'Kaldırımlar'ın şairinden 'Çile'nin şairine\u2026

Vezinli diziler yazmaya Kaldırımlar şiiriyle başlayan Sakarya şiiriyle taçlanan bir şairdi Necip Fazıl... 26 Mayıs 1904'te doğmuş 25 Mayıs 1983'te hayata gözlerini yummuştu. Bugün Üstad'ın vefatının 31. yıldönümünde onu rahmetle anıyoruz.Gözleri kaldırımlarda, 'kaldırımlar' şiirini içinde biriktire biriktire saatlerce yürüyerek Paris'teki oteline gitti. Odasına çıkıp aynanın karşısına geçti. Tırnaklarıyla yanaklarını kanatırcasına tarayar

Özlem DOĞAN

BÜYÜK üstad Necip Fazıl Kısakürek henüz 24 yaşındayken yazdığı "Kaldırımlar" isimli şiir kitabıyla "Kaldırımlar Şairi" olarak anılmış, Türkiye'de politik manada "sağ cenah" diye adlandırılabilecek kitleyi derinden etkilemiştir. Hayli erken dönemlerde bu kitleye sözcülük görevini üstlenmiş, onlara istikamet ve şekil vermeye uğraşmış ama onlardan pek az etkilenmiş bir şair ve bir önderdir. Devrindeki ve sonraki şairler Necip Fazıl'ın eserlerindeki edaya, kaliteye ve üsluba hayran kalmışlardır.

Haşarı bir çocukluktan

kitapların dünyasına

Çemberlitaş'ta, Sultanahmet'e doğru inen sokakların birinde bulunan dört katlı bir konakta tarihler 26 Mayıs 1905'i gösterirken Necip Fazıl gözlerini dünyaya açtı. İlk ve ortaöğrenimini Amerikan ve Fransız Koleji'nde, liseyi ise Bahriye Mektebi'nde tamamladı. Necip Fazıl tek erkek evlat olarak imtiyazlı bir konumda büyüdüğü için oldukça şımarık bir çocuktu. Yaramaz ve meraklı, hasta ve ürkütücü yanlarıyla konağın çamaşırhanesindeki kireç kaymağını yediğini, babaannesinin armonikli piyanosundan yırtıcı sesler çıkardığını anlatır ve yaramazlıklarını merak duygusuyla izah etmiştir.

Kitaplarla kurulan dostluk

Otoriter büyükanne Zafer Hanım evin gözbebeği olan torununun kitaplara olan ilgisini keşfettiğinde Fazıl'ı roman okumaya yönlendirdi. Pol ve Virjin, La Dame au Camelia yanında Zavallı Necdet'i okuyan Necip Fazıl, o dönemlerde okumaktan başka bir şey yapmamaktaydı. Daha sonraki yıllarda okul kitaplarıyla vakit geçirdi. 1922 yılında ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayınlanırken Bahriye Okulunda olağanüstü bir yazın ve din kültürü edinmiştir. Tasavvuf onu felsefeye ilgi duymaya yöneltmiş, Bahriye Okulunu bitirmeden üniversitenin felsefe bölümüne devam kararı almıştır. 1924 yılında Milli Eğitim Bakanlığının açtığı sınavı kazanarak gittiği Paris'ten dönen Necip Fazıl, 1925 te ilk şiir kitabı 'Örümcek Ağı'nı yayımlatır. Paris'te geçen günlerinde de şiirle uğraşmış ve oradaki hayatını şöyle anlatmıştır: "Aylarca, şehrin gündüzünden habersiz adeta bir gece yaşayışı. Oteldeki odamın aynasının karşısında, yanaklarımı tırnaklayarak döktüğüm gözyaşlarıu2026 Çok defa otelin sabah kahvaltısı ile geçiştirilen günlük gıdau2026 Ve ıstırap ıstırap ıstırap."

