​Batı, Doğu'nun kadim ilmini daima sömürdü

Uzun süre yok sayılan Doğu'nun kadim geleneği ve ilminden ilham alınan ürünlerin ismi ve ambalajı değiştirilerek sanki Batı'nın imalatıymışçasına insanlara tekrar tekrar pazarlandığını ifade eden Dr. Muhammet Öztabak, "Batı kendinden olmayanı hor görüyor ama perde arkasında da Doğu'nun kaynaklarını sömürmekten geri durmuyor" dedi.

SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN

İnsan psikolojisi üzerine yazılan kitaplar, makaleler, araştırma ve çalışmalar bugüne kadar insanı tanımlamaya ve anlamaya ne kadar yardımcı oldu bilinmez ama daima birbirinden farklı kapıların aralandığı, uzun yolların açıldığı, uçsuz bucaksız bir derya sonsuzluğunun sınırsızlığı kadar zengin bir varlığı; insanı anlamlandırabilmek çok da kolay değil. Üstelik insan, Batı’nın perspektifinde farklı, Doğu’nun gözünde ayrı bir anlam taşıyor. İnsanın doğa ve çevreyle ilişkisini ciddi şekilde sorguladığı pandemi süreci ise psikolojik açıdan üzerinde uzun yıllar konuşulacak bir hadise olarak şimdiden hafızalarda ve kitaplarda yerini aldı bile. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi, YEKDER Yönetim Kurulu Üyesi, Psikoterapist Dr. Muhammet Öztabak ile psikolojik perspektifte insanı konuştuk.

Modern psikoloji insanın bütününü göremez

“İnsan nedir?” sorusuyla başlayalım önce. Sizce günümüzde insanı doğru tanımlayabiliyor muyuz ya da insan kendini ne kadar tanıyor?

Mevlana’nın Mesnevi’sinde geçen bir hikâyede, karanlık bir odada bulunan fili, el yordamı ile tanımaya, anlamaya çalışan insanlar anlatılmaktadır. Bu insanların tarifleri, file dokundukları yerden yola çıkarak yapıldığı için birbirinden farklı olsa da doğruluk içermektedir. Birisi kulağını, birisi ayağını, diğeri sırtını, bir başkası hortumunu yakalar ve fili kendi deneyimleri ölçüsünde bir şeye benzetirler. Her tarif doğrudur ama bir o kadar da yetersizdir. Dünyada 400’den fazla terapi ekolü insanı anlamaya çalışıyor veya anladığını iddia ediyor. Her biri insan budur diyor fakat yetersiz kalıyor. Modern psikolojinin bakışı ile insanın bütününü görebilmemiz zor. Dolayısıyla insanın bir tek tanımı yok, insan tanımı görüş açısıyla orantılıdır diyebiliriz.

Doğu-Batı psikolojisi olarak ikiyönlü ele alırsak insana bakış açısı farklı mı?

Doğu-Batı dediğimizde bazı insanlar psikolojinin doğusu-batısı mı varmış şeklinde itiraz edebilirler. Sonuçta bu bir bilim dalı ve her yerde evrensel kurallar geçerli şeklinde bir fikir savunulabilir. Bu savunmalar yeri geldiğinde dayatma halini de alabiliyor. Üzerinde konuştuğumuz bilim dalının öznesi insan olduğundan evrensel fikir ittifakları da azalıyor. İnsanın fiziksel olduğu kadar metafiziksel bir boyutu da var. Modern psikolojinin doğum tarihi (1879) Wundt’un Almanya Leipzig’de kurduğu laboratuar ile başlatılır.

Batı’nın bakış açısıyla aramızda din farkı var

Batı merkezli modern psikoloji Doğu insanını çözümlemeye elverişli mi?

