Hz. İbrahim’in İsmail’i, Hz. Yakub’un Yusuf’u ile imtihanı insanın evladıyla sınanmasına dair ibretlik kıssalardır... Bizim bugün anlatacağımız kıssa baba ile oğulun kuyu kıssası... Kuyulardan biri su kuyusu, diğeri ise kör kuyu... Asırlar önce yaşanan olaylardan ibret almak için bu kıssalardan kısaca bahsedelim... Önce büyük sınamalara tâbî tutulan Hz. Yakub’un (a.s.) Harran’daki kuyusuna inip, ab-ı hayat suyundan şifâ niyetiyle yudumlayalım...
Hz. İbrahim’in (a.s.) torunu olan Hz. Yakub’un (a.s.) babası Hz. İshak annesi ise Rebeka’dır. (Hz. İshak (a.s.), babası Hz. İbrahim’in vefatından sonra, Kenân -Filistin ve civarı- ve Şam diyarına peygamber olarak görevlendirilir. Hz. İshak bu bölgeleri dolaşarak ahaliyi hak dine davet eder. Hz. İshak, Şam diyarına geldiğinde annesi Sâre’nin vasiyeti üzerine ata yurdu olan Harran şehrine uğrar. Harran’a gelip amcazâdeleri, dayıları ve onların çocuklarıyla tanışır. Harran’da bir müddet ikamet eder ve dayısının kızı ile evlenir. Bir süre sonra eşiyle birlikte Filistin’e geri döner. Burada Hz. İshak’ın ikiz erkek çocuğu olur. İlk doğan erkek çocuğa Esav, akabinde doğan ikinci çocuğuna da Yakub ismini verir.)
Günler günleri kovalar iki kardeş de büyür. Fakat Evas kıskançlığından dolayı kardeşine “Babamızın vefatından sonra seni öldüreceğim...” tehdidinde bulunur. Hz. İshak zamanla kuvvetten düşer, ihtiyarlıktan dolayı gözleri âmâ olur. Yatağa düşmüş bir hâlde iken, hanımına oğlu Hz. Yakub’un ata yurtları olan Harran’a gitmesini vasiyet eder. Kenân diyarında kendi koyunlarını otlatan Hz. Yakub babasının vasiyeti, annesinin isteği üzerine Harran’a gelir. Burada dayısı Laban’ın yanında kalmaya başlar.
HZ. YAKUB, DAYISINA ÇOBANLIK YAPIYOR
Hz. Yakub, Harran’daki bir kuyunun başında çobanlarla sohbet ederken, dayısının kızları Leya (Leah) ile Rahel (Rachel) babalarının koyunlarını sulamaya gelir. Hz. Yakub kuyunun ağzındaki taşı kaldırıp dayısının koyunlarını sular, onlara yardımcı olur.
Bu gelişmeler üzerine dayısı Hz. Yakub’a ücretsiz hizmet olmayacağını, hizmete karşılık ne istediğini sorar. Hz. Yakub da kızlarından birini kendisine eş olarak istediğini söyler. Ancak dayısı bunun için kendisine yedi yıl çobanlık yapması gerektiğini ifade eder. Dayısının bu talebini kabul eden Hz. Yakub, Leya’yı kendine eş olarak alır. Yedi yıl sonra ise, yine yedi yıl hizmet etmek şartıyla dayısının diğer kızı Râhel ile evlenir. (Bu döneminde iki kız kardeşle evlenmek yasak değildi. Bununla birlikte daha sonra nâzil olan “Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Nisâ, 4/23) ayetiyle iki kız kardeşle aynı anda evli olmak yasaklandı.) Bu evlilikten çocuklarından en sevdiği Hz. Yûsuf dünyaya gelir.
(Bazı Süryani kaynaklarda Hz. Yakub’un Râhel ile karşılaştığında kaldırdığı kuyu taşının tılsımlı olduğuna inanıldığı için bu taşın Harran’da Hz. İbrahim Manastırı’na saklandığı ifade edilir.)
