Barış palavraları

Trump/ABD ile barış sözcüğünün aynı cümlede geçmesi bütün dillerin gramerine hakarettir. Ebu İshak’tan, Condillac’a, Gadamer’den Wittgenstein’a, Derrida’dan Umberto Eco’ya… kadar hiçbir aklı başında “dil işçisi” asla “Trump/ABD ve barış” sözcüğünü aynı cümle içinde kullanılmasına rıza göstermezler.

Trump hiçbir yönüyle barış adamı değildir ve Trump hiçbir şekilde dünyada barış falan istemiyor. Trump savaşın kendi kontrolünde olması için çabalıyor o kadar.

Barış yanlısı politikalar hedeflenirken savaşa özenti, savaş çığırtkanlığı yapılır mı?

Mesela barışa odaklanan bir lider, dünyanın en mazlum, silahsız ve üstelik ABD’nin silah ve destekleriyle soykırıma uğramış halkına yönelik, “Ezeriz, çok ağır bedeller ödetiriz, vururuz, yok ederiz” türünden tehdit dolu sözler sarf eder mi?

Pentagon ABD Savunma Bakanlığı iken neden Savaş Bakanlığı adını aldı?

Tamam, ABD ordusu asla barış ordusu olmadı hep savaş ordusu idi. Ama siz savunma bakanlığını savaş bakanlığına dönüştürürseniz atacağınız barış sloganları ikiyüzlülüğünüzü örtmeye yetmeyecektir.

ABD/Trump’ın bu bölge ile ilgili öncelikli hedefi İsrail adındaki terörist evladının güvenliğini sağlayarak onu her yönüyle korumaktır. En son Golan'ı bu terörist çocuğuna verdi. Gazze’yi de verecekti ama şimdilik olmadı. Ancak gerçek şu ki Filistinlilere ait yerleşim birimlerini adım adım katliamcılara veriyor.

Neyin barışı?

Bakınız, iki yıllık soykırıma rağmen, 415 bin ölü, yaralı ve kayıp insana rağmen, sağlanan ateşkese rağmen terörist devlet Gazze’de katliamlarını sürdürürken, barış yanlısı Trump(!) "HAMAS saldırılara son versin, yoksa ortağımız (İsrail) hızlı ve öldürücü bir vuruşla Gazze’yi vuracak" şeklinde açıklama yapıyor. Trump’ın yaptığı bu açıklama barış yanlısı bir devlet adamının sözleri değil, bu sözler anomalik bir durumdur. Oysa Trump'ın yapması gereken, garantörü olduğu katil evladının yardımların Gazza'ye ulaşmasını engellemesini önlemektir. Ama buna rağmen o HAMAS'ı tehdit ediyor.

Bir yandan Trump’ın Türkiye ile ilgili olumlu sözleri, bir yandan da hala Türkiye ile dost ya da stratejik ortaklığa uygun bir tek adım atmaması gerçeği duruyor. Yine Türkiye düşmanlarını destekliyor, yine Türkiye aleyhine alınan kararları devam ettiriyor ama Türkiye'ye övgülerin ardı arkası kesilmiyor. Demek ki bazı talepleri karşılanmamış ABD’nin.

Peki, ABD’nin Türkiye ile ilgili hesabı ne? Ne istiyor olabilir Türkiye’den?

ABD, orta vadede Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirmek istiyor. Türkiye'yi İran karşıtı üs yapmaya çalışıyor. Anlayacağınız Çin’in bir ortağı olan İran’ı Türkiye ile vuruşturup iki ülkeyi “omlet” yapmak istiyor. Ama Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, ABD’nin bu kirli isteğini asla kabul etmeyecektir. İran ile rakibiz ama İran bizim komşumuz. Suriye’de hiçbir zalimin (İsrail hariç) işlemeyeceği katliamlara imza atan İran olsa da ABD’nin hatırına komşumuz İran ile bir savaşa girmeyeceğimiz gibi, böyle bir savaşa siper ya da mevzi de olmayız.

Şükür ki bölgede olan biteni çok isabetli analiz eden kuruluşlarımız var. ABD ve Trump’ın barış söylemli savaş çabalarını doğru okuyoruz.

Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinden itibaren "Bölge ülkelerine demokrasi götüreceğiz" sözleri ile işgallerini meşrulaştırmak isteyen ABD, şimdi de bölgeye barış getirmek üzere kirli bir düzen peşinde.

Bakınız, bu konseptte Pakistan’ın komşusu Afganistan ile yaşadığı gerginliği ABD’den bağımsız okuyamayız. Avrupa’nın siyasi coğrafyasının doğusunda kalan her hadisede ABD’nin parmağını arıyoruz çünkü ABD’nin Çin’le hesaplaşma vakti yaklaşıyor. Dolayısıyla bölgedeki her olayı bununla bağlantılı analiz etmek kaçınılmaz oluyor.

Bölgemizde bütün bunlar yaşanırken Türkiye ne yapıyor?

Türkiye bölgede gerçek barışın tesis edilmesini istiyor. Ama bunu sadece istemekle gerçekleştiremeyeceğini de biliyor. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan bunu bildiği için "o zaman bölgenin savaş girdabından kurtulması için diğer hususlarda da adım atmak gerek” diyerek gece gündüz demeden çalışıyor.

Gazze’de Türkiye var, Suriye'de zaten hep var. Kafkasya, Balkanlar, Pakistan ve Libya’da etkin bir Türkiye var. Bu ülkelerle ciddi işbirlikleri olan Türkiye kazan kazan anlayışı ile çeşitli alanlarda ortaklaşa iş yapıyor.

En son Körfez ülkelerine yaptığı ziyaret bu bağlamda değerlendirilmeli. Kuveyt, Katar ve Umman'a ziyaretler gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölge ülkeleri ile ilişkilerin daha güçlü olmasını hedefliyor. İsrail'in Katar saldırısı coğrafyamızda dengeleri alt üst etti. Yeni ittifaklar, yeni organizasyonları beraberinde getirebilir. Bu yüzden körfez ülkelerine yapılan bu ziyaret çok çok önemli.

Biz körfezin petro-dolar şeyhlerine bize para bağışlayın demiyoruz. Daha birkaç ay önce Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan kendi vatandaşlarının 4 trilyon dolarını Amerika’ya bağışladılar. Biz ise bu emirlik ve krallıklara Türkiye’ye yatırım yapın diyoruz. Sadece biz kazanmayalım, siz de kazanın diyoruz.