Başladığı dönemin ruhundan etkilenen psikoloji, sırtını sekülarizm, rasyonalizm, pozitivizm akımlarına dayamış, eski Yunan ve Roma’daki antik medeniyetin köklerinden beslenmiş, aklı kendine lokomotif yapmış, kilisenin şahsında dini evinden kovmuş, Tanrıyı öldürmüş ama bir taraftan da kendisi Tanrı ve peygamber rolüne bürünmüştür. Böyle bir zamanın ruhundan türemiş olan yeniyetme Batı psikolojisinin insana bakış açısı elbette kadim Doğu’nun insana bakışından farklı olacaktır. Bir örnek vermek gerekirse; Hristiyanlıktaki insanın günahkâr olarak doğması (ilk günah) ile İslam’daki insanın doğuştan masumiyeti uygulamada derin farklılıklara sebebiyet vermiştir.

Bu farklılıklara bir örnek verebilir misiniz?

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine baktığımızda en üst basamağın kendini gerçekleştirme basamağı olduğunu görürüz. Fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik, ait olma/sevgi ve saygınlıktan sonra insanın kendini gerçekleştirme aşaması gelir. Maslow kendini gerçekleştiren insanın; gerçeği, kendisini ve başkalarını olduğu gibi kabul etme, kendiliğinden hareket etme, yaratıcı davranabilme, kendine ve yaşama gülebilme, savunucu olmama, dürüstlük, insanlığa değer verme gibi özelliklerini açıklar.

‘Ben oldum’ yerine sürekli gelişim

Peki, bu özelliklere sahip olan bir insanın sonraki aşaması ne olacak? Nihai hedef nedir?

Esasında Maslow ömrünün sonlarına doğru insanın aşkınlık ihtiyacını ve potansiyelini fark etmiş ama bunu geliştirmeye ömrü vefa etmemiştir. Bizim kültürümüzde ise insan aşağıların aşağısından yücelerin en yücesine bir spektrum, çeşitlilik içerisinde yolculuğunu sürdürür. Terakkisi süreklidir, ‘ben oldum’ denmez, olma süreci bitmeyen bir süreçtir. Bu sebeple kendini gerçekleştirme gibi nihai bir hedef yerine sürekli gelişim esastır. Yani nefsin hallerini yaşayarak katları tırmanır.

Bu coğrafyada yaşayan, araştıran, okuyan bireyler bu farklılıkları görüyor ve öğreniyor mu yoksa Batı’nın öğretilerini mi tekrarlıyor?

Bu konudaki bütün referanslar hemen hemen Batı kaynaklıdır. Doğu’nun kadim geleneği ve ilmi uzun bir süre yok sayılmış, oradan ilham alınan ürünler de ismi ve ambalajı değiştirilerek sanki Batı’nın imalatıymışçasına insanlara tekrar tekrar pazarlanmıştır. Batı kendinden olmayanı hor görüyor, aşağılıyor, kabul etmiyor ama perde arkasında da Doğu’nun kaynaklarını sömürmekten de hiç geri durmuyor

Din eğitimi modern psikolojiyle mezcedilmeli

Doğu insanının bu coğrafyada yetişmiş ilim adamlarının kadim öğretileriyle yetişmesi için ne tür çalışmalar yapılabilir?

Din eğitimi ve din psikolojisi alanlarındaki birikim ile modern psikoloji alanındaki birikim mezcedilerek, çapraz okumalar yapılarak geliştirilebilir. YEKDER ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi işbirliği ile geçen yıl ve ondan önceki yıl yurt içinden ve yurt dışından birçok akademisyen ve eğitimcinin katıldığı Uluslararası İslam Eğitimi Kongresi düzenleyerek bu konulara dikkat çekmeye çalıştık.

Pandemiyle birlikte bilimin bütün sorunları çözebileceği düşüncesinde olan ve bunu insanlara empoze etmeye çalışan küresel modern paradigmanın bir çöküş yaşadığını söyleyebilir miyiz?

