​Hürriyetimizi şehitlere borçluyuz

Dünyanın neresine bir Türk gittiyse orada mutlaka bir şehidimiz vardır. Yüreğimizin yandığı şu günlerde, hürriyetimizi borçlu olduğumuz şehitleri unutmayalım. Şehitlikleri ziyaret edelim, edemiyorsak da bir Fatiha gönderelim.

Bakü Fatihi Nuri Killigil Paşa

Nuri Killigil Paşa, Sütlüce'deki silah fabrikasında, dönemin mühendisleri ve çalışanlarıyla birlikte. (Foto: Mustafa Armağan arşivinden alıntıdır.)

Enver Paşa, babası Ahmet Bey, kardeşi Nuri (Soldan sağa)

Fahri Sarrafoğlu/ İstanbul Seyyahı

HER nerede isek, "Türkiye'nin neresinde isek", dünyanın hangi ülkesinde yaşıyorsak orada mutlaka bir şehidimiz vardır. Bugün hiçbir şeyi bahane etmeyerek bulunduğumuz yerdeki şehitlerimizi ziyaret edelim, onlara şükran ve saygımızı bedenen de gösterelim. Gitmek isteyip de gidemeyenler de birer Fatiha ikram edebilir.

Onlara sahip çıkalım

Şehit ailelerine, yakınlarına sahip çıkalım. Bu konuda devletimizin gösterdiği STK'lara yardım edebiliriz. Türkiye bugün ayakta ise, bizler bugün rahatça özgürce gezebiliyorsak bunu şehitlerimize borçluyuz. Şehitlerimize bir şükran ve vefa ziyareti yapmak amacıyla biz de Edirnekapı Şehitliğini adım adım geziyoruz. Gezerken etrafında top mermileri olan bir mezarlık dikkatimizi çekiyor. Mezarlığın yanına geldiğimizde, burada 22 şehidimizin yattığını görüyoruz. Bir zamanlar Sütlüce’de bir silah fabrikamız vardı. İşte o fabrika ’da 1949’un 2 Martında bir patlama oldu. Patlama sonrası 28 çalışan ile fabrikanın da kurucu-sahibi şehit oldu. İşte ilk şehit ziyaretine buradan başladık.

Vatanları için şehit oldular

Yıl 1949 Haliç’te, Sütlüce sahilindeki bazı binalar havaya uçmuştu… Bu patlamalar iki gün sürdü. Havaya uçan bina bir silâh fabrikası, sahibi de Osmanlı İmparatorluğu’nun son senelerindeki en güçlü adamı olan Harbiye Nâzırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın sekiz yaş küçük kardeşi Nuri Killigil idi.

Bakü Fatihi Paşa

Nuri Killigil, “Nuri Paşa” yahut “Bakü fâtihi” Kafkas İslam Ordusu Kumandanı olarak biliniyor. Paşa İstanbul’a dönünce fabrikatör olmaya karar verdi. Zeytinburnu’ndaki büyük bir kömür atölyesini satın alıp “madenî eşya fabrikası” haline getirdi, fabrikasını daha sonra Sütlüce sahiline taşıdı ve daha da büyüttü. Resmî olarak madenî eşya imal ediyordu ama asıl üretimi, Millî Savunma Bakanlığı’nın verdiği izinle yapılan silâh üzerine idi ve fabrikada tabanca, tüfek ve hattâ havan topu mermisinin yanı sıra gaz maskesi ile başka askerî malzemeler de yapılıyordu. Paşa fabrikasının ürünlerini orduya da satıyordu ama daha sonra fiyat konusunda anlaşmazlık yaşanması üzerine imal ettiği askerî malzemenin çoğunu yurtdışına, talep eden memleketlere göndermeye başladı.

Filistin'e de satıyordu

1949’a gelindiğinde, bazı Arap ülkelerinden ve Pakistan’dan siparişler almaya başladı. O günlerde yeni kurulmuş olan İsrail ile savaş halinde olan Mısır, Suriye ve İngiliz hâkimiyetinin sona ermesi ile Hindistan’dan ayrılıp devlet olarak ortaya çıkan Pakistan silâh bulmaya uğraşıyor ve Sütlüce’deki fabrika siparişleri karşılayabilmek için gece gündüz çalışıyordu. BM Güvenlik Konseyi, Mısır ile Suriye’ye silâh satışını yasaklamıştı ama sevkiyat yasağa rağmen devam etti…

Paşa'nın cesedi yoktu!

