Asimetrik Saldırı

Aşırı sıcaklardan kavruluyoruz adeta. Birde bunun üzerine orman yangınları eklenince, bunalmamak elde değil. Sonuç olarak ülkenin her tarafında, YÜZLERCE YANGINLA mücadele içerisindeyiz maalesef. Yanan hayvanlar, ağaçlar, bitkiler, evler ve alevlerle savaşırken, yaşamını yitiren kahramanlar ise hüznümüzü katlamakta... Evet, uçağıyla, helikopteriyle, bin bir çeşit araç ve gereciyle, Devletimizin söndürme faaliyetlerinde ÜSTÜN GAYRET gösterdiğine şahidiz hepimiz. Ama böyle bir zamanda bile hükümete “kin kusan, dalga geçen, algı yapan ve pis zihniyetini siyaset için kullananları görünce” de sinirlenmiyor sayılmayız. Detaylara girmeyeceğim. Sizler zaten biliyorsunuz. Tek temennim; bu tiplerin zihinlerini, hapsettikleri o karanlıktan kurtarmaları yönünde.

Bu minvalde yangınların BİRKAÇ YERDEN BİR ANDA başlaması, hiç normal gelmiyor bizlere de. Hatta “Türkiye yada Suriye’deki silah bırakma sürecini, sabote etmeye yönelik mesaj mı veriliyor” şeklinde, sorular da aklımızı kurcalamakta. Keza havai fişek, benzin ve torpil ile yapılan girişimleri, medya da çoğumuz izledik. Tabi tutuklananları da… Üstelik çalılıkların tutuşması için belli aralıklarla konan, gazete ve cam şişelere dahi tanıklık ettik. Bir istihbarat örgütünün (Mossad,) Bursa yangınlarını paylaşmasını ise daha saymıyorum bile. İşte tüm bunlar toplandığında; “TÜRKİYE’ye DÖNÜK ASİMETRİK BİR GİRİŞİM Mİ VAR” düşüncesine sevk ediyor bizleri haliyle. Ancak sosyal medyada yangınları artan sıcaklara, teröre veya başka bir sebebe değil de, “İklim Kanunlarına bağlanmasını” görünce de durup incelemek şart. Neticede bunları bahane ederek, yeni dizayn peşinde koşan bir KÜRESEL ZÜMRENİN; insanların özgürlüğüne, ekonomisine, gıdasına ve genetiğine müdahale amaçladığı biliniyor. Belki dünyanın çeşitli yerlerinde, bu mekanizmayı hayata geçirmiş olabilirler de. Lakin şu sıralar bazılarının “sırf hükümete çakmak için”, İklim Değişikliği Kanunları üzerinde tepinmesi manidar. Kaldı ki ÜLKEMİZDE ÇIKAN KANUNLARIN BU İDDİALARLA ALAKASI OLMADIĞI kadar, iddia sahiplerinin kanun metinlerini bir kere açıp OKUMADIĞI ayan beyan ortada.

Nasıl mı? Kanunlara göre “Karbon ayak izinin azaltılması”, İNSANLAR İÇİN DEĞİL sadece üretim yapan organizasyonlar (şirket, kurum vs) için geçerli. Bilakis bireylerle, mülkiyet, seyahat gibi ANAYASAL HAKLARLA, EN UFAK BİR İLGİSİ YOK. Yahut ben hiç rastlamadım okuduklarımda… Diğer bir konu olan “hayvancılığın yasaklanması, yapay et ve tarımın sınırlanması" diye de, kanunlarda en ufak bir İMA DA DAHİ BULUNULMUYOR. Aksine “ülkemiz topraklarını, tarımını, hayvancılığını, doğal kaynaklarını, gıda ve su güvenliğini sağlamaya yönelik” maddeler mevcut. Mesela bunun en bariz örneğini de sulama hususunda verebiliriz. Zira vahşi (fazla) sulama, güneşle beraber tuzu yukarıya çıkartıp çölleşmeyi başlattığından, damla sulama önerilmesinin neresi sakıncalı olabilir ki? Hadi onu da geçtik; “kömür, petrol kullanımının tamamen kaldırılacağı” iddiası da TAMAMEN YANLIŞ. Kanunda yazılanlar ışığında çevre dostu temiz enerjinin TEŞVİK EDİLMESİ, ama bunda da bir ZORUNLULUK OLMADIĞI gayet açık.

Bunları uzun uza yazabiliriz elbette. Sadece 10 DAKİKANIZI AYIRIP OKURSANIZ, ne demek istediğimi hemen kavrayacağınızdan eminim. Ama ne dersek diyelim, her şeye kökünden karşı çıkan bir zihniyete laf anlatamayacağımızın da farkındayız. Nitekim biz bu güruhu “1. 2. 3. köprüye karşı çıkmalarından, Marmaray'a ‘su alır da, çatlar’ diye beddua etmelerinden, İHA'ya, Siha'ya, denizaltı ve savaş gemilerine ‘ne gerek var ki’ diye duyar kasmalarından” çok iyi tanıyoruz. Yanlış anlaşılmasın! Bu durum hiç eleştireceğim, anlamına da gelmiyor kati surette. Öyle ki dünyayı en çok kirleten ABD, Rusya, Çin ve Hindistan henüz bunu kabul etmemişken, bizim acele etmemiz tek itiraz noktam. Yoksa onlar alt yönetmelik ve tüzüklerle bu işi götürebiliyorsa, ülkemizin de aynı yolu izlememizden daha doğal bir şey olmasa gerek…