Röportaj: TÜLAY GÖKÇİMEN
Gülden Hanım; bugün Suriye'de süren direnişin üçüncü yılındayız. Bu sürece nasıl gelindiğine baktığımızda neler söylersiniz?
Şöyle ki; Suriye, Esed Ailesi tarafından 1970 yılından beri olağan üstü hal ile yönetildi. 1973 Anayasası ile halkın kurmuş olduğu tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, yayın organları, gazeteler ve tüm kuruluşlar birleştirilme ve halka hizmet etme bahanesiyle Baas Partisi bünyesi altına alındı ya da kapatıldı. Zamanın en önemli muhalif güçlerinden biri olan Müslüman Kardeşler, Baas partisi tarafından en çok saldırıya uğrayan grup oldu. 1982 yılında Bessar Esed'in babası olan Esed'in emri ile Hama ve Halep'te 1 haftada tam 70 bin insan katledildi. Müslüman Kardeşler mensuplarına ve muhalif düşünceye mensup olanlara yönelik baskılar ve insan hakları ihlalleri dehşet verici boyuta geldi. Sadece aktif olanlar değil, bir şekilde alakalandırılan akraba ve komşuları bile muhaberat tarafından alınıp sorgulandı. Müslüman Kardeşler mensupları Suriye'yi terk etme kararı aldı. Suriye'de kalan muhalifler çok büyük baskı altına alındı ve uzun yıllar tutuldukları hapishanelerde işkenceye maruz kaldılar. Binlerce Suriyeli kaybettirildi. Bu durum 2011 yılına kadar devam etti.
"Bir daha onları isterseniz annelerini de alırız. Onları artık unutun, gidin ve onların yerine başka çocuklar yapın"
Peki, 2011'de ne oldu? Fitili kim ateşledi?
Mart 2011'de Suriye'nin Dera kentinde 12-14 yaşları arasında bir grup ÇOCUK okullarının duvarına 2011 yılının başlarında başlayan Arap Baharı'nın meşhur sloganı olan "halkın isteği rejimin düşmesi" sloganını yazdı. Emniyet güçleri bu çocukları tutuklayıp tırnaklarını çekti ve çocuklara ağır bir şekilde işkence edildi. Dera kentindeki bu emniyet biriminin şefi ise Suriye'nin Cumhurbaşkanı olan Beşar Esed'in teyzesinin oğluydu. Çocukların babaları kendisinden çocukları bırakmasını istedi. Emniyet Şefi buna karşılık onlara "Bir daha onları isterseniz annelerini de alırız. Onları artık unutun, gidin ve onların yerine başka çocuklar yapın". Dedi. Bu durum, Dera kentinde zaten yıllardır baskı ve zulüm altında ezilen Suriye halkını 15 Mart 2011 tarihinde sokaklara döktü. Baas ordusu ise 1982 yılındaki gibi halka ateş açtı ve tanklarını sokaklara sürdü. Ama bu sefer durum farklıydı. Sosyal medyanın varlığı ve bu alanda gençlerin aktif olması durumu değiştirdi. Baas ordusunun saldırısını, Dera kentinde bulunan gençler cep telefonlarıyla kaydedip sosyal medya aracılığı ile tüm Suriye'ye hatta tüm dünya'ya yaydılar. Suriye'nin diğer kentlerinde bulunan gençler bu görüntüleri izleyince onlar da sokaklara döküldü ve böylece Suriye İntifadası tüm Suriye'ye yayıldı.
Dikkat çekici bir şekilde, eylemler barışçı ve reform isteyen, hiçbir bölgede de kimsenin eline silah almadığı, hatta gösterilere açılan ateş sonucu hayatını kaybedenlere rağmen şiddete başvurulmayan bir yol izlendi.
Adalet, özgürlük ve onurlu bir yaşam!
Suriye halkı ne istiyordu?
Suriye halkı, adalet, özgürlük ve onurlu bir yaşam istiyordu hala da bunun için mücadele ediyor.
