Mesleki eğitimdeki dönüşüm kitap oldu

Milli Eğitim Bakanlığı, son iki yılda mesleki eğitimde çok değerli bir başarı hikâyesi yazdı. Sektörlerle yapılan yaygın ve kapsamlı işbirliklerinden müfredatların güncellenmesine ve istihdam kapasitesinin artırılmasına kadar çok önemli adımlar attı. Öğrencilerin ve toplumun mesleki eğitime bakışı büyük oranda dönüştü. Özellikle Covid-19 salgını ile mücadele günleri bu dönüşümde çok önemli katkı yaptı.

MİLAT / ÖZEL

MİLLİ Eğitim Bakanlığı mesleki ve teknik eğitimden sorumlu Bakan Yardımcısı Mahmut Özer’in “Mesleki Eğitimde Paradigma Değişimi: Türkiye’nin Mesleki Eğitimle İmtihanı” başlıklı yeni kitabı, Maltepe Üniversitesi Yayınlarından çıktı. Biz de Mahmut Özer ile yeni kitabı hakkında konuştuk.

Soru: Öncelikle elinize sağlık. Daha önce gazetemizde mesleki eğitimdeki başarılara yer vermiştik. Şimdi tüm yapılanları, mesleki eğitimde geçmişte yaşananları ve dünyada mesleki eğitimdeki gelişmeleri yeni kitabınızda okuyabilme imkânımız oldu. Mesleki eğitim tartışmalarına da önemli bir katkı sağlamış oldunuz. Öncelikle sizi böyle bir kitap hazırlamaya iten sebep neydi?

Cevap: Kitap ülkemizde mesleki eğitimin gelişimine, hangi aşamalardan bugünlere geldiğimize bir bakış sağlıyor. Aynı zamanda dünyada mesleki eğitimde yaşanan dönüşümleri de değerlendirerek son iki yılda yaptığımız dönüşümün uluslararası karşılıklarını da görebilme imkânı veriyor. Aslında kitap mesleki eğitimde hedeflerimiz ve yaptıklarımızı kapsamlı bir şekilde ele alan bir muhasebe oldu benim için. Ülkemizde mesleki eğitim tartışmalarına mütevazı bir katkı vermesini umuyorum. Yani, amacım mesleki eğitime ilişkin tartışmaları biraz daha ileriye taşımaya vesile olmak.

Soru: Ülkemizde mesleki eğitim tartışmalarının çok kısır olduğu görülüyor. Kitabınızda da işaret ettiğiniz üzere, birçok tartışma veriye dayalı değil ve mesleki eğitime ilişkin birçok efsane var. Bu açıdan kitap sorunlara farklı bakabilmeyi, sorunların arka planlarını görebilmeyi sağlıyor.

Cevap: Eğitim ile ilgili yapılan tartışmalarda olduğu gibi mesleki eğitimdeki tartışmaların da maalesef oldukça yüzeysel olduğunu görüyoruz. Sorun alanlarına, sorunların arka planlarına yeterince bakılmadan ve çoğu zamanda eğitim sisteminin bütünü ile ilişkileri ve yeri göz önüne alınmadan değerlendirmeler yapılıyor. Bu durumda da geliştirilen veya önerilen politikalar sorunlarımızı çözmediği gibi yeni sorunlar da üretebiliyor. Türkiye’de mesleki eğitim bu açıdan çok somut bir örneklik teşkil ediyor. Her sorundan mesleki eğitim sorumlu tutuluyor. Bu son derece yanlış bir yaklaşımdır. Bu durumda mesleki eğitim kısır döngüye sokuluyor.

Soru: Kitapta bu konu farklı bölümlerde ele alınıyor. Gördüğüm kadarı ile mesleki eğitimin işgücü piyasasından kaynaklı sorunları ilk kez bu kapsamda ele alınıyor. Ne dersiniz?

