Trend

Ali Semerkandî kimdir?

Allah dostu olmak, Allah''a dost olmak her Müslümanın hayalidir. Ama Allah''a giden o yol çetin imtihanlarla doludur, nefis terbiyesi hepimiz yapamayız. Ama yapanları sever sohbetlerinde bulunmaya gayret ederiz. İşte o zorlu imtihanları geçmiş hayatı örnek olacak bir Veli, Ankara''nın Çamlıdere beldesinde yaşayan büyüklerden olan Ali Semerkandî, nesil olarak hz. Ömer''e dayanır. Kabe''de yıllarca imamlık yapan şeyh Ali Semerkandî, bir çok insana manevi önderlik etmiştir. Hayatı emr-i bi''l-mârûf nehy-i münker (iyiliği emredip kötülükten nehyetmek) ile geçen bu müstesna insanı isterseniz tanıma şerefine ulaşalım. Ali Semerkandî kimdir? Çekirge hadisesi nasıl oldu? Buyurun detayları okuyalım.

Allah dostu olmak, Allah'a dost olmak her Müslümanın hayalidir. Ama Allah'a giden o yol çetin imtihanlarla doludur, nefis terbiyesi hepimiz yapamayız. Ama yapanları sever sohbetlerinde bulunmaya gayret ederiz. İşte o zorlu imtihanları geçmiş hayatı örnek olacak bir Veli, Ankara'nın Çamlıdere beldesinde yaşayan büyüklerden olan Ali Semerkandî, nesil olarak hz. Ömer'e dayanır. Kabe'de yıllarca imamlık yapan şeyh Ali Semerkandî, bir çok insana manevi önderlik etmiştir. Hayatı emr-i bi'l-marûf nehy-i münker (iyiliği emredip kötülükten nehyetmek) ile geçen bu müstesna insanı isterseniz tanıma şerefine ulaşalım. Ali Semerkandî kimdir? Çekirge hadisesi nasıl oldu? Buyurun detayları okuyalım.

Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde, Ankara'nın Çamlıdere beldesinde yaşayan büyük velîlerden. 1320 (H.720) senesinde İsfehan'da doğdu. Babasının ismi Yahya olup, hazret-i Ömer'e dayanır. Çok zekî ve pek akıllı idi. Küçük yaşda Kur'an-ı kerîmi ezberledi ve muhtelif kıraatlere göre okumasını öğrendi. Genç yaşında; tefsîr, hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde pek yüksek derecelere kavuştu. Mekke-i mükerreme, Medîne-i münevvere, Şam, Kudüs, Irak, Semerkand, Çamlıdere gibi pekçok beldelerde İslamiyeti öğretmek, emr-i marûf nehy-i münker yapmak, Allahü tealanın emir ve yasaklarını bildirmek için dolaştı.

Ali Semerkandî, tahsîlini tamamladıktan sonra, Mekke-i mükerremeye gitti. Kabe-i muazzamada yıllarca imamlık yaptı. Orada, insanları Ehl-i sünnet îtikadına uygun bir îman ile yaşamaları, ibadetlerini sünnet-i şerîfe uygun yapabilmeleri için çok çalıştı. Manevî bir işaret ile Medîne-i münevvereye geldi. Orada Resûlullah efendimizin mübarek türbelerinde yedi sene kadar türbedarlık hizmetinde bulundu. Bir gün rüyasında, Peygamber efendimizin kerîmeleri Fatıma validemizi gördü. Rüyada; "Ya Ali! Resûlullah'ın huzûruna git. Seni manevî evlatlığa kabûl buyuracak!" dedi. Ali Semerkandî uyanınca, hemen Resûlullah'ın mübarek huzûruna koştu. Mübarek kabrinin karşısına geçip, diz üzerinde edeble oturdu. Başını önüne eğerek, murakabe halinde beklemeye başladı. Bir müddet sonra Ravda-i mutahheradan Resûlullah efendimizin; "Buyur ya Ali! Seni manevî evladım olarak kabûl ettim. Kıyamete kadar bu mûcizem bakî kalsın. Ya Ali! Öyle bir beldeye git ki, fakirlikleri sebebiyle beni ziyaret edemeyen ümmetim, seni ziyaret etsinler. Sen benim evladım olduğun için, sana yapılan ziyareti bana yapılmış gibi kabûl ederim." mübarek sözlerini işitti. Bu sözleri, büyük bir zevk ile dinleyen Ali Semerkandî hazretleri, sevincinden ağladı ve cenab-ı Hakk'ın verdiği bu nîmetten dolayı şükür secdesi yaptı. Anadolu'ya gitmesi gerektiğini anladı ve hemen harekete geçti.