PEYGAMBERİN SU KUYUSUNDAN ŞİFÂ KAYNIYOR
Günümüzde Harran şehir surlarının kuzeybatı, Şeyh Hayât b. Kays el-Harrânî Hazretleri Türbesi’nin kuzeyinde yer alan “Hz. Yakub Su Kuyusu”nu ziyaret etme imkânı bulduk. Bizi kuyunun başında gören pîr-i fâni, burada yaşananları anlattıkça hem kendinin, hem de orada bulunanların gözleri yaşardı.
Kuyunun içine inip, asırlardır şifâ dağıtan sudan yudumladıkça ferahladık. Ferahladıkça ruhumuza ilhâm olan duaları Hâlıkımıza gönderiverdik. Âminler eşliğinde birbirimize sarılıp, Hz. Yakub başta olmak üzere bütün enbiyâya tazîmlerimizi sunduk.
Ruhumuz arınmış, içtiğimiz su ile vücudumuz şifâlanmış bir hâlde iken, gönlümüze güzeller güzeli Hz. Yûsuf düşüverdi. Gözlerini dünyaya Harran’da açıveren, henüz iki yaşında iken ailesiyle birlikte Kenân iline (Filistin) göç eden Yûsuf.
GÖNLÜMÜZE HZ. YUSUF DÜŞÜVERDİ...
Unutmayalım!... İmtihanda olduğumuz şu dünyada; zorluğun kolaylıkta, gecenin gündüzde hakkı vardır. Her gecenin bir sabahı olduğu gibi, her kışın arkasından da mutlaka bahar gelir. İnsan gün gelir bolluk, gün gelir yokluk çeker. Bolluk içinde yaşarken şükürsüzlük ihtirasına kapılırsa, gaflete düşer. Açlığı, yokluğu, sefaleti unutur; gönül gözünü kör eder. Aklı başında olan ise, her tokluğun bir açlığı olduğunu idrâk edip kendini zor günlere hazırlar. Tıpkı gönlümüze düşen Hz. Yusuf gibi...
Bol günler de Allah’ın, dar günlerde... Bollukta da, darlıkta da hatırlamamız gereken olaylar vardır; Hz. Yûsuf aleyhisselâmın kıssası gibi...
Bu kıssa bize Allah’ın bir lütfu olarak ilham olur. Azalan umudumuzu, yeşertir. Görünmez bir el, düştüğümüz gayya kuyusundan bizi çekip alır. Tıpkı kardeşlerinin kör kuyuya atıp, ölüme terk ettiği Yûsuf gibi...
KISKANÇLIĞIN YAPTIRAMAYACAĞI KÖTÜLÜK YOK!..
İşte Hz. Yakub aleyhisselâmın gözünün nûru Yûsuf, aydınlığın karanlığa dönüştüğü bir gün, kendisini kıskanan kardeşleri tarafından Kudüs’te Mısır ile Medyen arasında bulunan kör kuyuya atılır. Günler günleri kovalarken el-Vâris’e, (her şeyin hakiki sahibi) el-Fettâh’a (zorlukları çözen, kolaylaştıran...) sığınan Yusuf’un yakarışları arş-ı âlâya yüklelir:
“Ey gâib olmayan Şâhid!..
Ey uzak olmayan Karîb!..
Ey mağlûp olmayan Galip!..
Beni bu musibetten kurtar!..
Bana bir çıkış yolu nasip et!..” yakarışları arş-ı âlâya ulaşınca, bir çıkış yolu gözükür. Kervancılar tarafından kurtarılıp, Mısır’da köle pazarında satılır. Züleyha’nın ihtirası ve iftirası sonucu zindana atılır.
Yûsuf isyandan beri, tefekkürden içeri hep Allah’ına yönelir. Nereye baksa Allah; en karanlıkta da, en aydınlıkta da!.. Zindan arkadaşı gördüğü rüyâyı Yûsuf’a anlatınca, suçsuz olduğunu ve serbest kalacağını müjdeler. Gün gelir Yûsuf’un rüyâ yorumu doğru çıkar; arkadaşı için zindan günleri biter, özgürlük başlar.
RÜYÂ TABİRİYLE BİRLİKTE HER ŞEY DEĞİŞTİ...
