Ankara’nın Stratejik Eşiği Gazze’den TRÇ’ye

Son günlerde Ankara’dan yükselen mesajlar, İsrail-Filistin çatışmasına dair Türkiye’nin söylem düzeyini aşarak yeni bir stratejik hatta girdiğini gösteriyor. Devletin en üst kademelerinden yapılan çıkışlar, yalnızca tepkisel bir refleks değil; aynı zamanda uluslararası sistemde ABD’yi pozisyon almaya zorlayan, bölgesel güç dengelerini yeniden tanımlamayı hedefleyen bir stratejinin parçası.

Türkiye’nin Gazze konusunda sergilediği kararlılık, aslında uzun süredir devam eden bir sürecin yeni evresini temsil ediyor. İsrail’in saldırılarının ulaştığı boyut, Ankara açısından artık sadece diplomatik girişimlerle karşılanacak bir mesele olmaktan çıkmıştır. Bu noktada Türkiye, askerî ve diplomatik hazırlıkların birlikte yürütüldüğünü gösteren güçlü sinyaller vermektedir.

Bu sürecin en kritik boyutu, Washington’a gönderilen mesajdır. ABD, müttefiki İsrail’i dengelemek konusunda yetersiz kalmış, Netanyahu yönetiminin saldırgan politikalarına karşı etkili bir irade ortaya koyamamıştır. Ankara ise bu boşluğu görerek, “eğer siz İsrail’i sınırlamazsanız, biz farklı seçenekleri devreye sokarız” mesajını net şekilde iletmektedir. Bu, Türkiye’nin uluslararası hukuk zemininde meşruiyet kazanacak yeni adımlar atabileceğinin de işaretidir.

Bu gelişmelerin en somut yansıması, kamuoyunda giderek daha fazla dillendirilen “Gazze Tezkeresi” ihtimalidir. Böyle bir tezkere, Türkiye’nin Gazze’ye yönelik askerî veya insani müdahale adımlarına hukuki zemin sağlayacaktır. Şimdiden atılan siyasi söylemler, bu olası sürece dair hem toplumsal hem de diplomatik zemin hazırlığı niteliği taşımaktadır.

İran’ın Sessizliği ve Bölgesel Denklem

Dikkat çekici bir unsur ise İran’ın özellikle bu tartışmalarda dışarıda bırakılmasıdır. Oysa bölgedeki en sert İsrail karşıtı tutum Tahran’a aittir. Ankara’nın İran’ı denklemin dışında tutması, bölgesel hamlelerinin yalnızca bir bloklaşma görüntüsü vermemesi için bilinçli bir tercihtir. Bu yaklaşım, Türkiye’nin kendi bağımsız kararlılığını öne çıkararak ABD üzerindeki baskıyı artırmasını sağlamaktadır.

BRICS ve Yeni Arayışlar

Öte yandan Ankara’nın yöneldiği alternatif küresel işbirliği arayışları da dikkat çekiyor. BRICS üyeliği bir süre askıya alınmış görünse de, bu başvurunun işaret ettiği yönelim önemlidir: Türkiye, Batı merkezli ittifakların ötesinde, çok kutuplu bir dünyada kendine yeni alanlar açmak istemektedir. Bu bağlamda Devlet Bahçeli’nin gündeme getirdiği Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ) işbirliği önerisi, salt bir temenni değil; Ankara’nın Batı’ya karşı elini güçlendirme niyetinin ifadesi olarak okunmalıdır.

Rusya ve Çin Boyutu

Rusya ve Çin’in bu öneriye nasıl yaklaşacağı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak Ankara açısından asıl kritik mesele, bu önerinin kabul edilip edilmemesi değil, Türkiye’nin “benim yönelimim Batı’ya mahkûm değildir” mesajını vermesidir. Bu yaklaşım, hem Washington hem de Brüksel nezdinde Türkiye’nin pazarlık gücünü artıran bir stratejik kart işlevi görüyor.

Sonuç: Çok Boyutlu Bir Yeniden Konumlanma

Bugün ortaya çıkan tabloyu şu şekilde özetleyebiliriz:

• Türkiye, Gazze üzerinden Washington’a doğrudan bir mesaj iletiyor.

• Gazze Tezkeresi, bu mesajın hukuki-siyasi dayanağı olmaya adaydır.

• İran’ın dışarıda bırakılması, Türkiye’nin bağımsız karar iradesini pekiştiriyor.

• BRICS ve TRÇ önerileri, Ankara’nın çok kutuplu dünyada yeni ortaklık arayışının sembolüdür.

Kısacası, Türkiye’nin attığı adımlar salt tepkisel değil, stratejik bir yeniden konumlanma girişimidir. Gazze krizi, bu yeni yönelimin hızlandırıcı unsuru olmuştur. Yarın Meclis’in önüne bir “Gazze Tezkeresi” geldiğinde ya da TRÇ benzeri yeni bir işbirliği modelinin tartışmaları başladığında, bu gelişmelerin arkasında Ankara’nın uzun zamandır yürüttüğü çok boyutlu hazırlığı görmek gerekir.