Cevap: İşgücü piyasasına çok bağımlı bir eğitim türü olan mesleki eğitimin tüm sorunlarının sadece eğitimle ilişkili olması nasıl mümkün olabilir? Örneğin bir meslek alanında eğitim veriyorsunuz. Ancak o alanda işgücü piyasasında istihdam kapasitesi son derece sınırlı olsun. Mezun olanların çoğu doğal olarak eğitim aldıkları alanda iş bulamayacaklar. Ve eğitim aldıkları alan ile ilişkili olmayan farklı işlerde çalışacaklar. Bu durumda sorun mesleki eğitimin kalitesi olabilir mi? Tamamen işgücü piyasasını da içeren arz-talep dengesizliği ile ilişkili bir sorun. Veya farklı bir senaryo göz önüne alalım. İşgücü piyasasında meslek lisesi mezunları eğitim aldıkları alanlarda veya alan dışında bir işte çalıştıklarında aldıkları ücret değişmiyorsa, mezun olan iş tercihini iş konforu ve uzun vadeli kariyer planına uygun yapacaktır. Böylesi bir işgücü piyasasında işverenler ücret politikalarını değiştirmeden aradığımız elemanı bulamıyoruz deseler ve bu mesleki eğitimin kalitesi ile ilişkilendirilse ne kadar rasyonel bir değerlendirme olur? Demek istediğim bir eğitim türü hangi alanlarla ilgili ise sorunların o alanların her birine izdüşümü olacaktır. Dolayısıyla sorunları değerlendirirken ilgili alanların her birine bakmamız gerekiyor. Sorunu çözmek istiyorsak da her alanda gereken iyileştirmeyi yapmamız gerekiyor. Bu yapılmadığında mutlaka sorunun kaynağı olarak bir günah keçisi bulunuyor. Maalesef ülkemizde yıllardan beri mesleki eğitimin çektiği çile de büyük oranda budur.

Soru: Aslında katsayı uygulamasının yol açtığı sorunları da bu kapsamda değerlendirmek mümkün değil mi?

Cevap: Kesinlikle. Siz katsayı uygulamasını uygulayarak mesleki eğitimin yükseköğretim ile bağını zayıflatıyor ve kopma noktasına getiriyorsunuz. Ve bu uygulama en az 10 yıl kesintisiz uygulanıyor. Akademik olarak başarılı bir öğrenci olsanız ve üniversite eğitimine gitmeyi hedefleseniz bu uygulama varken mesleki eğitime gider misiniz? Ailevi zorunluluklarınız olmazsa gitmezseniz. Bu durumda mesleki eğitim akademik olarak görece başarısız olan öğrencilerin gitmek zorunda kaldıkları bir eğitim türüne dönüşüyor. Öğrenci profili zamanla homojenleşiyor, eğitim ortamı daha dezavantajlı hale geliyor. Sonuçta da eğitimin kalitesi düşüyor, devamsızlık ve terk oranları ve disiplin sorunları da artıyor. Öğretmenlerin öğrencilerden başarı beklentisi zamanla düştüğü için öğrenci başarısı daha fazla düşmeye başlıyor. Zincirleme olumsuz bir süreç tetikleniyor. Ve sonunda işgücü piyasası ile mesleki eğitim arasındaki güven bağı zayıflıyor. Katsayı uygulamasının sonucu da bu oldu. İşgücü piyasasına maliyeti tahminin ötesinde gerçekleşti. Bunun sorumlusu mesleki eğitim mi, mesleki eğitim öğrencileri mi? Yoksa katsayı uygulaması politikası mı?

Soru: Katsayı uygulaması kaldırılmasına rağmen mesleki eğitimin toparlanması zaman aldı. Ancak bu son dönem inanılmaz bir iyileşmeye tanıklık ettik mesleki eğitimde. Kısaca anlatabilir misiniz?

Cevap: Mesleki eğitimin istihdam ile bağını güçlendireceksek işverenlerle, yani sektörlerle güçlü bağları olması lazım. Bu nedenle ilk adımımız bu alanda oldu. Öncelikle işbirliklerinin kapsamını genişlettik. Eğitim sürecinden istihdama kadar giden tüm aşamalarda işbirliğine odaklanan bir yaklaşım inşa ettik. Sektör temsilcileri de bu yaklaşıma çok sıcak baktılar. Yıllardan beri arzu ettikleri işbirliği modelinin bu olduğunu gördük. Ve çok kısa sürede eğitim verdiğimiz tüm alanlarda sektörlerin TOBB, İTO, İSO, ASELSAN gibi güçlü temsilcileri ile işbirliklerimizi tesis ettik. Bu işbirlikleri kapsamında önemli adımlar atıldı. Her atılan ortak adım karşılıklı güveni artırdı ve güvenin çok güçlendiği bugünlere geldik. Böylece sektörler mesleki eğitime daha çok sahiplenir oldular. Öğrencilerin eğitim aşamasında işgücü piyasası ile temas yüzeyleri artmaya başladı. Kendilerine değer verildiğini hissettiler. Bu da mesleki eğitimin kalitesine ve istihdam kapasitesinin artmasına yol açtı.

