İçişleri Bakanı Sayın Yerlikaya,
02 Temmuz 2025 Çarşamba günü, Samsun Bağdat Caddesi’nde, işyerimin penceresinden aşağıya baktığımda bitişik binanın önünde kalabalığa müdahale eden polisler gördüm.
Artan bağrışmalar üzerine gazetecilik refleksiyle hızlıca aşağıya indim.
Kaldırımın kenarında olayın mahiyetini anlamaya çalışırken cep telefonumun kamerasıyla resim çekmeye, görüntü almaya başladım.
Henüz çekime başlamıştım, motorize yunus timinde görevli polis memuru kalabalığı bırakarak hızla bana doğru geldi:
“Çekim yapmak yasak! Sen gazeteci misin?” diyerek çekim yaptığım telefonuma müdahale etti.
“Ben gazeteciyim, basın mensubuyum” deyince, “Göster, kartını göster.” diye bağırmaya başladı.
“Cüzdanım hemen yukarıda, ofisim yan binada, benim adım Recep Yazgan, burada beni herkes tanır” dedim fakat dinletemedim.
Kolumdan tutarak olay merkezine içine, diğer görevlilerin ortasına savurdu.
Tekraren, “Ben gazeteciyim, ofisim hemen yan binada, adım Recep Yazgan, bunu bana yapamazsınız…” diye bağırdım.
Sağ kolumdan tutan polis memuru, “Bak nasıl yapıyoruz” diyerek kaburga kemiğimin altına vurmaya başladı.
Dokuz polis memuru beni yere yatırarak ellerimi arkadan bağladılar.
Yere düşürülene kadar hatalarının farkına varacaklarını bırakacaklarını düşünüyordum.
Aynı sokakta esnaflık yapanların, “Arkadaş bizim gazetecimiz, ofisi burada...” demelerine rağmen yanlışın farkına varmadılar, varmak istemediler.
Yere yatırıldıktan sonra omzuma yapılan baskıdan ötürü nefes alamaz hale geldim.
Bilincimi kaybetmemek adına sık nefes almaya gayret ederek, adımı yüksek sesle söyleyerek, ‘bırakın beni’ demeye devam ettim.
Ters kelepçeyle bağlandım, sürüklenerek ekip otosuna bindirildim.
Gazeteci olarak yaptığım, görünür gerçekliği, olan biteni görüntülemeye çalışmaktan ibaretti.
Olay sadece şahsıma yapılan müdahale değildir.
Kontrolsüz güç uygulaması Anayasayla güvence altına alınan haber alma hakkına müdahaledir.
Sayın Bakan,
Samsun Valiliği, ilk müdahaleyi yapan polis memurunun açığa alındığını duyurdu…
Fakat üzerimde yedi – sekiz polis memuru vardı.
Arkadan eldivenli eliyle yüzümü yırtarak müdahale eden, dizini omzuma bastırarak nefessiz bırakan, sağ kaburga kemiğimin altına darbeler indiren, yerde sürükleyerek ekip otosuna bindirenler görevinin başındadırlar.
Olayın bütün sorumluları yargı önüne çıkarılmalı, görevi kötüye kullanma, kasten yaralama suçlarından gereken cezai işlemler gecikmeden uygulanmalıdır.
Olayla ilgili çekim görüntülerini, vücudumdaki darp izlerini belgeleyen fotoğrafları, darp raporunu şikâyet dilekçemle beraber karakola teslim ettim.
Şüpheli – Müşteki olarak alınan ifademde bana, ‘Görevi Yaptırmamak için Direnme, Görevli Memura Mukavemet, Hakaret, Mala Zarar Verme’ suçları isnat edildi.
Sayın Bakan,
Gazeteci olmasaydım, basın camiası, siyasetçiler, milletvekillerimiz olaya müdahalesi etmeseydi halimiz ne olacaktı?
Yazdıklarımı vatandaşın hak arama mücadelesi olarak değerlendirmelisiniz.
Bütün kontrolsüz güç mağdurlarının seslenişi…
Sayın Bakan,
Direnmedim, hakaret etmedim, mala zarar vermedim…
Yaptıkları muameleyi haklı göstermek üzere şahsıma iftira atan polis memurlarını;
Psikolojik, sosyolojik, vicdani olarak eğitmeden, olaylara müdahale anında stres yönetimi derslerini tamamlamadan göreve başlattığından ötürü;
İçişleri Bakanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğünden şikâyetçiyim…