Herkesin konuşabildiği bir ortam var. Bu hakkından feragat eden kimse yok. Yani herkes, hepimiz bol bol konuşuyor/uz. Fikir beyanı için yeterince imkan bulunuyor. Gazete, televizyon, internet sayfaları, sosyal medya platformları... Söyleyeceği sözü olan herkes bu imkanlardan faydalanıyor. Kamuoyuna sesini ulaştırıyor. Sorun şu: Herkesin konuştuğu bir ortamda kulaklara çarpan anlamlı bir ses neden işitilmiyor?
Demek ki, fikir beyan etmek yerine gürültü yapıyoruz. Gürültü, bağırış çağırış meyve vermeyen ağaç gibidir. Eninde sonunda tatsız bir gerilime, gerilim ise kavgaya evrilir. Nitekim kavgadan kavgaya koşturuyoruz. Kavgaya girmek aklın, idrakin kısa devre yaptığına işaret eder. Kısa devre akıl ve idrakle konuşuyoruz. İthamlara hakaretler eşlik ediyor. Hakaretlerin sövgülerle kesildiği vaka sayısı da az değil.
****
Gündem değişiyor. Terör saldırıları, terörle mücadele, dokunulmazlık tartışmaları, akademisyenlerin bildirileri, mülteci sorunu, tekrar tekrar terör saldırıları, cinsel istismar ve çocukların cinsel istismarı. Değişmeyen tek şey gürültü ve kavga... Bunun da temel nedeni konuştuğumuz konuyu araçsallaştırmamız. Yani konuyu en hafifinden düşüncelerimizin, duruşumuzun haklılığını gösteren örnekler olarak sunmamız. Oysaki bir konu araçsallaştırıldıysa bağlamından da koparılmıştır. Asıl mesele, konuşulan konu olmaktan çıkmıştır. Taraflar bir tür takiye yapıyor demektir. Asgari saygı sevgi zemini kalmamıştır.
Terör gibi insanları canından eden vahşi saldırıları bile araçsallaştırarak birbirimize karşı silah olarak kullanabiliyoruz. İnsan canı üzerinden haklılık kavgası verenin yapamayacağı hiçbir şey yok. Aşırılıkta sınırı aşan kişinin nerede duracağı artık öngörülebilir değil. Çocuk istismarı gibi insanın nutkunu kesen bir mesele bile 'haklılık' kavgasında araçsallaştırılabiliyor. Ötesi ne olabilir ki!
Böyle bir istismarda bulunan varlığa insan denmesinden mi tiksinirsin, yoksa hassas bir meselede bile ayrışan, ayrıştıran güruhlardan mı hicap duyarsın? Bu konu üzerine konuşuyor, yazıyor olmak bile yeterince ağır... Daha ağır olan ise, bu durumun git gide bir kültür haline gelmesi.
Faillerin derhal soruşturulması, suçluların/sorumluların şeksiz şüphesiz cezalandırılmasını istemek yerine genellemelere gitmek veya savunmaya çekilmek nasıl bir ruh halinin tezahürüdür?
***
'Bu kadarı olmaz' dediğimiz her şeyin gerçekleşiyor olması irademizi düzleştiriyor. Hepimiz gürültü/uğultu arkına patır patır düşüyoruz. Aymazlar ordusuna yazılıyoruz birer birer. Aymazlık kültürünü elbirliğiyle oluşturup genişletiyoruz. Bu kültüre 'katkı' sunanların neredeyse kahraman ilan edileceği noktaya kadar vardık.
Devasa imkanları heba eden gafilleri kanıksamış olmak, kabullenmek. Bundan kötü ne olabilir!
Aymazlık için Türk Dil Kurumu şu tanımı yapıyor: Çevresinde olup bitenlerin farkına varamama durumu, aymaza yakışacak durum, gafillik, gaflet…
Hepimiz için günlük alışkanlık haline gelen bu kültürü bir an önce terk etmeliyiz…