İşte bu sözler onun şiirlerine de yansımış, ünlü 'Otel Odaları' şiiri hakkında ipuçları vermektedir. 1928'de henüz 24 yaşındayken 'Kaldırımlar' adlı ikinci şiir kitabını yayımladı. Bu eserdeki şiirlerin birçoğu, Türk edebiyatında öncesi olmayan, hece ile yazılmış şiirlerden oluşmasına rağmen, o günün anlayışı içinde yerli ve milli çizgilere sahip bir hava taşımıyor gibi görünüyordu. Kitabı yayınladıktan sonra ismi etrafında büyük bir takdir ve övgü halesi oluştu. Artık ona "Kaldırımlar Şairi" deniyordu. 1934'te Ankara'ya yerleşti. Orada iyi bir yazar çevresi edindi.

Kaldırımlar'dan Çile'ye

1934 yılındaİstanbul'da göreve başlayıp Beylerbeyi'nde bir ev tuttu. Bir akşam çalıştığı bankadan Boğaziçi'ndeki evine dönmek için bindiği vapurda karşısında oturan ve gözlerini ondan ayırmayan; o güne kadar hiç görmediği bir adam ona, Abdülhakim Arvasi diye bir yol göstericisinin ismini verdi. Arvasi'yle karşılaşması zaten mistik ve metafizik düşünce ve duyarlılığa yatkın kişiliğinde büyük bir değişikliğe yol açtı. 'Kaldırımlar'ın şairinden 'Çile'nin şairine doğru büyük bir değişimin içine girdi.1939 yılında bankacılık işini bırakıp kendisini inançları doğrultusunda çalışmalara verdi. Son Telgraf gazetesindeki Çerçeve başlıklı köşe yazılarında İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmakta olduğunu, Rus-Alman anlaşması gibi tüm aleyhteki hadiselere rağmen inançla savundu ve 1939 yılında patlak veren savaş kendisini haklı çıkardı. Bu dönemde "Ne derse çıkıyor" denilen bir kişi haline geldi. Necip Fazıl'ın bu yönü, 29 Mayıs 1959 tarihinde kaleme alacağı Kement başlığını taşıyan ve "Kurtarın milleti ve kendinizi CHP kemendinden! 1959 ve 1960 son vade!" paragrafıyla başlayan bir yazısında da olanca dehşetiyle ortaya çıkacaktır ki, bu yazının kaleme alınışından 363 gün sonra gerçekleşen ihtilal kendisini bir kez daha haklı çıkaracaktır.

1941 yılında efendisinin teşvikiyle Fatma Neslihan hanımla evlenen Necip Fazıl'ın bu evlilikten 6 çocuğu dünyaya geldi.

Büyük Doğu dönemi

17 Eylül 1943 tarihinden itibaren Büyük Doğu Dergisi'ni çıkarmaya başladı. Bu dergi, onun ömrünün sonuna kadar inmeyeceği fikir zirvesini barındıran yüce bir dağ olur ve etrafına tohumlar saçan, baskılara fikir gövdesini siper eden nice ağaç bu okulda yetişti. Büyük Doğu, koskoca bir İslam davasının ismi haline geldi. İslami kesimin bilinçlenmesinde ve düşünebilen, yüzyıllardan beri süregelen durgunluğu ve gevşemeyi sorgulamaya başlayan, ufku genişleyen bir gençliğin doğumuna müyesser bu dergi oldu. Allah demenin Başvekil Şükrü Saraçoğlu imzalı bir emirle yasak edildiği dönemlerde İslam davasının münadii olan Büyük Doğu, ismiyle altında destansı bir tefekkür ve mücadele binası yükselen bir çatı haline gelir ve yüzyıllardır ilk defa böyle bir fikir kıpırdanışıyla yüz yüze gelen Anadolu halkının fikir bayrağı olarak nice istidadın piştiği bir okula dönüştü. Bu binanın yükselmesi de elbette ki kolay olmayacak, Büyük Doğu müteahhidi bu dergi çatısı altında girişeceği mücadelelerin neticesi olarak toplamda yaklaşık 3 yıl 8 ay hapis yatacaktı.

