Batı'da değil, Osmanlı'da özgürlük vardı

Osmanlı'da kadınların dışarıya çıkmadığı ve kafes ardında yaşadığı iddiasının uydurma olduğunu belirten Prof. Dr. Suphi Saatçi, "Osmanlı'da hamamlar kadınlar kulübüydü. Reaya özgürdü. Tüm dünyaya demokrasinin Fransız ihtilaliyle geldiği yalandır. Gayrimüslimler bile zulüm gördükleri için kendi yönetimleri yerine Osmanlı'yı seçmiştir" dedi.

SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN

Yaklaşık altı yüz yıl boyunca üç kıtaya adalet ve merhametle hükmeden, çağ açıp çağ kapayan Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi Türkiye’ye kalan en büyük mirastır. Sarayların, camilerin, çeşmelerin, dergahların, kitabelerin çevrelediği kadim İstanbul’u eşsiz kılan eserlerin sanat kalitesine günümüz modern yapıtları ulaşamıyor. Tarihe damga vuran Osmanlı İmparatorluğu’nu karalamaya çalışan kesimlerin iftiraları, küçümseme çabaları ise tarihi gerçeklere yenik düşüyor. Fatih Zeyrek Akademi’de ecdadımızdan miras kalan mimarimizin ihtişamını, tarihimizin en büyük mimarı Mimar Sinan’ı anlatan Prof. Dr. Suphi Saatçi’yle Osmanlı mimarisi ve Osmanlı’da günlük yaşantı üzerine konuştuk.

Batı’da meydan, Osmanlı’da külliye

Toplum ve mekân ilişkisi açısından düşündüğümüzde Osmanlı ve Batı’yı ayıran en belirgin özellik nedir?

Osmanlı’da merkez, meydan, şehrin odağı camilerdir. Biz de Avrupai tarzda meydan yoktu zira meydanlar Avrupa’da isyanlar için kullanılmıştır. Osmanlı’da Batılı anlamda meydan bulunmaz. Fakat şehirlerin merkezleri olan camilerin avluları ise tanışma, görüşme, meşveret ve sosyal alandır. İnsanların sorunları camilerde çözülürdü.

Osmanlı döneminde camileri sadece ibadet alanı olarak sınırlamamalıyız öyle değil mi?

O dönemde camiler sadece dini meseleleri çözümlemekle mükellef değildi. Sosyal sorunların da ele alındığı, tartışıldığı, aydınlanmak isteyen vatandaşların hocalara soru yönelttiği önemli kültür merkezleriydi. Bununla birlikte bizim külliyelerimiz, çevresinde oluşturduğu dokularla kentleşmeye zemin hazırlamıştır. Külliyeler oldukça etkin merkezlerdi.

Osmanlı’da kadınlar çok özgürdü

Bazı kesimlerin iddia ettiği gibi Osmanlı’da kadınlar hayattan soyutlanmış mıydı? Kafes ardında mı yaşıyorlardı?

Osmanlı’da kadınların dışarıya çıkmadığı, tamamen kafes ardında yaşadığı iddiası uydurmadır. O dönemlerden kalma gravürlere baktığınızda piknik yerlerinin kadınlarla dolu olduğunu, çeşmelerin etrafında da kadınların ve çocukların oynadıklarını görürsünüz. Osmanlı’da hamamlar sosyal kurumdu, kadınlar kulübüydü. Kadınlar hamamlarda hemcinsleriyle buluşup bir araya gelir, sohbet ederlerdi. Haftanın iki günü kadınların eğlence günüydü. Kadınlar yaşamayı bilir, sever ve tadını çıkarırlardı. Hatta bir kadın kocasına haftada iki gün hamam parası vermemesini boşanma davası sebebi olarak gösterebiliyordu.

Osmanlı yönetimini kötü gösterip Batı demokrasisini örnek gösterenlerin söylemleri tarihi gerçeklerle örtüşüyor mu?

Tüm dünyaya demokrasinin Fransız ihtilaliyle geldiği yalanı söylendi. 16. yüzyılda bizde demokrasi ve özgürlük yok muydu? Osmanlı’da reaya özgürdü. Müslüman da gayrimüslim de eşitti. Bu büyük bir güvencedir insanlar için. Gayrimüslimler bile yaşadıkları zulümlerden dolayı kendi yönetimlerini istememiş, Osmanlı yönetimini tercih etmiştir.

Osmanlı, halkı sevgiyle kucakladı

O halde Osmanlı’nın üç kıtada halklara tanıdığı bu özgürlük sayesinde yüzyıllarca hüküm sürdüğünü söyleyebilir miyiz?

Osmanlı’da reaya özgürdü. Balkanlar’da hiçbir yönetim halka müsamaha göstermemiştir. Fakat Osmanlı hem Müslüman hem de gayrimüslimlere serbestlik ve özgürlük tanımıştır. Osmanlı’nın Balkanlar’da 600 yıl devam etmesinin başlıca sebeplerinden biri insanları sevgi ve müsamaha ile kucaklamış olmalarıdır.

Güçlü ve sosyal yardımlaşma

Peki sosyal yardımlaşma konusunda ne tür örnekler verebiliriz?

Mimar Sinan’ın sistematik, programlı ve çok düzenli külliyeleri bir cazibe merkeziydi. Eğitimin tamamını devlet karşılıyordu. Öğrenciler medrese odalarında ücretsiz kalıyordu. Haseki’de, Süleymaniye’de, Şehzadebaşı’nda hocalara, öğrencilere ve semtteki fakirlere her gün iki öğün yemek dağıtılıyordu. 17. yüzyılda İstanbul’da uzun süre kalan ve “Paris’te, Londra’da sokakta on kişiden biri dilencidir. Sizde dilenci yok mudur, aç kalanlar ne yapar” diye soran bir İngiliz sefirine Osmanlı veziri, “İslam ülkesinde dilenci olmaz, her gün iki öğün imaretten yemek alabilir. Sen kimsin diye sorulmaz” cevabını vermiştir. İşte Osmanlı’da böyle güçlü ve sosyal bir devlet vardı.

Osmanlı’nın bu gücü nereden kaynaklanıyor?

Güçlü devlet güçlü örgüt demektir. Osmanlı’nın en büyük başarılarından biri çok iyi örgütlenmesidir. En iyi örgütlenen iyi sonuç alır. Bu durum; örgütlenme başarısı bugün de siyaset için geçerlidir.

PROF. DR. SUPHİ SAATÇİ KİMDİR?

1946’da Kerkük'te dünyaya gelen Suphi Saatçi, 1966 yılında İstanbul’a geldi. Girdiği İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi)'nin Yüksek Mimarlık Bölümü'nden 1974 yılında mezun oldu. Kerkük Evleri üzerine yaptığı doktorasını İTÜ Mimarlık Fakültesi Fen Bilimleri Enstitüsünde 1992 yılında tamamladı. 1994 yılında doçent unvanını aldı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin çeşitli kademelerinde görev yaptı. 2002 yılında profesörlüğe yükseltildi. Daha sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin rektör yardımcılığı görevine atandı. Bu görevde iken yaş haddinden emekliye ayrılan Prof. Dr. Suphi Saatçi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık Bölüm Başkanı’dır.