Soru: Kitapta değinilen ‘Mesleki Eğitimde 1000 Okul Projesi’ oldukça önemli bir proje olarak görünüyor. Bir taraftan mesleki eğitimi başarılı öğrenciler yönelirken mevcut öğrencilerin imkânlarını da iyileştiriyorsunuz. Bu projeyi kısaca açıklar mısınız?

Cevap: Değindiğiniz gibi bir taraftan mesleki eğitime başarılı öğrencilerin yönelimini artırırken diğer taraftan mevcut öğrencilerin imkânlarını da iyileştirmek istiyoruz. Yukarda da değindiğim gibi, temel eğitimden mesleki eğitime gelen öğrenciler maalesef temel becerilerde eksikliklerle geliyorlar. Bu nedenle mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarımızın kendi içinde görece en dezavantajlı bin okulumuzu bu proje kapsamına aldık. Bu okullarımıza kütüphaneden bilgisayar laboratuvarlarına, atölyelerden spor tesislerine kadar farklı alanlarda yatırımda pozitif ayrımcılık yapacağız. Örneğin bu okulların tamamında en az bin kitaptan oluşan kütüphane kuruyoruz. Diğer taraftan bu okullarımızdaki öğrencilerimizin temel becerilerini artırmak için telafi eğitim programları hazırlıyoruz. Bu okullarımızı çoklu destek programına almış olduk. Dolayısıyla mesleki eğitimdeki iyileşmenin dezavantajlı okullarımızda da yaşanmasını istiyoruz.

‘Yüzde 1’lik başarı diliminden öğrenci alıyoruz’

Soru: Kitapta da yer verdiğiniz gibi akademik olarak başarılı öğrenciler artık mesleki eğitimi tercih etmeye başladılar. Katsayı uygulamasının hasarının tamir edilmesi açısından bu başarı çok önemli bir dönüm noktası değil midir?

Cevap: Elbette, istediğimiz de tam olarak buydu. Akademik olarak başarılı öğrencilerin gidebileceği mesleki eğitim okulları oluşturmak ve mesleki eğitimle ilgili algıyı düzeltmek. Ve sonrasında bu iyileşmeyi dalga dalga diğer okullarımıza yaygınlaştırmak istedik. Bu amaçla ilk adımı Ankara’da ASELSAN Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ve İstanbul’da da İTÜ Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesini kurarak attık. 2019 yılında ilk kez öğrenci alan her iki okulumuzda %1’lik başarı diliminden öğrenci aldılar. 2020 yılında her iki okulumuz bu başarısını koruduğu gibi İstanbul’da Teknopark İstanbul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi de %1’lik dilimden öğrenci almaya başladı. Diğer taraftan sınav puanı ile öğrenci alan mesleki ve teknik Anadolu liselerinde hem doluluk oranları hem de taban puanlar yükseldi. Bu anlamda mesleki eğitim katsayı uygulamasından sonra ciddi bir iyileşme sürecine girdi. İyileşme göstergelerinin her yıl istikrarlı bir şekilde artması son derece sevindiricidir. Elbette daha iyi noktalara gelmesi zaman alacaktır.

Pandemi sürecinde Meslek Liseleri çok önemli rol oynadı

Soru: Mesleki eğitimde Covid-19 salgını sürecinde başlayan üretimler devam ediyor mu?

Cevap: Devam ediyor. Bu üretim kapasitesini farklı bir boyuta taşımak için de AR-GE projesi başlattık. Üretim kapasitesi ve altyapısı uygun olan belirlediğimiz okullarda artık üretim süreci fikri mülkiyet süreci ile birleşti. Bu okullarımız artık patent, faydalı model, tasarım ve marka üretimi ve tesciline odaklandılar. Son on yılda bu kapsamda tescil alınan ürün sayısı 29 iken bu adımlarla bir yılda bu sayı 34’e yükseldi. 632 başvurunun da değerlendirmesi devam ediyor. Gerçekten çok önemli bir mesafe alındı. Bu kapasite önümüzdeki dönemlerde çok daha fazla artacaktır.