetenlerimiz, aranızda böyle bir mekanizmadan haberdar olan varsa Allah aşkına söylesin.

Biz de vatandaşa duyuralım!

Yoksa…

Lütfen, kurulsun.

Sosyal medya, düşman ordularından çok daha tehlikeli hale geldi zira!..