Ali Semerkandî, bugünkü Ankara'nın Çamlıdere havalisine geldi. (Çamlıdere'nin eski ismi Şeyhler olup, bu zata izafeten verildi.) Çamlıdere'ye bir derviş kıyafetinde gelen Ali Semerkandî, oradaki insanların çok fakir olduğunu görerek, işaret buyurulan yerin burası olduğunu manevî keşf ile anladı. Buradaki insanların irşadı, Allahü tealanın emirlerini bildirmek, yasaklarından sakındırmak için yıllarca çalıştı. Pekçok talebeleri oldu. İslamiyeti yaymak için çalıştı.

Bulunduğu bölgeye ilk geldiği günlerde, köylülerin sığırlarını otlatacak çobanları yoktu. Arıyorlardı, fakat çobanlığa kimse yanaşmıyordu. Ali Semerkandî hazretlerinin de büyüklüğünü anlamış değillerdi. İnsanların bu sıkıntısını gören Ali Semerkandî onlara; "Sığırlarınızı otlatabilirim. Bu işten dolayı sizden ücret talep etmiyorum." buyurdu. Köylüler bu habere çok sevindiler. Köylerine yeni gelen, herkese dinden îmandan bahseden bu zata dediler ki; "Biz, sığırlarımızla birlikte, buzağılarını da otlattırmak istiyoruz. Eğer buzağıların, annelerini emmeden otlamalarını sağlarsan memnûn oluruz." O da kabûl etti. Ertesi gün inekleri ve buzağıları bir arada otlatmaya götüren Ali Semerkandî, otlak yerinde sığırlara dönerek; "Ey inekler ve buzağılar! Akşama kadar beraberce otlayınız. Yalnız buzağılar, annelerini emmesin, anneler de yavrularını emzirmesin!" dedi. Bu söz üzerine, akşama kadar inekler buzağılarını emzirmedi. Buzağılar dahî annelerini emmek için uğraşmadı. Akşam merak içinde bekleyen köylüler, ineklerin memelerini süt ile dolu görünce hayretten şaşırıp kaldılar. Böylesini ne işitmiş ne görmüşlerdi. Bunun, Ali Semerkandî hazretlerinin bir kerameti olduğunu ve onun büyük velîler arasında yer aldığını anladılar.

Ali Semerkandî, bir gün kırda sığırları otlatırken, bir kurdun, bir öküzü öldürmek için hazırlandığını gördü. Hemen yanlarına varıp, kurda; "Ey kurt! Bu öküzü öldürmek için kimden izin aldın?" deyince, kurt dile gelip; "Ey Allahü tealanın sevgili kulu! Bu öküz benim nasîbimdir. Allahü tealanın izni ile bunu öldürüp yiyeceğim." dedi. O da; "Ey kurt!Öküzün sahibine durumu anlatayım. Haberi olsun ki, bize bir kabahat bulup dil uzatarak ahiretini yıkmasın. Bugün müsaade et, yarın gel." buyurdu. Kurt, peki diyerek oradan ayrıldı. Akşam durumu öküzün sahibine anlattı. Fakat öküzün sahibi, Ali Semerkandî hazretlerinin büyüklüğünü idrak edemiyenlerden idi. Onun bu anlattıklarının olamayacağını söyleyerek, ertesi gün öküzü yine gönderdi. O gün kurt, yine gelip öküzün başına dikildi. Hadiseyi takib eden Ali Semerkandî, kurdun yanına gelip; "Madem ki yiyeceksin, hiç olmazsa derisini delik deşik etme de, sahibinin işine yarasın!" dedi. Kurt, öküzü öldürüp, derisine zarar vermeyecek şekilde etini yedi. Akşam, öküzün yerine derisinin geldiğini gören öküzün sahibi, doğruca Ali Semerkandî'nin yanına koşup, durumu sordu. Hadiseyi öğrenince, inanmayıp Ali Semerkandî'ye uygun olmayan sözler söyledi ve ertesi günü kadıya şikayet etti. Kadı, her iki tarafı dinledikten sonra, Ali Semerkandî hazretlerine; "Şahidin var mı?" diye sordu. O da; "Orada bu hadiseyi gören ağaçlar ve kayalar şahidimdir." der demez, hadisenin geçtiği bölgeden bir gürültüdür koptu. Kayalar ve ağaçlar harekete geçmiş, kadı efendinin bulunduğu yere doğru geliyordu. Herkes korkudan kaçmaya başladı. Bunun üzerine Ali Semerkandî hazretleri; "Ey kayalar ve ağaçlar! Olduğunuz yerde durun!" buyurunca, durdular. Kadı ile davacı ve inanmayan kimselerin hayretlerinden akılları gideyazdı. Ali Semerkandî'nin büyüklüğünü kabûl edip, onun talebelerinden oldular.