Mısır kralı rüyâsında Nil’den çıkan 7 zayıf ineğin 7 besili ineği yediğini, 7 cılız başağın da 7 dolgun başağı yuttuğunu görünce, memleketin her yerinde tâbirci aratır. Rüyâya aranan cevap bulunamayınca, zindandan kurtulan dost devreye giriverir. Doğru sözlü Yûsuf’un meziyetinden bahseder.
Kral, Yûsuf’a rüyâsındaki “7 zayıf ineğin 7 besili ineği yemesi...”nin yorumunu sorar. Yûsuf, 7 yıl bolluğun arkasından 7 yıl da kuraklık ve kıtlık olacağı, bu yüzden bolluk yıllarında elde edilen mahsulün bir kısmının sonraki yıllar için saklanması gerektiğini anlatır.
Bu tâbiri duyunca kral, Yûsuf’a hem özgürlüğün hem de sarayın kapılarını sonuna kadar aralar. Bolluk yıllarında yapılan hazırlıklar sayesinde darlık yılları rahatça geçirilir.
Özetle budur kardeşleri tarafından kör kuyuya atıldıktan sonra Rabbinin yardımına mazhar olan Yûsuf’un kıssası... (Yûsuf Sûresi, 111 âyetten oluşan ve Kur’an’da bir konuyu baştan sona kadar anlatan tek sûredir.)
İNSANOĞLUNUN GÖZÜNÜ ANCAK TOPRAK DOYURUR
Hayat inişli çıkışlı… Bazen darlıkla yüzleşir, bazen de bolluk içinde yüzeriz. İmtihan gereği insanların hayatında iniş ve çıkışlar sürekli yaşanır. Hz. Yûsuf kıssasının anlatıldığı Yûsuf Sûresi’nde mealen ifade edildiği üzere 7 yıllık bolluktan sonra 7 yıllık darlık; imtihan gereği Hz. Âdem aleyhisselâmdan kıyamet gününe kadar devam edecek bir kuraldır. (7, Arapçada çokluk ifade eder. Yani 7’yi 7 olarak anlamamak gerekir.)
Şu günlerde bütün sıkıntılara rağmen hâlâ bolluk dönemini yaşıyoruz. Hz. Yûsuf’un yaptığı gibi bolluk devrinin ardından darlık vaktinin geleceğini unutmamalıyız. Bu mücadeleyi kazanabilmek için daha çok mal, daha çok para, daha çok makam ve mevki, daha çok şöhret hırsından yüz çevirip; nimetlerin kıymetini bilmeli, şükrünü edâya yönelmeliyiz. Hırstan vazgeçip; kanaatin tükenmez bir hazine olduğuna iman etmeliyiz.
Çünkü zevkleri uğruna dünyanın kölesi olanlar, özgürlüklerini kaybederler. Bağımlısı olduğu şeylerin hazzını yaşayabilmek için sürekli dozu artırmak zorunda kalırlar. Deniz suyu içmiş gibi, içtikçe susuzlukları artar. Dünyalık arttıkça açgözlülük ve hırsla, “yok mu daha, yok mu daha, daha yok mu!?...” demeye başlar.
“İnsanoğlunun bir vadi dolusu malı olsa, ikinci bir vadi dolusu mal daha ister. İki vadi dolusu malı olsa, üçüncüsünü ister. İnsanoğlunun gözünü ancak toprak doyurur.” (Buhârî) Ölüm ise bütün lezzetleri acılaştıran değişmez hakikat. Madem ölüm nasihat, ölmeden önce ölmeliyiz!..
Unutmayalım!.. Dünyaya sahip olmaya değil, şahit olmaya geldik. Rızıklandırıldığımız her şey şeyden hesaba çekileceğiz. Zorluktan sonra kolaylığa nasıl iman etmişsek; kolaylıktan sonra da bir zorluğun olacağı imtihanın gereğidir.
*
Kıssadan hisse... Hz. Yakub’un kuyusundan âb-ı hayat suyundan içip ölümsüzlüğü tatmak da, Hz. Yûsuf’un atıldığı kör kuyudan kurtulup feraha ermek de bizim elimizde...
Vesselâm.