Allah'a itaat şarttır

Büyük Doğu'yu çıkarmaya başladıktan sonra kendisini yalnızca matbuattaki mücadelesine ve sanatına veren Necip Fazıl, bu zamana kadar Osmanlı Ziraat, Türkiye İş ve Hollanda bankalarındaki, Ankara Ticaret Lisesi, Devlet Konservatuarı, DTCF, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Saint Joseph Lisesi, Robert Kolej gibi okullardaki çalışmalarına son verdi. İlk dönem Büyük Doğu'ları, "Allah'a itaat etmeyene itaat edilmez" hadisinin yayınlanmasını müteakiben, bakanlar kurulu tarafından 1944 Mayısında "rejime itaatsizliği teşvik" şeklinde ifade edilen bir gerekçeyle kapatıldı. Askerliğini tamamlamak üzere Eğridir'e gönderilen Fazıl, dönüşünün ardından, Büyük Doğu'ları yeniden çıkarmaya başladı ve dönemin tek parti hükümetine karşı en sert ve tesir sahibi muhalefeti ortaya koydu. Büyük Doğu, bu devirde de birçok takibata uğrar ve "Başımızda kulak istiyoruz!" yazılı bir kapağının, İnönü'nün meşhur kulaklarına gönderme niteliği taşıdığı gerekçesiyle dergi tekrar kapatıldı.

Bitmeyen takibatlar

1961u2032in Aralık ayında tahliye olan Üstad, bu tarihten sonra da günlük makalelerine, şiirlerine, piyeslerine, Büyük Doğu Dergisi'ne, kitaplarına, mücadelesine kaldığı yerden devam etti. 1963 yılından itibaren ise, onun için Anadolu'yu şehir şehir kucaklayan bir konferans çığırı açıldı. Maddi yeterlilikten uzak salonlarda, onlarca ilde, kendisini dinleyen yüz binlerce kişiye seslenir ve her biri birbirinden farklı alanlardaki onlarca konferansını verdi. Konferansta anlatılanların derinliğini kavrayamayanlar dahi büyük bir şevk ile Necip Fazıl'ın konferanslarını dinlemeye koşuyor, salonlar iğne atılsa yere düşmeyecek raddede doluyordu. Öte yandan takibatlar, davalar bu dönemde de olanca hızıyla devam etmekteydi. Sultan Vahdettin hakkında kaleme aldığı eser sebebiyle uğradığı takibat da bunlardan birisiydi. Maalesef Vahdettin hakkında kaleme alınan ve resmu00ee tarihin tek taraflı hakikat tahrifçiliğine, hem de alçak perdeden cevap veren bu eser bugün de basılabilmiş değildir.

"Demek böyle ölünürmüş!"

1981 başlarında 'İman ve İslam Atlası' isimli eserini yazmak ve bir daha çıkmamak üzere evine, hatta küçük odasına kapandı. Aynı yılın sonunda 'İman ve İslam Atlası' ve 'Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu' isimli eseri yayınlandı. Ömrünün son günlerinde Erenköy'deki evinde, aynı küçük odada hayli ilerlemiş yaşına ve şeker hastalığının tahrip ettiği vücuduna rağmen diri bir zeka, berrak bir hafıza ve gücünü kaybetmemiş bir çalışma azmi içinde eser vermeye devam etti. 25 Mayıs gecesi yatağında doğrulup gözlerini derin karanlığa dikerek:

"Demek böyle ölünürmüş!" dedi ve ruhunu teslim etti. Cenazesi Fatih Camisi ve avlusunu dolduran sevenleri ile tıklım tıklım doluydu. Dört kişinin omuzlarında gitmeye razı olan Necip Fazıl'ı kendisini 'üstad' bilen on binlerce genç, yürek kesilmiş elleri ve omuzlarıyla son yolculuğa taşıdı.

Varsın olmasın dostum, çelengim top arabam

Alıp beni götürsün tam dört inanmış adam.

Necip Fazıl Kısakürek