2 Mart 1949’da, öğleden sonra saat beşi on geçe, Sütlüce’deki fabrikada art arda patlamalar meydana geldi ve neredeyse tamamı havaya uçtu. İlk patlama atölyede olmuş, daha sonra cephane deposu da yok olmuştu. Nuri Paşa da o sırada fabrikada idi… Ceset parçaları Sütlüce’nin yüzlerce metre ilerisine yayılmıştı ama günlerce aranmasına rağmen Nuri Paşa’nın cesedine ait hiçbir şey bulunamadı. (Bazı kaynaklarda Nuri Paşa'nın cesedinin bir bölümünün bulunduğu, cesethem tam olmadığı hem de tam teşhis edilemediği için cenaze namazının kılınmadığı belirtilir.) Nuri Paşa’nın mezarına sembolik olarak boş bir tabut defnedildi. Patlamada kaç kişinin can verdiği tam olarak belirlenemedi, ölü sayısı resmî raporlara “27 çalışan” olarak geçti ve Nuri Paşa ile birlikte 28 kişinin şehit olduğu tahmin ediliyor.

Şehitlerimize vefa

Bizim için şehit olan, vatanı için şehit olan gazi ve şehitlerimize sahip çıkalım. Hele şehit yakınlarını da ihmal etmeden onları sevgi ile sararak sahip çıkalım.

Sevgili İstanbullular, her gün Vezneciler Metro İstasyonundan ve Vezneciler Otobüs durağından binlerce kere geçmişinizdir. Ve oradaki dikili taşı da görüyorsunuz ama acaba merak edip hiç baktınız mı? Bu taşın hikayesi nedir? Ve bu Vezneciler Meydanında yaşanan acı hadise neydi? Burada bir İngiliz oyununu göreceksiniz. Orada bulunan askeri koğuşumuza İngiliz askerleri gece baskın yaptı ve 4 askerimizi şehit etti… İşte unuttuğumuz daha doğrusu bize unutturulan o hadisenin detayı şöyledir:

************************

Uykudayken şehit oldular

Şehzadebaşı'ndaki Dikilitaş'ın tarihi ilginçtir. Burada İng3ilizlerin yaptığı baskında, 4 askerimiz uykudayken şehit edilmiştir. Bu anıt da onların hatırası için dikilmiştir.

Şehzadebaşı baskını, 1920’de 16 Mart sabahı 05.45’te karşı İstanbul’da bir İngiliz müfrezesinin Şehzadebaşı’nda 10. Kafkas Tümeni ve Mızıka Takımının koğuş olarak kullandığı binaya aniden ateş açması olayıdır. Dört Türk askerinin şehit olması ve 10 askerimizin yaralaNması ile sonuçlanan bu baskın, İstanbul’un işgalinin en ibret verici olaylarından biri olarak tarihe geçmiştir. Baskının İstanbul halkına dehşet havası vermek için yapıldığı düşünülmektedir. Yine Karakol Cemiyeti kurucularından olan tümen komutanı Kemalettin Sami Bey’i alıkoymak için yapılmış olduğu da söylenmektedir.

Letafet Apartmanı

5 Mart 1920’de işgal devletleri Letafet Apartmanı katliamında 8 Türk’ü şehit ettiler. Türk milleti mitinglere başladı. Halide Edip Adıvar’ın kurtuluş mitingi büyük yankı uyandırdı. Mustafa Kemal Paşa, meclisin dağıtılacağını, geçici işgalin tamamen hakimiyete dönüşeceğini anlayarak, Ankara’da yeni bir başkent, yeni bir meclisle kurtuluşu hem cephede hem diplomaside sürdürüyordu.

Askerler uyurken!

16 Mart 1920 sabah 05.45 sularında İngiliz askerleri araca bindirilmiş iki birlik halinde Beyazıt Direkler arasında bulunan Şehzadebaşı 10. Kafkas Tümenine bağlı karargâh birliği karakoluna geldiler. Bir araç asker dış güvenliği aldı, diğerleri koğuşunu bastılar. Askerlerin uyuduğu koğuşa giren İngiliz askerleri mızıka ve karargâh bölüğü erlerinden dördünü ateş açarak şehit etti, 10 erimizi de yaraladı.

Mezar taşları sonra dikildi

Şehitlerden üçü Eyüp’te Bahariye yolu üzerindeki mezarlığa törensiz ve gösterişsiz biçimde defnedilmiş, mezartaşları Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra dikilmiş; 1947’de de Edirnekapı Şehitliği’ne nakledilerek buradaki Sakızağacı Şehitliği’ne gömülmüşlerdir.

ŞEHZADEBAŞI ŞEHİTLERİMİZ

* Fırka Karargâhından Onbaşı Veli oğlu Mehmed (Reşadiye)

* Fırka Karargâhından Çavuş İbiş oğlu Abdullah/Abdulkadir (Zile)

* Mızıka Efradından Ahmed oğlu Nasuh (Balıkesir)

* Mızıka Efradından Kadir oğlu Ömer Osman (Şehirkışla/Şarkışla)

Şehit olan askerlerimizi rahmetle anıyoruz ….