Ağustos 2011'e gelindiğinde artık Esed halkına yönelik o kadar ezici/yok edici bir ateş ve şiddetle karşılık verdi ki artık Suriye halkı silahlı mücadeleden başka bir yol kalmadığını aksi taktirde de Esed'in bu gösterilere katılan on binleri işkence etmekten, hapsetmekten, katletmekten çekinmeyeceği tavrı açıkça görüldü. Bir yandan gösteriler devam ederken bir yandan da sokaklarda çatışmalar başladı. Suriye'de 3 yılını doldurmuş olan bu sürecin insani durumun bazı verilerini içeren tablosu aşağıdadır:
Öldürülen İnsan
70.000
Öldürülen Çocuk
5250 (tespit edilebilen)
Öldürülen Kadın
5040 (tespit edilebilen)
Kayıp İnsan
100.000 in üzerinde
Sakat Kalan İnsan
50.000 in üzerinde
Yaralı İnsan
225.000
Hapsedilen İnsan
200.000 (tespit edilebilmiş olan)
Suriye İçi Göç
4 milyon
Suriye Dışına Giden Mülteci (Türkiye, Ürdün, Lübnan, Irak)
1 milyon (%70'in kadın ve çocuk)
Bu süreçte dünya kamuoyuna da yansıyan bilgi, belge ve tanıklıklara bakıldığında sadece bombalama, tank, silah değil başkaca insan hakları ihlallerinin de olduğunu görüyoruz. Siz bu konuda neler söylersiniz?
Esed askerleri ve yine Esed'e bağlı Şebbiha adıyla anılan silahlı çete açık açık işkence, diri diri toprağa gömme, birçok akıl almaz insanlık dışı ve zalimane muamele yapmaktadır. Hapishanelerde kadın ve çocuklara dahi işkence yapılmaktadır. Bu katliamın yanı sıra çocuk yaştakiler ve yaşlı kadınlar dahil olmak üzere kadınlara yönelik taciz ve tecavüz vakaları ise hem görüntülerle dünya kamuoyuna sunulmuş hem de raporlarla tespit edilmiş ve dehşet verici boyuttadır.
Peki, Gülden Hanım, bunlar tüm dünyanın gözleri önünde yaşanırlar uluslararası kuruluşlar ne gibi çalışmalar yapmaktadır?
Uluslararası kuruluşlar, Suriye'de tecavüz vakalarının büyük bir insani kriz oluşturduğunu duyurmuştur. Binlerce kadının bu korku ile ülkelerini terk etmek durumunda kaldığı bilinmektedir. Aileler parçalanmıştır. Kadınların evlerinde ve kamuya açık yerlerde tecavüze maruz kalmakta, bazen de bulunduğu bölgelerden kadınların kaçırılıp, fiziki işkence ve tecavüze uğramalarının ardından öldürülmektedir. Çocuk yaştaki kız çocuklarının kaçırılıp tecavüz edildikten sonra ateşe verilerek yakıldığı, ancak bundan yaralı olarak kurtulan 13-14 yaşında kız çocuklarının bu vahşetten sonra bir de hamile kaldığı tespit edilmiştir. Özellikle birçok kadının aileleri ve yakınları önünde toplu tecavüzlere maruz kaldığı ifade edilmektedir. Raporlara göre tecavüze uğrayan kadınların yüzde 20'si tecavüz sonrası öldürülmekte veya intihar etmektedirler. Esad Rejimi kadınlara tecavüzü bir savaş yöntemi ve silah olarak kullanmaktadır. Bu bir savaş suçudur.
Sizce İslam dünyasının bu duruma verdiği tepki yeterli midir?
Suriye'deki kardeşlerimizin uğradığı bu zulüm bizlerin sürekli acısını çektiğimiz bir gerçek olup, isyan ettirmektedir. İnsanlığın ve özellikle İslam dünyasının bu duruma sessiz kalması kabul edilemez. Suriye'deki savaşın yol açtığı insani kriz hızla derinleşmektedir.
Başta İslam ülkeleri ve Müslüman halklar olmak üzere bu zulmü durdurmak, sorumlularını yargılamak, suçluları cezalandırmak üzere harekete geçilmelidir. Kendimize yapılacak bir zulmü nasıl kabul etmiyor ve zulme karşı direnişi onurlu bir insan ve Müslüman tavrı olarak görüyorsak Suriye halkının bu direnişi de izzetli, onurlu ve Müslüman'ca bir tavırdır kuşkusuz.
Her türlü hukuk kuralını ihlal ederek Esed Rejimi zalimce halkını yok etmektedir. Yeryüzünde yaşayan her insanın yaşam hakkı yani canı, onuru, namusu, dini ve malı kadın-erkek bütün Müslümanların sorumluluğudur. Bu sorumluluğu ne şekilde yerine getirmemiz gerekliliği de açıktır.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Suriyeli kardeşlerimize her türlü maddi-manevi destekle yanında yer almak üzere bütün Müslüman halkları davet ediyoruz. Bugüne kadar yanlış bir tutumla zalim Esed Rejiminden yana tavır sergileyenlere de çocuklarına ve gelecek nesillerine bir utanç ve günah bırakmamak üzere tövbe etmelerini ve taraflarını Suriye halkından yana çevirmeleri için çağrıda bulunuyoruz.