Pandemiyle birlikte aciz bir hale girmiş gibi gözüken Batı paradigması karşısında insanlar çözümü de tekrar ondan bekliyor. Örneğin; tüm dünya gözünü aşı çalışmalarına dikmiş, bir an önce aşının insanları bu dertten kurtarmasını ümit ediyor. Dolayısıyla bu paradigma ciddi bir deprem geçirmiş olsa da alternatifleri onun kadar güçlü olmadığından dolayı bu paradigmanın tamamen yıkılmış olduğunu söylemek pek de kolay gözükmüyor.

Batı paradigması da nihayetinde evrilecek

Yine de bir değişim ve dönüşüme kapı aralayabilir mi?

Paradigmalar kendi içindeki devinimleri sonucu güçlü ve zayıf yönleri ortaya çıkar ve zamanla bu zayıf yönler ve problemler başka alternatiflerin ve çözümlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayarak yeni paradigmaların doğmasına neden olur. Bu açıdan bakıldığından modern Batı paradigmasının da yeni bir paradigmaya önünde sonunda evrileceği söylenebilir.

Din ve bilim çatışması diye bir şey yok

Din ve inanç, bu noktada insanlara nasıl etki ediyor? Bilim ve din ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?

Din ve inancı bilimden ayırmaya ve ikisi arasında bir çatışma ortamı varmış gibi göstermeye veya birbirinden ayrı alanlar ve biri diğerinin rakibi olarak yansıtmak doğru bir bakış açısı değildir. Pandemi süreci tüm dinleri ve mensuplarını eşit düzeyde etkiledi. Dinlerin kutsal gördükleri kutsal mekânlar ziyarete kapandı. Din ve bilim çatışmasının tarihsel süreçte de bir fayda sağlamadığı örneklerle doludur. Din ve inanç da insanlığın mutluluğunu ve refahını, toplumsal düzeni, eşitlik ve adaleti tesis etmeye yönelik emir ve yasaklar içerir. Bilim de özünde aynı şekilde insanlığa hizmet eder.

İnsanlık kendi bindiği dalı kesiyor

Dünyayı sarsan koronavirüsün etkilerini değerlendirecek olursak, insan tabiat ilişkisinde insanlık nerede yanlış yaptı?

İnsan kendini tabiatın bir parçası olarak görmektense efendisi olmaya soyunmuş ve hoyratça kullanarak sömürmeye çalışıyor. Doğaya entegre olmak yerine doğayı kendine uydurmaya ve dönüştürmeye gayret ediyor. İnsanoğlu bu hırsla doğaya yaptığı tahribatın aslında kurmak istediği medeniyetin geleceğine zarar verdiğini, tabiri caizse Nasrettin Hoca’nın kendi bindiği dalı kesmesi gibi, elindeki bıçağı kendine saplamasına sebebiyet verdiğini farkına varamıyor.

Dünyada hâkim olan ekonomik gücün tahakkümünden özellikle gençlerimizi korumak için neler yapabiliriz?

Bir sorunu çözebilmek için öncelikle sorunu doğru anlamak ve gençlerimize bu farkındalığı kazandırmak, küresel bir tahakküme karşı ayrılmak yerine birlik olup oyun kurucu haline gelmek gerekir. Bunu yaparken de dini ve milli değerlerimizi, ortak paydalarımızı vurgulamak, birleştirici ve bütünleştirici noktalara odaklanmak ve elbirliği ile bu baskıya karşı durmamız lazım. Hepsinden önemlisi; gençlerimizi geleceğin toplumunu inşa eden liderler olarak yetiştirmemiz şart.

Dr. Muhammet Öztabak kimdir?

İstanbul doğumlu Muhammet Öztabak Saint-Michel Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümünden 1998 yılında mezun oldu. Aynı bölümde yüksek lisans ve doktorasını tamamlayan Öztabak 2013-2016 yıllarında Kültür Üniversitesi’nde görev yaptıktan sonra 2016 yılından itibaren de Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve YEKDER yönetim kurulu üyesi olarak görev almaya devam ediyor.