Yaz mevsiminde, kadınlar tarlada ekin biçiyorlardı. Oralarda sığır otlatan Ali Semerkandî, namaz vakti girdiği halde abdest tazeleyecek bir su bulamadı. Âsasını yere vurarak; "Çık, ya mübarek!" deyince, yerden gövde kalınlığında bir su çıktı. Sular, hızla meyilli arazide etrafa yayılırken, kadınlar bağırmaya başladılar: "Su çıkarmanın da zamanı mı? Ekinlerimiz sular altında kalacak..." Bunun yanısıra, Ali Semerkandî'ye hakaret dolu sözler ettiler. O da suyun çıktığı yere bakarak; "Ey mübarek su! Ne çıktığın belli olsun, ne de aktığın!" buyurdu. Bu söz üzerine suyun çıktığı yer, kuyu ağzı gibi olup hareketsiz kaldı.

O tarihlerde Osmanlı payitahtı olan Bursa'da bir çekirge afeti oldu. Her tarafı çekirge kaplamış, mahsûlleri ve çiçekleri harab etmiş idi. Bu afetten kurtulmak için, zamanın ziraatçılarından çare soruldu. Yapılan bütün araştırmalardan bir netice alınamayınca, alimlere ve velîlere haber gönderildi. Bu çekirge afetinden kurtulma çaresinin ne olduğu soruldu. Bu haber, Çamlıdere'de yaşayan Ali Semerkandî'ye de ulaştı. Ali Semerkandî hazretleri, dağda asasıyla çıkardığı sudan bir mikdar Bursa'ya gönderdi. Bu suyu, zarar veren haşeratın bulunduğu bölgeye dökmelerini tenbih etti. Suyu Bursa'ya götürdüler. Çekirge afetinin bulunduğu bölgelere azar azar döktüler, çok kısa bir zaman içinde çekirgeler kayboldu. Mahsûller, bitkiler, çiçekler çekirgelerin istilasından böylece kurtuldu. Bir rivayete göre bu su, bir kap içinde yüksek bir yere asıldı. Allahü tealanın izni ile suyun götürüldüğü yerde sığırcık kuşları toplanıp, bir anda çekirge sürülerini mahvettiler.
Padişah, Bursa'nın çekirgelerden kurtulmasına vesîle olan Ali Semerkandî'yi Bursa'ya davet etti. Ali Semerkandî Bursa'ya geldiğinde, Padişah ona çok izzet ve ikramlarda bulundu. Pek fazla iltifat edip, Bursa'da kalmasını arzu etti. Fakat Ali Semerkandî, nazik bir ifadeyle Bursa'da kalamıyacağını, bu ümmetin fakir olup, Resûlullah efendimizi ziyarete gidemeyen insanların bulunduğu bölgede kalmak istediğini bildirdi. Bunun üzerine Padişah, bir istekte bulunmasını arzu etti. Ali Semerkandî de; "Çamlıdere havalisindeki tebanız çok fakirdir. Onları, askerlik ve toprak kirası mükellefiyetinden muaf tutmanızı arzu ediyorum." buyurdu. Padişah derhal bir ferman yazdırarak, bundan sonra Çamlıdere havalisinde bulunan kimselerin askerlik yapmayacağını ve toprak kirasının alınmayacağını bildirdi. O günden, İstiklal Harbi sıralarına kadar Çamlıdere bölgesinden vergi alınmadı ve askere giden olmadı. Bütün padişahlar, o fermana riayet ettiler. Ayrıca, "Çekirge Suyu" ismi ile meşhûr olan sudan zaman zaman alınarak, çekirgelerin zarar yaptığı bölgelere götürüldü. Bu su; halen Çamlıdere'nin kuzeyinde, Gerede'nin doğusunda, Eskipazar'ın güneyinde bulunmaktadır.

Çamlıdere'de Ali Semerkandî'nin külliyatında bulunan bu fermanın bazı maddeleri şöyledir: 1) Çamlıdere'de bulunan müslümanlar, Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin manevî evladlarıdır. 2) Yine bu bölgenin halkına askerlik mükellefiyeti yoktur. 3) Toprak kirasından muaf tutulacaklardır. 4) Çekirgeleri yok eden Sığırcık suyu, Şeyh Ali Semerkandî ve onun manevî evladlarına aittir... Bu ferman, zaman zaman yenilenmiştir.
Ali Semerkandî, 1457 (H.862) tarihinde Çamlıdere'de vefat etti. Türbesi Çamlıdere kabristanının ortasında bulunmakta, ziyaret edenler, ondan çok feyz almaktadırlar. Türbesinin kapısından girilince tam karşıda olan büyük sandukalı kabir ona, etrafındaki kabirler de talebelerine aittir.